Yeryüzünü ve semayı ezanlarıyla donatan müezzin efendilerimiz, mihrab ile minberin gür sesi ve temsilcisi imam Hatip kardeşlerim, kürsüde ki ilim şelalesi olan vaizlerimiz ve Kuran Kurslarının çilekeş ve yalnız bay, bayan öğreticileri ve tüm hizmetlerin rehberi ve idarecisi olan müftülerimiz; bir petek misali topluma manevi şifa balını sunan tüm görev arkadaşlarıma tekrar hoş geldiniz derim. Camiler ve din görevlileri haftası vesilesiyle toplantımızın yeniden tanışma, kaynaşma, istişare, müzakere ve hizmette yardımlaşma imkânına vesile olmasını dilerim.
Din görevliliği, teşkilatımızın en üst kademesinden itibaren her basamağında toplumun hidayet ve ibadet hayatını dert edinen ve bu sorumlulukla hayatını yaşayan gerçek önderlerdir. Bu aziz görevin başarılmasında, bize cemaat olan halkımızın sevgi ve destekleri muvaffakiyetimizin en önemli adımıdır. Tüm cemaatimize dua ve sevgilerimizi sunarız.
Din hizmetinde ki başarı için dört esasa ihtiyacımız vardır. 1.İnsan olmanın erdem ve değerini bilmek, 2.Müslüman olma gayret ve sorumluluğunu asla unutmamak, 3.Teknik anlamda bize emanet edilen din hizmetinde ilim, kıraat, ezber ve temsil gibi hususlar da profosyenelliğe ulaşmak, 4. İnsanlığın maddi ve manevi kurtuluşu için İslam toplumuna dava önderleri olabilmektir. Yani atanmış değil, adanmış din görevlisi olmaya ihtiyacımız vardır.
Bu uğurda önce ahlakımız, sonra ilmimiz ve sesimiz bize daima yardımcı olacaktır. Görev önceliğimiz ise emanet edilen vazifeye müdavim olmak, cami ve kurs içi eğitim planlarını uygulamak daha sonra cami ve kurs dışı halkımızın gönüllerine ulaşacak yolları oluşturmaktır. Kısacası eğitim ve tebliğ gayretimiz olmadan din görevliliği cemaatin ve öğrencilerin gönlünde taht kuramaz. Zira din görevliliği, iman derdini taşımak ve insanlığa imanı aşılamak demektir.
Bu sorumluluk bazen öyle olmalı ki Cuma vaazını camimizin müezzini, hutbesini imamı vermelidir ve hizmette sınır olmadığını halkımıza göstermeliyiz. Cami görevlileri “suffe ashabı misali okuyan” Kuran Kurslarına, imam hatip okullarına sahip çıkmadıkları müddetçe islamın geleceğini cehalete teslim etmiş olurlar.
Diyanet teşkilatımızın her kademesinde ki idari yapısından beklentilerimizin en önde geleni ise, görevlerin dağılımında adalet, ehliyet, liyakat ve kıdeme gereken hassasiyetin özenle gösterilmesidir. Yönetim şemalarının berraklığı, hizmetlerin şeffaflığı ve idarecilikteki rehberlik, rahmet ve af prensibine uygun hareket etmeleri hizmet çıtamızın daha yukarı çıkmasına vesile olacaktır.
Hep beraber eleştirilere açık olmalı, görev aşk ve heyecanını daima diri tutmalıyız. Biz görevliler müftülerimize emanet, cemaat ise bizlere emanettir. Emanetlerimizi lütfen koruma gayretinde olalım.
Sahip olduğumuz imkânların iyi değerlendirilmesi, ülkemizin geleceğini aydınlatacaktır. Mazeret değil maharet, şikâyet değil şükür ehli olmalıyız. Din görevlisi olarak en azından, kırk yıllık plan ve projelere oluşturmalıyız.
Beklentimiz ise tüm camiamızın görevde öz güveninin sağlanması, kendilerine güven duyulması, görev hizmetinde kusurlu olanların suhuletle uyarılması, görev çizgisinde müdavim olanların tebrik ve görev davasında lider olanların takdir edilmesi yeni başarılara yelken açacaktır. Yeni göreve başlayan tüm görevlilerin belli bir disiplin ve program içinde tecrübeli görevlilerin yanında staj yaparak başarı merdivenlerini daha çabuk çıkmaları sağlanmalıdır.
Değerli görev arkadaşlarımız, bizim sorumluluğumuz da temsil, tebliğin önünü açacak, ilmi gayretimiz daima taze bilgilere merdiven, niyet ve ihlâsımız ise başarının kanatları olacaktır.
Bir imamın sorumluluğu, dinimizde namazın taşıdığı tüm manaları içinde barındırmaktadır. Müezzin ise sadece minareden sesi yükselen değil, Bilali Habeşi misali Mekkede ki ehadden Medinede ki Allahu Ekber’e İslam mücahidi olan kimsedir. Kuran muallimliği ise Allah Resulünün “hayırlımız” olduğuna şahitlik ettiği kimsedir. Vaizlerimiz de ilim ve irfanıyla, kâinatın kendilerine istiğfar ettiği örnek şahsiyetlerdir.
