Bugün “Çalışan Gazeteciler Günü”.

10 Ocak 1961... Gazetecilerin kendi haklarını savunarak ‘212 sayılı yasa’nın yürürlüğe girmesini sağlayan onurlu bir direnişin Türk basın tarihine geçtiği gün... “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”nü belirleyen, gazete çalışanlarının 11 Ocak günü “BASIN” adıyla çıkardığı ilk bağımsız gazete...

58 yıl öncesinde, tek vücut olmuş gazeteci büyüklerimiz, kendilerinin ve gelecek kuşak meslektaşlarının haklarını öylesine kararlı bir duruşla almışlar ki bunu da “bayram” ilan etmişler.

Çalışan gazeteciler günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961’den beri düzenlenen Türkiye’ye özgü bir kutlama olarak süregeliyor.

Gazetecilerin haklarını koruyan yasa çıkarılmak istendiğinde, gazete sahipleri bu girişime gazete yayınlamayarak yanıt vermişti. Çalışanlar ise bunu, ‘Basın’ gazetesini çıkartarak yanıtladı. 10 Ocak, o günden beri Çalışan Gazeteciler Bayramı...

Gazetecilerin, bir fikir işçisi olarak haklarını düzenleyen 212 Sayılı Yasa’nın kabulünün yıldönümü olan bu anlamlı gün nasıl kabul edildi, bugünlere nasıl gelindi, kısaca hatırlatmak gerekirse;

Basın çalışanlarının hukukunu düzenlemek için 212 sayılı yasa çıkarılmak istendiğinde de gazete sahipleri bu girişime şiddetli bir tepki gösteriyorlar. Bu tepki öylesine şiddetli ki, o tarihlerde adı bilinen dokuz gazetenin patronu boykot kararı alarak, sahibi oldukları gazetelerin 10 Ocak 1961 tarihli sayılarında, Milli Birlik Komitesi’ne karşı ortak bir bildiri yayımlayarak kararlarını açıklıyorlar; “Gazetemizi üç gün yayınlamıyoruz”.

Bu patron eylemi, o güne kadar Türk basın tarihinde örneğine rastlanmayan sertlikte bir tutumu ifade ediyor. Ancak, beklenmedik bir başka gelişme daha oluyor ve gazetelerin sendikalı ya da sendikasız yazıişleri müdürlerinin çoğu, bu patron bildirisinin yayımlandığı gün gazetelerin künyelerinden isimlerini çekiyorlar.

Bu gelişme üzerine İstanbul Gazeteciler Sendikası, bu patron eylemini protesto eden ve gerçekleri açıklayan bir bildiri yayınlıyor. Özetle, basın çalışanlarının sosyal haklarını vermemek için gazete patronlarının halkın haber alma hakkına karşı bir saldırı başlattığını belirten bu bildiri, devlet radyolarından da halka duyuruluyor. Sonunda patronların gazete boykotu başlıyor. İki gazete dışında o gün Türkiye’de, daha önce ismi bilinen hiçbir ulusal gazete yayınlanmıyor. Ancak, bir tür lokavt anlamına da gelen bu boykot kararına çalışanların tepkisi de aynı ölçüde sert ve fakat son derece şaşırtıcı ve soylu oluyor. İstanbul Gazeteciler Sendikası yaptığı toplantıda, gazetelerin yayımlanmadığı üç gün boyunca “Basın” isimli bir gazete çıkarmayı kararlaştırıyor.

Gazetelerin yazıişleri müdürleri ve çalışanları da sendika gazetesinde gönüllü olarak çalışma kararı alıyor. Basın patronlarının denetiminde olmayan matbaalarla anlaşma yapılıyor ve boykotun başladığı gün “Basın” gazetesi çıkıyor; manşet, “Daima halkın hizmetindeyiz.”

Sonuçta, Bab-ı Âli’de patron eylemi kırılıyor ve 27 Mayıs’ın Kurucu Meclisinde kabul edilen 212 sayılı yasa Milli Birlik Komitesi tarafından da onaylanıyor. Boykottaki gazeteler yeniden yayınlanmaya başlıyor, Basın gazetesi yayınını durduruyor. Ve daha önemlisi Basın gazetesini çıkaranlar hiçbir sorun yaşamadan eski görevlerinin başına dönüyor.

İşte o tarihten bu yana fikir işçiliğinin güvence altında olması, o gazeteci büyüklerimizin kararlı ve onurlu mücadelesi sayesindedir.

Bugün başka kriz var!

Gazeteciler 1961 yılından bu yana belirli haklara kavuşmuşlarsa da bugün başka riskler altında... Bu kez hem çalışanlar hem patronlar zor günler geçiriyor... Geçen yıl başlayan döviz kurlarındaki yükseliş ve dalgalanmalar tüm piyasaları olumsuz etkilerken, basın sektörünü de derinden sarstı. Kağıt, film, kalıp gibi girdi maliyetleri tamamen dövize endeksli olan gazeteler, okurları için fiyat ve kalitesinden ödün vermemek için adeta direniyor. Tehlike çanları şimdi hem çalışanlar hem patronlar için çalıyor...

Bu krizin kısa sürede atlatılması için çözüme gidilmesi kaçınılmaz. Çünkü basının olmadığı, sağlıklı çalışamadığı bir ülkede şeffaflıktan, adalet ve özgürlükten söz edilemez.

Ülkenin gelişmesine önemli katkıları olan Türk basınının içinde bulunduğu bu sorunların aşılmasında şimdi işçi-işveren, okurlar ve devlet olmak üzere topyekün bir mücadele gerekiyor.

Bu anlamlı gün için güzel dileklerde bulunan, jestleri ile biz çalışan gazetecileri hatırlayarak ağırlayan tüm basın dostlarımıza şükranlarımızı sunarken, gazetecilerin maddî ve manevî baskı altında olmadığı bir ülke özlemi içinde tüm meslektaşlarımızın gününü kutluyorum.