Sosyal basında ( facebook) rastladım…         

             Eğitim Bir Sen  İstanbul 3 nolu Şube Başkanı Erol Ermiş’in  kaleme aldığı yazısı,  açıklaması, daha doğrusu “feveranı” vardı!

             “Dur Durak Bilmeyen Yükselme Hırsı” başlığı altında bakın neler diyordu:

             “Bazılarını hiçbir makam kesmiyor artık. Her gün bir makam yükselse olmaz demeyecek insanlar var. Dünyanın bütün makamlarını önüne serseniz daha fazla daha fazla isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız.

          Allah'a şükürler olsun ki bugün, dün hayal bile edemeyeceğimiz yerlere geldik. Fiilî şükür, her gün daha çok çalışmak, başarılı olmak ve milletimize en güzel şekilde hizmet etmek olmalıdır. Anlaşılan bazılarına bu sözler bir anlam ifade etmiyor.

          7 Haziranda biraz durulan, aslında fena halde tırsan makam avcıları, hükümet kurulur kurulmaz yeniden saldırıya geçti. Fırsat bu fırsat diyerek işe yarayacak tüm kapıları aşındırıyorlar. Sanki bu mübarekler olmasa bütün işler tersine gider, dünya batar.

          Ey kendini bulunmaz Hint kumaşı zannedenler, oturun oturduğunuz yerde. Önce bulunduğunuz yerin hakkını verin. Bırakın, binbir numara yaparak etkilediğiniz referanslar değil de, işinizde gösterdiğiniz başarı sizi daha yukarılara taşısın.

          Kadim medeniyet değerlerimizin yeniden inşası, zıplama tutkunlarıyla başarılamaz. Yeniden Büyük Türkiye, gözünü hırs bürümüş makam tapıcılarıyla kurulamaz. Bu tür insanlarla dünya mazlumlarının umudu olunamaz

         Az tamah çok ziyan getirir derler. Hırsın azı çok ziyan getirirse, çoğu başımıza kimbilir ne felaketler açar. Devleti yönetenlere duyurulur.”

         Baştan aşağı doğru bir tespit ve yakınma.

         Tüm kamu için geçerli.

         Hususiyetle şu cümleleri çok çok mühim:

        “Önce bulunduğunuz yerin hakkını verin. Bırakın, binbir numara yaparak etkilediğiniz referanslar değil de, işinizde gösterdiğiniz başarı sizi daha yukarılara taşısın.”

         Daha da mühim bir cümlesi ise:

         “Kadim medeniyet değerlerimizin yeniden inşası, zıplama tutkunlarıyla başarılamaz. Yeniden Büyük Türkiye, gözünü hırs bürümüş makam tapıcılarıyla kurulamaz. Bu tür insanlarla dünya mazlumlarının umudu olunamaz.”

         Tabi siyasetinde burada çok büyük rolü var. Yaklaşık kırk yıldır siyaseti izler, takip ederim. Hep bu tiplere değer vermiştir. Zira “susturulmaya ve kullanılmaya” en müsait tipler bunlardır! Yıllar birbirini kovaladıkça, bu işin dozu iyice kaçtı.

         “Görev istenmez, verilir” pırensibi ortadan kalkınca, “doğruluk, dürüstlük, adalet ve çalışkanlık” değer olmaktan çıkınca, hizmet ve yükselmede “hizmet ve hiyerarşi” devreden çıkarılınca, “ehliyet ve liyakat değil, SADAKAT” esas alınınca, insanımızda kimlik kırılıp, erozyon tavan yapınca, dünyevileşme ve kapitalistleşme egemen olunca, sonuçta bu oluyor!

             Akla; Prof.Dr. Hayri Kırbaşoğlu hocamızın, aynı adresi kastederek dediği şu tespiti, haklı olarak geliyor:

             “MASA, KASA, NİSA!” tutkusu, aşkı, tapınması!

            Sendika başkanı “Makam tapıcıları” dedi ya! Esası, bir tane değil, bu  üç tanedir!

            İnsanoğlunun tabiatında var. Bir miktar olması da tabii. Ama, marazi boyutlara varması, tamamen “yağcılık ve yalakalığa” dönüşmesi, dünyevileşmenin, materyalistleşmenin, kapitalistleşmenin, çürüme ve kokuşmanın belirtisi, maazallah, bir büyük felaketin habercisidir!

          “ İslam” ne için var? Bütün bu ve benzeri tapınmalardan korunmak ve kurtulmak için. Yalnız Allah’a kul olmak, yalnız O’nun önünde eğilmek için!

            Yalnız O’nun vadaettiği “makama” erişmek için!