Bana ‘Sakarya’nın gündemindeki ilk üç maddeyi say’ deseler, şöyle sıralarım;
1-Sapanca Gölü…2-Sapanca Gölü…3-Sapanca Gölü...
Üç-beş değil, Sapanca Gölü bu haldeyken Sakarya’nın ilk elli gündemine bile hiçbir şeyi sokamazsınız.
Sapanca Gölü ile ilgili yazdığım belki beş yüzüncü yazı. Gerekirse bin beş yüz yazı daha yazarım ama…
Sanıyorum göl, değil bin beş yüz yazıyı, böyle giderse yüz yazıyı bile bekleyecek takatte değil.
**
Gölün ölmesine, suyunun içilebilirliğini kaybetmesine on sekiz-on dokuz santim kaldı. Bu şu demek; göl dikey olarak 18-19 santim daha çekilirse içme suyu özelliğini kaybedecek. Ve sonra yavaş yavaş bataklığa dönüşecek. Bugünkü gidiş aynen devam ederse bu maalesef kaçınılmaz.
**
Gölü, onu gören villaların, dublekslerin balkonlarına manzara veren bir fotoğraf olarak görenler, bizim yazdıklarımızı anlamaz elbet. Ama böyle giderse onlar da bir gün bataklık manzaralı bir balkonda oturacaklar. Belki bugün bunun için üzülüyor olabilirler!
**
Biz, ‘Göl gidiyor’ , ‘Göl ölüyor’ diye bağırdıkça birileri, ‘Kuraklık’ deyip kenara çekiliyor. Sadece kuraklık ha! Diyelim ki kuraklık. Bu durumda gölü besleyen dereler yüzde elli ile yüzde otuz ile akıyor. Akıyor ama gel gör ki, bu sular göle ulaşmıyor. Her derenin başında, ortasında, sonunda kurulu bulunan su fabrikaları tarafından yutuluyor. Hatta kimileri göle uzattıkları devasa hortumlarıyla fabrikalarına direkt olarak gölden su çekiyorlar.
**
Madem kuraklık var. Madem göl kendini besleyemiyor. Ve belli ki, gölün az buçuk da beslenmesi için gerekli sular fabrikalar tarafından yutuluyor. Bu durumda yapacak hiçbir şey yok mu? Hem ‘Kuraklık’ diyeceğiz, hem de o fabrikaların su çekmesine seyirci kalacağız. Bu nasıl bir mantık? Göl için artık radikal kararlar alınması lazım.
**
O fabrikalarla birtakım yasal anlaşmalar yapılmış olabilir. Şu sürede, bu miktarda su çekecekleri falan olabilir. Ancak, iki milyondan fazla insanın içecek suyu söz konusu olduğu böyle bir durumda bu fabrikalar için yaptırım yapılamaz mı? Mesela o fabrikalara, ‘Olağanüstü durum var’ deyip, hortumları derelerden ve gölden çektirilemez mi?
**
Bu teklife, ‘Bu fabrikalar şu kadar yatırım yaptı. Bu kadar masraf yaptı. Şu kadar insan çalışıyor, ekmek yiyor. Bu durumda bu fabrikaları nasıl kapatırsın?’ gibi bir cevap gelebilir. Şöyle kapatılır. Devlet gelir, her fabrikaya yatırım, işçi tazminatı, şu, bu paralarını çıkartır ortaya koyar, fabrikaları da göl kendine gelene kadar üç yıl, beş yıl neyse kapatır. Bu kadar basit…
**
Tabii, tek sorun su fabrikaları değil. Mesela gölden şuursuzca, kimseye hesap vermeksizin su çeken sanayi kuruluşları var ki, bunların en tepesinde de Tüpraş var. Tüpraş, bu konuda ne zaman eleştirilse hep aynı şeyleri tekrarlıyor. ‘..Biz 1959’da Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuş, ülke ve bölge için stratejik öneme sahip bir kuruluşuz. Gölden su çekmemiz, o tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla sabittir..’
**
Tüpraş her yönden bu ülkenin ey büyük, Avrupa’nın da önemli sanayi kuruluşlarından biri. Sanayiye tatlı su gereksinimi olabilir. Ancak, iki yanı deniz olan Tüpraş’a pekala deniz suyunu tatlı suya çeviren sistemi kurabilir. Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Libya, Fas, Sudan gibi tatlı su sıkıntısı çeken ülkeler 60, 70’lerde deniz suyunu tatlı suya çeviren sistemi kurmuşlar.
**
Yıl 2014. Böyle bir sistemin maliyeti nedir? Diyelim yüz milyon dolar. Devlet, su fabrikalarında olduğu koyar parayı ortaya. Sistemi kurdurur. Tüpraş’ın da hortumlarını Sapanca Gölü’nden söker atar. Bu kadar basit…
**
Gölü kurtarmak için, su fabrikaları ve Tüpraş faktörlerinden daha önemli bir faktör daha var. O da, Sakarya ve Kocaeli Büyükşehir Belediyeleri’nin SASKİ ve İZSU aracılığıyla su dağıtımını yaptığı borulardaki su kaçağı. Birkaç ay önce Sakarya Üniversitesi’nden bir profesör her iki ilin hatlarındaki kaçak oranının yüzde 50 üzerinde olduğunu açıklamıştı.
**
Yani SASKİ ve İZSU’nun gölden çektiği her bir litre suyun yarısından fazlası hedefe ulaşmadan borulardan sızıyor. Bu gerçekten çok çok ciddi bir kayıp. Göl için atılacak en önemli adımlardan biri de, İZSU ve SASKİ’nin su kaçağı yaşanan borularının tamamen değiştirilmesi.
**
Bu üç ana faktör düzeltilmeden, ‘Kuraklık’ diye oturup beklersek, şunu bilin ki, göl beklemeyecektir. Gölün o kadar ömrü yok. Tespitlerden de anlaşılacağı üzere, gölün en az yağacak yağmur kadar paraya da ihtiyacı var!
**
Atıyorum; yüz milyon dolar, su fabrikalarının tasfiyesine. Yüz milyon dolar, Tüpraş’a deniz suyunu tatlı suya çeviren sistemine. İki yüz milyon dolar da SASKİ ve İZSU’nun kaçak-sızıntı yapan borularının değiştirilmesine… Böyle bir harcama yapılmazsa, her ayın bir haftası yağmur yağsa bile bu göl gidici..
**
Gölün kurtulması için dört yüz-beş yüz milyon doları, ‘çok para’ olarak görenler şöyle bir düşünsün. Böyle bir gölün sıfırdan meydana getirilmesi için kaç milyar dolar harcanması lazım? Bırakın kaç milyar doları, böyle bir göl parayla meydana getirilebilir mi? Buna para gücü yeter mi? O halde, ya bunu yapacağız. Ya da babalarımızdan, dedelerimizden sorunsuz aldığımız gölü, bizden sonraki nesle ‘bataklık’ olarak teslim edeceğiz. Ya bu, ya o... Tercih, ülkeyi ve şehri yönetenlerin…