-Sevgili okuyucularım,
-Hemen her şey öylesine hızlı değişiyor ki hızına yetişebilene aşk olsun…
-Bırakın binlerce yıl öncesini son 20-30 yılda bile düşünemeyeceğimiz büyük değişimler yaşanıyor dünyada…
-Enerji çeşitliliği ile birlikte teknoloji ve bilişim aldı başını gidiyor…
-Otomobillerin hızları 40-50 kilometrelerden 300 km’lere ulaştı, geçti, gidiyor…
-Ev telefonlarının artık yüzüne bakan yok…
-Sağlık sektöründe dur durak yok… Hastanelerde ameliyatla değiştirilmedik organ kalmadı.
-Peki, böylesi bir hızla değişim yaşanırken, eğitim yaşamımıza nasıl girdi, nasıl gelişti-değişti dilerseniz esas mevzuya buradan girelim…
XXXXXXXX
-Sevgili okuyucularım,
-İslam dünyasında eğitim öğretim işi 14 asır evvel bir zorunluluk/mecburiyet olarak değil bir arz-talep meselesi olarak başladı ve öyle devam etti.
-Öğretmeye talip bir hoca ve öğrenmeye talip en az bir talebe var ise bu iş sühuletle gerçekleşirdi…
-Eğitim için görkemli okullara gerek yoktu, dört tarafı duvarla çevrili basit bir mekan yeterliydi…
-Mesela Ashab-ı Suffa’nın eğitimi için Mescid-i Nebevi’nin bir köşesi, yine hicri 2’nci asırda yaşayan büyük fakih-hukukçu Ebu Hanife’nin evinin bir odası eğitim için yeterli görülmüştü.
-Öğretmek ve öğrenmek hesap değil gönül işiydi…
-Öğretmenin de öğrencinin de eğitimden Rıza-i Bari dışında beklentisi yoktu…
Xxxxxxxx
-Bu sistemde eğitimin çerçevesini bugünkü gibi devlet değil hocanın bizzat kendi çizerdi. Hoca ne isterse daha doğrusu ihtisası ne ise talebelere onu öğretirdi…
-Tamı tamına bugünkü gibi (!)…
-Talebeler de öğrenmek istediği konulara göre hocasını seçerdi. Bir talebe istediği verimi alamadığını düşündüğün de o hocanın derslerini takip etmeyi bırakır bir başka hocanın rahle-i tedrisine geçebilirdi…
-Hasılı böyle bir eğitim modelinin temel özelliği zorunluluk değil seçme/tercih hürriyeti, emir komuta zinciri değil özerklik/muhtariyet idi…
-Hem hoca hem talebe eğitime kendi rızası ve arzusu ile iştirak ederdi.
-Zorlama yoktu, zira zorlama olan yerde eğitimin manası yoktu.
XXXXXXXX
YA BUGÜN….
-Sevgili okuyucularım,
-Ülkemizde zorunlu eğitim bugün;
-25 milyon öğrenci, 1 milyon öğretmen ve 70 bin okulla devasa bir örgütlü kurumsallığın tam ortasında yer alıyor… Bu modelle niteliğin aranmadığı çok açık, ilim/irfan/ahlak/vasıf/kalite diye kimsenin bir derdi de yok.
-Hakikaten yok…
-Yukarıda ipuçlarını verdiğim o listeye şöyle bir bakar mısınız…
-Öğretmen, maaşlar, atamalar, KPSS, öğrenci, sınav, dersane, bakan, baklanlık, program, kitap yazım-basım, dağıtım, müfredat, servis, bina, işletme v.s…
-Bunlar yetmiyormuş gibi araya sıkıştırılan sendikal yapı. Ve bu yapı ile ayak kaydırmalar vs…
-Şimdi bunca karmaşık faktörün devrede olduğu bir model de niteliğe hiç sıra gelir mi…?
-Sanmam…
-Nitelik; belki de düşünülecek en son şey…
-Öğretmen ay sonunu denkleştirme,
-Öğrenci, sınıf geçme,
-Bakanlık ise; seneyi kazasız belasız atlatma derdinde…
XXXXXXX
-Çok zaman şu söylenir bilirsiniz…
-Efendim ülkede eğitim sistemi bozuk,
-Aksaklıklar çok, düzeltilmesi lazım… vs…vs…
-İnanmayın. Yok böyle bir şey.
-Eğitim sistemi bozuk filan değil.
-Sistem, ‘böyle bir eğitim istiyor’…. ‘Sistem’…
-Devlet/egemenler durumdan gayet memnun. Eğer onlar eğitim sisteminin düzelmesini isteselerdi, çoktan düzeltirlerdi.
