Bir Çok Kişiye Cevap
Bazen bir şey yazmak istersiniz. Bir şey yapmak, bir şey söylemek istersiniz. Ancak bakarsınız, o dediğiniz şey birileri tarafından yapılmış. Yazılmış. Belki söylenmiş. Bu da tam öyle işte. Bir çok kişiye cevap niteliğinde.
Uzun zamandır karşılaşıyorum, askerlerimizin boş yere öldüğünü söyleyenlerle. Hatta ölen askerlerin şehit olmadığını dile getirenler bile olabiliyor. Ne yazık ki. Üzüntü, nefret, acıma gibi bir sürü duyguya kapılıyordum. Nasıl cevap vermem gerektiğini kestiremiyordum. İşte Sedat hocam benim yerime cevap vermiş. Sağ olsun.
‘Her şehit haberinden sonra, "nereye kadar", "yeter artık", "uyuma Türkiye" diye ortalığı velveleye verenlere, umutsuzluk ve çaresizlik dağıtanlara bir çift sözüm var: Bu tür yakınmaların altında, sanki bu şehitler boşu boşuna veriliyormuş gibi bir ruh hali var. Asker yemin eder. Vatanı için, "seve seve" ölmek için. Bu çocuklara kimse pisi pisine ölmüş muamelesi yapamaz. Onlar vatan savunmasında şehit düşüyorlar. Tarihin en kanlı ve kalleş saldırısına karşı kahramanca, göğüs göğüse çarpışıp gök ekin gibi biçiliyorlar. Onların şehadeti, 1.dünya savaşındaki ve kurtuluş savaşındaki "görevdaşlarından" daha az kutsal değil; belki daha önemli, daha mukaddes. Üstelik bu kahramanlar, en çok kalleş pusularda can veriyor. TSK açıkladı: Ocak'tan bu yana "etkisiz" hale getirilen PKK’ lı sayısı 589. Buna, yaralandığı için örgüt tarafından "kafasına sıkılanlar", "cesedi yok edilenler" dahil değil. Bu şu demek: Son aylarda şehit verdiğimiz bu aslanlar, bu civanlar terör örgütünün aktif gücünün neredeyse yarısını yok ettiler. Aslanlar gibi çarpışarak, inlerine kadar inerek. "En üst mertebeye" inanmayanların, onların engelsiz ve direkt cennete gireceklerine inanmayanların anlaması zor bir mesele. Fakat bu böyledir ve şehadetin ne olduğunu bilmeyenlerin tepkileri, eleştirileri, vır vırları, beğenileri, paylaşımları komik; can sıkıcı ama komik!’
Ben ancak altına imzamı atarım.
Haydarpaşa Kampüsü
Hep aynı. Hangi kanalda gösterişli bir merdiven sahnesi, ya da yüksek tavanlı koridorlarda yürüme sahnesi, ya da tarih dokulu sahneler görsem hep aynı. Hepsi Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsünde çekilmiş oluyor. Okulla alakası olmayanlar için bu pek de mühim bir ayrıntı değil. Nihayetinde hep farklı yermiş havası veriliyor. Ancak dikkat ettim, ne zaman TV izlesem okulumu arıyorum. Dün gece de buldum. Hem de aynı saatte yayınlanan iki dizide birden. Biri ‘şubat’ adlı dizi. TRT’nin dizisi. Karakol sahnesinde. Diğeri ‘veda’. Kanal D’ nin dizisi. Hem ucuz hem güzel mekân Haydarpaşa Kampüsü. Şaşırmıyorum bunca farklı yapımda kullanılmasına. Şaşırdığım nokta, yıllardır aynı şeylerin tuzu biberi değiştirilerek önümüze konmasına rağmen, hep aynı iştahla nasıl yediğimiz?
Kara
Şehrimizde meydana gelen bir olay. Bir gazete patronu, Basın İlan Kurulunun denetçisini öldürüyor. İki mühim insanı da ağır yaralıyor. Ne çok şey söylenebilir değil mi?
Kara. Her yanı, kara. Kapkara bir şey. Bu söylense yeter.
(Devrim Ersin Özergin’ e Allah’tan rahmet; Recep Bolat ve gazetemiz çalışanı Mustafa Süke’ye acil şifalar diliyorum. )
Neşet Ertaş’a Selamlar
"Ben halkım. Halkın içerisinden kopup geldim. Devletin sanatçısı olmaz. Ben devlet sanatçısı olmam"
Gerçek sanatçı, karakterli olur. İşte tam da böyle. İşte bir gerçek sanatçı. Halkın sanatçısı. Selam olsun sana. Yalan Dünya’dan.