‘…
Kamu gücünü etkili bir şekilde kullanan yargı, siyasi ve ideolojik yapılanmaların hedefinde her zaman  “ele geçirilmesi gereken bir kale” olarak görülmüş, ele geçirenler de kendi vesayet sistemini dayatmanın çabasına düşmüştür. Kaleyi ele geçiremeyenler ise, yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu söyleyip durmuşlardır. Kaleyi işgal edenler de yargıyı, siyasi düşüncelerine ve  ideolojilerine lojistik destek sağlamak için ya da rakiplerinden intikam alma aracı olarak kullanmışlardır. Altını çizerek ifade ediyorum. Bu anlayış ve işgalden kurtulmadıkça bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşması hayaldir. Yargı üzerinde oluşan ya da oluşacak siyasi, ideolojik, dini, ırki ve mezhebi tüm vesayetçi anlayışlar, başta yargı mensupları olmak üzere herkes tarafından şiddetle reddedilmelidir.’ (Haşim Kılıç)
 
AYM’ler ikinci dünya savaşından sonra kurulmuştur. Çünkü sandık Hitler gibi, Mussolini gibi diktatörler çıkarmıştır. Yani bu seçilmiş mefhumu yıllar önce kaybetmiştir ‘her yaptığım doğru çünkü ben seçildim.’ savunması hakkını. Hâlâ daha bunu tartışmak bile evrensellikten ne kadar uzak olduğumuzun göstergesi. Çünkü dünya bu tartışmayı bırakalı on yıllar oluyor. Kaldı ki böyle bir ortamda evrensel hukuk kurallarının da hükmü olmasa gerek. Oysa Fatih’in Ömer’in Hz. Peygamber’in hükmü evrensel değil miydi? Onların hükmü kalkarsa o zaman nice olur hali bu toprakların…
 
‘Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra şehrin imarıyla da ilgilendi. Zamanına göre büyük sayılabilecek birçok projeyi de Rum asıllı Mimar Atik Sinan’a anlatıp yapılması için emir veriyordu. Fatih Sultan Mehmet, fetihten on yıl sonra da Mimar Atik Sinan’a, kubbesi Ayasofya’dan daha büyük bir cami yapması için emretti. Atik Sinan her ne kadar bu işe “Emrin başım üstüne.” diyerek başlasa da malzemeler arasında bulunan yüksek mermer sütunları kendi hesabına göre ölçüp biçip “üç arşın” kestirdikten sonra yaptığı cami Fatih’in istediği ölçüde heybetli olmadı. Fatih Sultan Mehmet, yeni yapılan camiyi görünce “Kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olsun...” emrine neden uyulmadığını sordu. Mimar; büyük bir depremde caminin yıkılacağından korktuğu için kubbesini Ayasofya’dan daha küçük yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestirdiğini söyledi. Fatih, mimarın hem Ayasofya’yı (emrine rağmen) özellikle kayırdığını düşündüğü için hem de kendinden izin alınmadan böyle bir işe kalkıştığı için “Mermer sütunları kesen ellerin kesilmesi” emrini verdi...Mimar Atik Sinan bunu özellikle yapmadığını “Hesaplarına göre Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük bir kubbenin, ilk depremde yıkılacağını” düşündüğünü söylüyordu ama emir büyük yerdendi ve geri dönüşü yoktu. Fakat çevresindekilerin de cesaretlendirmesiyle, mimar haklılığına olan güvenini daha da bir pekiştirdi ve “İstanbul’u fetheden, fatihler fatihi, Padişah Fatih Sultan Mehmet’i mahkemeye verip hakkını aramak için Kadı Hızır Bey’e şikâyet etti...Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanmış, Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirmiş ve Fatih Sultan Mehmet’in mahkeme edilmesine karar vermişti...Fatih mahkemeye gelir ve duruşma başlar; Fatih Sultan Mehmet çok büyük bir insan olabilirdi ama emrindeki birini mahkeme etmeden cezalandırmıştı. Karşı taraf savunmasını yaptı, mimar gerekçelerini açıkladı ve kadı kararını verdi: Fatih Sultan Mehmet suçlu bulundu ve "Padişahın mühür vurduğu sağ eli kesilecek "Fatih Sultan Mehmet karara tepkisiz kalıp bir tek cümlesine bile karşı gelmemiştir. Bunu duyan Mimar Atik Sinan kulaklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikâyetini geri çeker. Kadı, bunu göz önünde bulundurarak cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir... Mimar Atik Sinan huzurdan çekilince Kadı Fatih Sultan Mehmet’e dönerek "Eğer padişahlığına güvenip de benim verdiğim karara karsı gelseydin şu gördüğün topuzla senin kafanı ezer seni oracıkta öldürürdüm" der. Kadının bu cümlelerine istinaden koca sultan Fatih de "Eğer ki sende benim padişahlığıma aldanıp farklı bir karar verseydin bende senin kafanı kılıcımla koparırdım" der.’
 
‘Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır.’ Buyurur Hz. Peygamber.
 
Şimdi çıkıp adalet sisteminin tarafsız olmadığından falan bahseder bazı başıbozuklar. Bunun cevabını yazının başında Haşim Kılıç verdi zaten.