Bu hizmetlerin yapılmasında bizlere muzaharat eden tüm idari görevlilerimize şükranlarımızı sunarız. Vefat eden hocalarımıza ve cemaatimize dualar eder, hepinize bu ulvi vazifede muvaffakiyetler dilerim. Başarı Allah’tandır. Allaha emanet olunuz. (Din görevlileri haftası münasebetiyle hazırlanan konuşma metnidir)
CEMAATLE NAMAZ
Namazı imamla birlikte kılan topluluğa cemaat adı verilir. Hz. Peygamber’in hayatı boyunca cemaate namaz kıldırması, hastalandığında da namazını yalnız başına değil de Hz. Ebû Bekir’in arkasında kılmış olması, konunun dinimizdeki yerini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Ayrıca, Hz. Peygamber’den düşman korkusunun bulunduğu sefer halinde bile Müslümanlara namazı cemaatle kıldırmasının istenmesi (Nisâ, 4/101-102), namazları cemaatle kılmanın ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Rabbimiz buyuruyor ki; “Namazı kılın, zekatı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin” .Cuma, 62/9; Nisâ, 4/101-102
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir. ” “Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha fazladır. O kimse abdestini güzelce alıp, sonra sadece namaz kılmak maksadıyla mescide giderse attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazını kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı müddetçe, melekler ona: Allahım! Ona rahmetinle muamele et, ona acı! Diyerek dua etmeye devam ederler. O kimse namazı beklediği sürece namazda imiş gibidir. ”
GÖRME ENGELLİYE CEMAAT MECBURİYETİ
Peygamber’e (s.a.v) âmâ bir adam gelip: Yâ Resûlellah! Beni mescide götürecek bir kimsem yok, diyerek namazı evinde kılabilmek için Resûlullah (s.a.v)’den kendisine müsaade etmesini istedi. Peygamber Efendimiz de müsaade etti. Âmâ dönüp giderken Resûl–i Ekrem onu çağırarak: “Sen namaz için ezan okunduğunu işitiyor musun?” diye sordu. Âmâ: Evet, cevabını verdi. Hz. Peygamber “O halde davete icâbet et, cemaate gel” buyurdular.
Amr İbni Kays da denilen meşhur müezzin Abdullah İbn Ümmü Mektûm, ‘Yâ Resûlellah! Kuşkusuz, Medine’nin zehirli haşereleri ve yırtıcı hayvanları çoktur, dedi. Resûlullah (s.a.v), “Hayye ‘ale’s–salâh, hayye ‘ale’l–felâh’ı işitiyor musun? Öyleyse mescide gel” buyurdu.
EVİ YANASI
Ebû Hüreyre(r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım. ”
NAMAZI EVDE KILAN?
İbn Mes’ûd (r.a) şöyle dedi: “Yarın Allah’a müslüman olarak kavuşmak isteyen kimse, şu namazlara ezan okunan yerde devam etsin. Şüphesiz ki Allah Teâlâ sizin peygamberinize hidayet yollarını açıklamıştır. Bu namazlar da hidayet yollarındandır. Şayet siz de cemaati terkedip namazı evinde kılan şu adam gibi namazları evinizde kılacak olursanız, peygamberinizin sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkederseniz sapıklığa düşmüş olursunuz. Vallahi ben, nifakı bilinen bir münafıktan başka namazdan geri kalanımız olmadığını görmüşümdür. Allah’a yemin ederim ki, bir adam iki kişi arasında sallanarak namaza getirilir ve safa durdurulurdu”.“Şüphesiz Resûlullah (s.a.v) bize hidayet yollarını öğretmiştir. İçinde ezan okunan mescidde namaz kılmak da hidayet yollarındandır”.
ŞEYTANA YENİLENLER
Resûlullah sallallahu (s.a.v)’i: “Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp yener. Şu halde cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer” buyururken işittim.
SABAH VE YATSININ ÖNEMİ
Resûlullah (s.a.v)’i: “Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir”.“Yatsı namazında cemaatte bulunan kimseye, gecenin yarısına kadar namaz kılmış gibi sevap vardır. Yatsı ve sabah namazlarında cemaatte bulunan kimseye ise, bütün gece namaz kılmış gibi sevap vardır. ” “İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka camiye, cemaate gelirlerdi”
“Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi. ”
EZANIN KAZANDIRDIKLARI
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin. Sonra bana salâvat getirin. Çünkü bir kimse bana bir defa salâvat getirirse, Allah buna karşılık ona on defa salât eder. Daha sonra benim için Allah’tan vesîleyi isteyin. Çünkü vesîle, cennette Allah’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan bir makamdır. O kulun ben olacağımı umuyorum. Benim için vesîleyi isteyen kimseye şefatim vâcip olur. ” “Ezanı işittiğiniz zaman siz de müezzinin söylediklerini söyleyiniz. ” “Kim ezanı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed’e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm–ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur. ”