Sakarya Büyükşehir Belediyesi ve SASKİ iddialı söylemlerle bu ilde içilecek en kaliteli suyun şehir şebekesine ulaşan Sapanca Göl suyu olduğunu ilan etti, bir kez daha hem de üstüne basa basa…

Su hayatın olmazsa olmazıdır hiç kuşkusuz…

Bilinir ki ekmeksiz, yemeksiz günlerce yaşanır ama susuz asla…

Bundan dolayıdır, ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın dilinde suyun “Aziz” sayılması…

O denli hayati bir özellik taşır zira…

İstenir ki olsun berrak, aksın pırıl pırıl…

Kirlenmesin, kirletilmesin hiçbir zaman…

Uygulamaya gelince bütün bunlardan uzak bir tablo çıkıyor karşımıza…

Mevla’nın bırakın ilimizi, bölgemize büyük bir nimeti olan dünyanın sayılı içilebilir göllerinden olan Sapanca suyunun kirlenmesi bir yana, zehirleyen bir işlem yapılıyor yıllardır da, buna bir türlü önlem alınamıyor, ne yazık ki…

Bu nasıl bir gaflettir böyle!

Adapazarı Ziraat Odası Başkanı Hamdi Şenoğlu, bu olayı anlatır dururdu da bir türlü vakit bulup gidemezdim, “zehirlenme noktalarına.”

Dayandı evin kapısına, bindik arabasına…

Arabada Şenoğlu’ndan gayri, o yöreyi bilen iki kişi daha vardı…

Biri eski muhtar, diğeri üniversitede görevli bir akademisyen…

Merak ediyordum üzerinde bu denli durulan bir sıkıntı nedeniyle gittiğimiz Aşağı ve Yukarı Dereköy’de neler olup bittiğini ve nelerle karşılaşacağımı...

Sapanca Gölü Koruma Havzası’na dahil yerlerdi söz konusu alanlar…

Bir tabiat harikası! Her yeri meyve ağaçlarıyla dolu… Göle tepeden selam gönderen o güzelim topraklar, babadan kalma usullerle ekilip biçiliyor ve de sulanıyor hâlâ…

Aşağı ve Yukarı Dereköy’deyiz…

Ayvası, kirazı, eriği, çiçeği, böceği, cevizi, lahanası, mısırı ve benzer ürünleriyle akla gelen ne varsa, gölden tepelere doğru yükselen eğimli arazinin bereket fışkıran topraklarında yetişiyor…

Burada ekim zamanında köylüler zirai ilaçlamayı gölden aldıkları su ile gerçekleştiriyor…  Zira başka bir imkan yok.

İşte zurnanın “zırt” deliği de burası!

Köylerde altyapı olmadığı için foseptik çukurları var...

Yağmurlu havalarda taşıp etrafa yayılıyor pis kokular…

Nihai varış yeri göl oluyor, yani köyün foseptiği taşınca bir şekilde vardığı yer, o güzelim Sapanca Gölü…

Sadece kirlenme bununla kalsa öp başına koy!

Esas büyük tehlike, gölde ulaşabildiği her yerde yaşayacak tek canlı bırakmayan, içi boşaltılmış ve gelişi güzel göle atılmış zirai ilaç ambalajları…

Oysa bu yasak! Ancak köylü de toprağını sulamak zorunda… Dinlemiyor yasak masak… Sen buna uygun bir yol ve yöntem ortaya koymazsan, köylünün yapacağı başka bir şey de yok!

Traktörlerin arkasına takılan ilaçlama tankerleriyle (Holderler) göle girip su almaları önlenmeli, buna yönelik bir çözüm üretilmeli… Sulama suyuna ilaç katılıyor, kutuları da hemen oracıkta göle!

