"Camide cemaatle namaz kılarken arka saflarda gülüşen çocuk sesleri yoksa gelecek nesiller adına korkun. Bundan dolayıdır ki hiçbir mümin, hiçbir çocuğun gönlünde ve muhayyilesinde, cami ile ilgili kötü anı oluşturabilecek bir söz ve davranış içerisinde olmasın."

             Söz, sanırım geçen sene söylenmiş ve Diyanet İşleri Başhizmetkarı Pırof. M.Görmez’e ait.

             Fevkalade doğru, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği, etmemesi gerektiği bir beyanat.

             Geçen hafta da, Osman ÜNLÜ Hocaefendinin, maksadını aşan ve son derece talihsiz açıklamasından sonra, Sayın Mehmet Görmez şu açıklamayı yapmıştı:

 

              "Çocukların camiye getirilmesinden rahatsız oluyorsanız Namazı evinizde kılın"

              "Rabbimiz çocuklar için 'Gözün nuru, kalbin süruru' ifadesini kullanıyor. Gözün nuru olmazsa göz görmez." Diyerek izahatına şöyle devam etti:

               "Çocuk İslam ümmetinin istikbalidir. Çocuk olmadığı zaman hepimiz kör oluruz, göremeyiz. Her Ramazan geldiğinde Diyanet İşleri Başkanı olarak en çok üstünde durduğum konu cami-çocuk ilişkisini yeniden nasıl tamir edebiliriz oldu. Bu ülkede herkesin cami-çocuk ilişkisiyle ilgili acı bir hatırası olduğunu biliriz. Camiye gelmeyen sevdiğimiz dostlarımıza 'Neden gelmiyorsun?' diye sorduğumuzda mutlaka Ramazan gelmiştir, annesi babası camiye götürmüştür, orada ya azarlanmıştır yahut bir hakaret duymuştur. 'Çıktım bir daha dönmedim.' hocam diyorlar. Yıllarca devam eden bu kötülüğü cami cemaatinin zihninden ve kafasından silmek için çok daha büyük çabalara ihtiyaç var. Eğer ümmetin istikbalini kuracak bir yavrumuzun zihninde cami, cemaat ve namaz ile ilgili yanlış bir iz bırakacak şekilde ona kötü davranacaksanız teravih namazınızı evinizde kılın. Bunu demeye devam edeceğim.

               "Allah bizi o nimetten hiçbir zaman mahrum bırakmasın. Biz, sırtına çocuk bindi diye secdesini uzatan Peygamberin ümmetiyiz. Biz, hutbe irat ederken çocuk kendisine yürüyor diye minberden inen, çocuğu kucağına alıp hutbesine devam eden Allah Resulünün ümmetiyiz. Biz, çocuk ağlaması duydu diye namazını kısa kesen Peygamberin ümmetiyiz. Çocuk konusu en önemli konumuzdur. Çocuk-kitap, çocuk-iman, çocuk-mabed ilişkisi çok önemlidir.”

 

                 Evet. Bütün bu açıklamalara katılmamak mümkün mü.

                 Hepimiz çocukluğumuzda bir şekilde bu ve benzeri menfi muamelelere maruz kaldık. Camilerde azarlandık, ürkütüldük, camiden soğutulduk.

                  Bunu hem cemaat hem de İmam efendiler yaptı. Camide sessizliği, huşuyu yakalamak adına çocuklarımızı, neslimizi, geleceğimizi tehlikeye attılar.

                 Çok eski değil, bundan  on sene önce, bir ikindi vakti, cemaat camiyi terk ettikten sonra, o zamanlar 11 yaşlarında olan mahdum ile bir camiye girmiş, ikindi namazını kıldıktan sonra, mahdum çocuk: “Baba minbere çıkabilir miyim”demişti.

                 Camide bizden başka kimse yoktu. Çık dedim ve çıktı.

                 Mihrapta oturdu ve kendince vaaz eder rolleri, oyunları yapmaya başladı.

                 Arkadan bir ses duydum.“Ne işin var senin orda?”

                  Geriye dönüp, elli yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim, hala, cemaatten biri mi, imam ya da müezzin mi olduğunu bilmediğim o adama:

                “Hocam, çocuk benim, ben takip ediyorum, kontrolümde, merak etmeyin” dememe rağmen, o hala azarlıyor, bağırıyordu.

                 Tekrar tekrar, “merak etmeyin, bir zarar vermez, takibim altında” dememe rağmen, azarı kesmeyince:

                 “Senin gibi ham yobaz kaba softalar bu milleti camiden, İslam’dan soğuttu” diyerek ben de onu azarlamaya başlamak zorunda kalmıştım.

                   Evet. Sayın Görmez gibi, benim de bu konuda yıllardır tekrarladığım bir sözüm var.

                  “Çocuklar camide ne yaparsa yapsın, camiyi başımıza yıksalar da, onlara en ufak bir, bırakınız azarı, surat bile asmamalıyız.”

                   Elbette bu ne yaparsa yapsın, hiç kontrol etmeyelim anlamı taşımaz. Severek, güler yüzle, kucaklayarak ve sevdirerek yol yordam gösterebilir, öğretebilir, kontrol altına alabiliriz. Ama asla onları üzecek, camiden soğutacak, küstürecek en ufak bir eylem ya da konuşma içinde olmamalıyız.

                  Sadece camiler de değil, çocuklarımızı ve gençlerimizi hayatın her alanında, ilmi, sosyal, kültürel ve çevresel her alanda ve her yerde var kılmalı, bütün pilan ve pıroğramlarımızı, tüm faaliyetlerimizi onları merkeze alarak yapmalıyız. Zira onlar geleceğimiz, yarınımızdır.

                  Camilerimizde çocuklar ve gençler yoksa, geleceğimiz, milletin, ümmetin geleceği yok demektir ve o camiler sahipsiz, cemaatsiz ve işlevsiz kalacak demektir.