-Bunu da lütfen not ediniz;
-Yine eğitim, devlet/egemen tekelinden ve zorunluluktan kurtarılıp eski günlerdeki hürriyet ve muhtariyet ortamına kavuşturulursa sonuç alınabilir. Benim acizane temennim bu yöndedir…
XXXXXXX
ALİ TOPU AT… AYŞE TUT… AHMET YAT UYU…
-Sevgili okuyucularım,
-Okul, sınıf, sıra, öğretmen, müfredat ve hiyerarşiye dayalı bugünkü zorunlu eğitim modeli kapitalizmin ihtiyacına göre baştan düzenlendi.
-Bu sistemde çocuklar bir şeyler öğrenmekten çok zil çalınca bir yerde toplanmayı, bir komutla hizaya sokulmayı öğrenirler…
-Ali topu at… Ayşe tut… Ahmet yat uyu gibi…
-Zorunlu eğitim ile gerçekten büyük işler başarılıyor…(!)
XXXXXX
-Sevgili okuyucularım,
-İnsanoğlu var olduğu sürece, eğitim hep olacak. Ve eğitim olduğu sürece de öğrenci, öğretmen ve okul olmaya devam edecek.
-Ama en önemlisi,
-Milli eğitim bakanlığımız, bunun kolları il milli eğitim müdürlükleri vs… hepsi olacak ve hepsi her yıl başı eğitimimizle ilgili onlarca söylemlerde bulunacak buna bağlı eylemler yapacaklar…
-Toplantılar, hedefler, toplantılarda yemekler, atarken mangalda küllerin uçuşmaları vs….
-Sonuç, yine hüsran olacak ama o hüsranı sadece o ildeki öğrenciler, veliler yaşayacak… O yaşananlarda hemen geçiştirilecek ve hızla unutturulacak…
-Ve ben bunu bu ilde 40 yıldır görüyorum ve yaşıyorum…
XXXXX
PERVİN TÖRE’YE
BAŞARILAR DİLİYORUM…
-Sevgili okuyucularım,
-Gazeteciliğe başladığım 40 yıl oldu. O gün bugündür eğitimle ilgilenir, panellerine katılır, çalıştaylarında katkı sağlar ve her daim o güzide ekibin içinde olurdum…
-3-5 yıldır bu camiadan biraz uzak kaldım. Hal böyle olunca da ilimizle ilgili eğitim düzeyimiz nedir ne değildir dendiğinde de sorulan sorulara cevap veremez oldum.
-Geçen yıl bir ara yeniden bu ekibin içine girelim çalışmalarına katkı sağlayalım istedim. Olmadı…
-Birkaç kez il milli eğitim müdürünü aradım. Adamcağızın evi Ankara’da olduğu için üzerine gidip üzülsün istemedim.
-Çünkü bu ilin il milli eğitimi yıllarca bir seyehatgar tarafından yönetildi. Bir Allahın kulu bu yöneticiye gık demedi…
-Sonra, beyefendinin tayini çıktı. İlimizden öyle bir uğurlama yapıldıki sanarsınız bu müdür bu ili her yıl Anadolu liseleri, fen liseleri ve Üniversite sınavlarında Türkiye birincisi yaptı…
-Detay yazmayacağım, şehir gidişine mi…(!),
- Başarılarına mı…(!),
- Yoksa kurtuluşa mı…(!) tören yaptı.
- İnanın orayı çözemedim. Ama uğurlama Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Ayşenur İslam’dan daha etkileyiciydi…
-Buna eminim…
XXXXXX
-Sevgili okuyucularım,
-Geçmişten bugüne eğitime dair bir şeyler yazdım…
-Ders çıkartılsın düşüncesinde değilim ama aslında çıkartılması gereken derslerde yok değil…
-Yeni il milli eğitim müdürümüzü bu anlamda adım adım izliyeceğim…
-İlimizin bugünkü pozisyonu belli. Sayın Töre, bu şehre ne katacak, ne katamayacak bunları size kısa aralıklarla yazacağım.
-Bu şehrin eğitimine ilk kez bir kadın eli değdi…
-Sayın Töre ile inşallah hem bu şanssızlığımız kırılmıştır ve hem de yeni başarılara yelken açarız….
-Temennim şehrim adına budur benim…
XXXXX
ÖNEMLİ NOT,
-Sevgili hocam,
-Bu şehir, havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez. Kolay kolay makamı yeni gelene vermezler.
-Siz, o makamı lütfen sahiplenin… İçeriden dışarıdan yapılacak müdahalelere geçit vermeyin. İşinize siyasi baskı, sendikal baskı, medya baskısı vs… çok gelecektir. Ama özellikle içinizden gelecek mesleki ve sendikal baskılara dikkat… İnsanı maskara ederler…
-Bu şehri, bu şehrin çocuklarını düşünüyorsanız. O varolan özgüveninizle bu şehrin çocuklarına sahip çıkın.
-O zaman göreceksiniz ki; 1 milyon nüfuslu bu koca şehir sizi nerelere taşıyacak…
-Göreceksiniz….