Gölün canlılığını tehdit eden bu yanlışın ortadan kaldırılması için çabalayıp duruyor Adapazarı Ziraat Odası Başkanı Şenoğlu, ekibiyle birlikte…

İstiyorlar ki Aşağı Dereköy ile Yukarı Dereköy’de su alımı noktaları oluşturulsun ve zirai ilaç atıkları tel örgülü kafeslere atılsın... Kafesler her iki köye de yapılmış…

Gerekirse suda ton başına belirli bir ücret alınsın…

Böylece zehir göle karışmayacak, hem göl hem de doğa korunmuş olacak... Aşağı Dereköy’deki atık toplama noktasının yanından su hattı geçiyor…

Ama nedense SASKİ bir türlü bağlantı yapıp, tankerlerin göle gitmesini önleyecek ve zehirli atıkların kafese atılmasını sağlayacak uygulamaya yol vermiyor…

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın “Çevre Amaçlı Tarım Arazilerini Koruma” (ÇATAK) projesi dahilinde olmasına rağmen, gölün kirletilmesi yani zehirlenmesinin önlenmesi kaçınılmaz olmalıdır…

Bu konuda hiçbir mazeret öne sürülemez… Çünkü o güzelim göl ve içilecek yegâne kaliteli su, böyle giderse “içilemez” hale gelecek…

O zaman istediğiniz kadar arıtsanız da fayda etmeyecek…

Sapanca Gölü’nü köylüler eliyle gelen ve giderek artan zehirlerden koruma tedbirleri, aslında ibadet anlamını taşır.

Çünkü su gibi aziz bir nimeti temiz tutmak, başta yetkili kurumların, sonra istifade edenlerin öncelikli ve de kaçınılmaz görevidir...

Aşağı Dereköy atık madde toplama deposu yanında köye su götüren borulara bağlantı yapmak ve gerekirse ton başına belirli ücret almak varken, gölün kirletilmesine, pardon zehirlenmesine hangi vicdan razı olabilir!

Yukarı Dereköy’de akıp giden kaynak suyunun yanına depolama sistemi yapılmış, çevre mühendisliğiyle el ele verilerek… Ama su akıp gidiyor, onun da bir gölete ihtiyacı var…

SASKİ’nin bu hayati konularda kayıtsız kalmasını düşünmek ve de Rüstem Keleş gibi gölle yatıp gölle kalkan bir genel müdüre yakıştırmayı bırakın düşünmeyi, hayal dahi edemeyiz…

Tepeden göle bakınca müthiş bir manzara var…

Her tarafı sebze meyve fışkıran topraklarda, yağmur suları nedeniyle meydana gelen taşkınlar da ayrı bir sorun oluşturuyor...

Buna da çare bulmak gerekir!

Bölge tarım ve turizm merkezi olacak özelliklere sahip…

Tepeden giden bir yolla Çubuklu’ya, oradan Serdivan’a açılan yolda gelişi güzel atılmış zirai ilaç ve ambalaj atıkları, o güzelim yerlerin bağrına oturtulmuş kanser yığınları gibi geldi bana…

Duyduk ki bizden sonra yol kenarındaki çirkin görüntüler ortadan kaldırılmış…

Esas olan hafriyatı oralara boşaltanları bulup cezalandırılmaktır...

Velhasılı ilimizin en yeşil, en verimli ve görkemli tepeleri, gelişi güzel bir tarım anlayışına terk edilmiş yıllardır…

Adapazarı Ziraat Odası Başkanı ve yönetim kurulu ve de muhtarlar uğraşıp duruyor, bir an önce bilimsel bir yol ve yöntem uygulanması için…

O zaman doğa kirlilikten, göl zehirden, köylü verimsiz üretimden kurtulacak, hiç kuşkusuz…

Yarınlar çok geç olabilir…

Bu konu ihmale gelmez…

Dediğimiz gibi, oralara el atmak ibadet anlamına gelir. Gelin bu hayırlı işe, el atalım tez elden…

Gölümüz olsun tertemiz. O zaman göğsünüzü gere gere “Sakarya’da su çeşmeden içilir” diye övünebilirsiniz ancak…

Bu doğrultuda hareket edecek etkili-yetkili, sorumlu-sorumsuz herkese, bu aziz nimeti koruyup kollamada başarılar dileğiyle Bizim Bahçe’den “Orkideler” göndermeye hazırız…