Sakarya’da eğitimin kalitesi günden güne düşüyor.

Zira YGS sonuçlarına göre 54. sırada yer alıyoruz.
Peki, neden bu kadar başarısız bizim ilimiz?
Hala bazı okullar prefabrik diye mi?
Örneğin o prefabrik binaları kalıcı hale getirsek ve de her bir sınıfa projeksiyon cihazı alsak başarı artar mı?
Yoksa nedeni öğretmen ve idareciler mi?
Yurt dışından öğretmen ve idareci ithal etsek sorun çözülür mü?
Sorun sakın Milli Eğitim yetkililerinde olmasın?
Hemen bassın istifayı müdür ve yardımcıları ya da azletsin onları, onların da üstündekiler.
Hatta Vali Bey de bıraksın görevi...
Acaba siyasilere mi çıkar bu başarısızlığın faturası?
Bir daha aday göstermeyelim bu milletvekillerini olsun bitsin.
Ve hatta bu partiye oy da atmayalım bir daha.
O zaman çocuklarımız Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanır mı?
Milli Eğitim Bakanı’nı, hatta ve hatta Başbakan’ı da koyabiliriz hedefe değil mi?
Niye Sakarya 54. sırada Sayın Başbakan?
İlimize yeterince yatırım yapmıyorsunuz, işte bu yüzden çocuklarımız üniversiteyi kazanamıyor.
Sakarya’ya bol bol okul yaptırın efendim...
Köprü yaptırın, viyadük yaptırın, barajlar inşa edin.
Sakarya Nehri’nin altından tüp geçit yapın da Mollaköy ile Taşlık arası 1 dakikaya insin.
Ve tabii ilimizin eğitim seviyesi de yükselsin nehrin suları gibi.

Şayet bizim çocuklarımız üniversiteyi kazanamıyorsa kabahat bizde canım efendim.
Biz velilerde...
Uzaklarda aramayalım bu işin sorumlusunu...
Hani her gelen vali, her karne töreninde bir söz söyler ya:
“Bu karneyi sizlere değil, velilerinize veriyorum...”
İşte o hesap...
Bütün sorumluluk bizlerde.
Allah aşkına ne kadar ilgileniyoruz çocuklarımızla?
Ödevlerinde ne kadar yardımcı oluyoruz onlara?
Ne kadar zaman ayırıyoruz evlatlarımız için?
“Doktor ol da bana bakarsın” demekten başka ne gibi nasihatlerde bulunuyoruz çocuklarımıza?


Bütün sorumluluk bizlerde beyler bayanlar...
Az biraz kendilerini bilmeye başladıklarında taraftarı olduğumuz takımın formalarını geçirmiyor muyuz çocuklarımızın sırtına?
Ya yavru kartal oluyorlar, ya yavru aslan ya da sarı kanarya.
Ve hatta Tatanga!
Bütün gün evde maç muhabbeti...
“Baba bana masal anlat” diye yanaşınca çocuk, “Git annen anlatsın” demiyor muyuz?
Ya da “Anne ödevlerimi yapalım” dediğinde çocuk, babayı göstermiyor muyuz adres olarak?
En iyi okullara, en pahalı dersanelere gönderip, üstüne bir de özel hocalar tutup sıyrılmıyor muyuz işin içinden?
“Dünyanın parasını veriyorum. Daha ne yapayım” demiyor muyuz şişinerek?
Kaç anne baba çocuğunu karşısına alıp da geleceğe dair sohbetler yapıyor?
Hangimiz televizyon dizilerinden kafasını kaldırıp da çocuğuna kitap okuyor.
Bizler, kendimizi geliştiriyor muyuz ki çocuklarımız kusur kalıyor?
Ah benim canım efendim ah!

Okumak isteyen çocuk, bir şekilde okur...
Elektrikler kesilse de mum ışığında okur.
İnterneti yoksa gider kütüphanede yapar araştırmasını.
Dersten bir şey anlamadıysa gider bir daha sorar öğretmenine, teneffüste.
Yeter ki istesin çocuk; her şeyi yapar.
İnanmış adam muvaffak olur…
Yeter ki destek olalım, hedef koyalım, oturup geleceğe dair hayaller kuralım onlarla birlikte.
Yeter ki çocuklarımızı adam gibi yetiştirelim.
İş tamamen çocuğa kazanma ruhuna aşılamakta.
Yoksa özel okullarda, özel hocalarda değil.
Hangi dahi, hangi bilimadamı kolejlerden mezun olmuş?
Dünyaya imzasını atmış insanların hayat hikâyelerini bir okusanıza…
Çocuğa evde bir şey verilmedikten sonra, okul ne verebilir ki?


Diyeceğim o ki; ne Vali Konağı arazisine İmam Hatip Okulu yaptırmakla olur bu işler...
Ne de İmam Hatip düşmanlığı yapmakla.
Ne başına türban takmakla olur bu işler...
Ne de etek boylarını kısaltmakla.

Tepeden inme yönetici atamakla da olmaz.
Kendi partine yakın insanlara yetki vermekle de…
Her şeyi devletten bekleyerek de olmaz.
Her başarısız sonuç sonrası topu yöneticilere atmakla da.

Zihniyet meselesi bu azizim...
İş kafalarda bitiyor kafalarda!