Bu haftaki Pazar Filemiz’i mübarek Ramazan ayının ikinci günü nedeniyle, açlığın durgunluğunda yüzlerin tebessüme açılması adına Ramazan fıkralarına ayıralım istedik...
Önce okuyalım, sonra diyelim son sözümüzü...
SAHURA DA ÖNE ALSALAR       
 Bektaşi babasına sormuşlar:
- Baba erenler, ramazan hakkında ne düşünüyorsun?
Bektaşi babası:
- Vallahi, demiş; iftara bir şey dediğim yok ama, şu sahuru da öğleye alsalar daha iyi olurdu.


AKLIMA BİRŞEY GELMİYOR       
 Hoca Nasrettin bir Ramazan günü, namaz vaktinden epeyce önce, vaaz dinlemek üzere mahalle mescidine gitmiş. Kürsünün yakınına bir yere oturup, cemaatle birlikte vaaz edecek hocayı beklemeye başlamış. Bir süre sonra mescidin imamı gelmiş ve çıkmış kürsüye. Uzunca bir süre düşünüp etrafına sıkıntılı sıkıntılı baktıktan
sonra:
-"Ey cemaat" demiş, "Benim size söylemekten aciz bir adam olmadığımı biliyorsunuz. Fakat bugün aklıma bir şey gelmiyor, konuşacak bir şey bulamıyorum."
Kürsünün hemen yakınında bulunan Nasrettin Hoca, ayağa kalkmış ve yetiştirmiş cevabı:
-"Aklına bir şey gelmiyorsa, kürsüden inmek de mi gelmiyor be mübarek adam?"
SES DENEME       
 Temel köyde imamlık yapıyormuş. İftar saati yaklaşmış. Bütün
köylü de oturmuş iftar açmak için ezanı bekliyormuş. Temel çıkmış
minareye:
 - Allahuekber Allahuekber
Köylü Temelin sesini duyunca bismillah deyip oruçlarını açmışlar.
Biraz sonra minareden Temelin sesi gelmiş
- Allahuekber Allahuekber ses deneme 1-2-3 ses deneme!
ORUÇ FARZ, SAHUR SÜNNET       
 Adamın biri her gün hanımını zorlayarak sahura kaldırıyor yemek hazırlatıp sahur yiyormuş sonrada orucu... Bir gün beş gün bu böyle sürerken, kadın artık dayanamamış ve “Ula herif sende hiç vicdan yok mu? Orucu tutmuyorsun bana zorla sahur hazırlatıyorsun” demiş.
Adam “Oruç farz, sahur yemek sünnet değil mi?” diye sormuş. Kadın “Evet” demiş. Adam “Eee hanım farzı yapmıyorsak, sünneti de mi yapmayalım” demiş.
BİR EŞEK, BİR ÖKÜZ       
İki softa, Ramazan’da bedava yiyip içeriz diye bir Bektaşi köyüne misafir olurlar. Hoşbeşten sonra, içlerinden biri tuvalete gider. Bektaşi, bu softaları kontrol etmek için odada kalana sorar: “Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?"
O da kendini üstün göstermek için "Bırak şunu, eşeğin tekidir", cevabını verir. Biraz sonra öteki softaya da aynı soruyu sorar: “Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?" Bu softa da öteki gibi "Bırak şunu, öküzden farkı yoktur", cevabını verir.
Akşam olunca iftar sofrası kurulur. Fakat tepsinin üzerinde arpa ile samandan başka bir şey göremeyen softalar hayretle sorarlar: "Bunlar ne erenler?"
Bektaşi gülerek cevap verir: “Biriniz eşek, ötekiniz öküz. Sizin için bunlardan daha iyi azık olur mu?”
NİYET       
 Bektaşi'ye, sahurda sorarlar:
– "Oruca nasıl niyet etmeli?"
Bektaşi, tıka basa yedikten sonra cevap verir:
– "Dayanırsam tutarım, dayanamazsam yutarım diye niyet edip ağzını çalkalamalı...
BU MAHALLEDEN DEĞİLİZ DE...       
Evvel zaman içinde iki şair ve edip ahbap Mehmet Celâl ile Faik Esad, Beylerbeyi’nde bir dostun iftar davetine icabet için yola koyulup karşıya geçiyorlar; fakat vakti iyi hesap edememişlerdir ve iftara daha saatler vardır. Bunun üzerine iki ahbap,
- Camiye gidelim, vaaz dinleriz, vakit geçer, fikriyle Beylerbeyi Camii’ne girip bir tarafa ilişiyorlar. Vaiz kürsüye çıkmış cehennemden bahsetmekte, diliyle etrafa yıldırımlar savurup
şimşekler çaktırmakta, “zebânileer, alevleer, katran kuyularıı” dedikçe cemaat dehşetle tir tir titremektedir. Bizimkiler vaizin tehditlerine pek kulak asmamaktadır ama ahalinin çoğu kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyor.
Ağlayanlardan biri, gözyaşlarını silerek Faik Esad’ın sırtına dokunuyor, kısık sesle,
- Siz vaizi dinlemiyor musunuz? diye soruyor. “Dinlenmez olur mu, dinliyoruz elbet” diye cevap veriyor bizimki, “Peki ne dediğini anlıyor musunuz?” “Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?”
Adam hayretle devam ediyor,
- Yahu bizim ağlamaktan ciğerimiz sökülüyor, gözümüz dışarıya uğruyor sizde ise hiçbir elem işareti yoktur, nasıl oluyor bu?
Şair cevap veriyor:
- Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafirliğe geldik de...
ÜÇ GÜNLÜK ORUÇ       
 Tonyalı bir türlü iyileşmeyen ineği için açmış Allah’a ellerini:
–Ey beyük Allahum! Eğer habu ineği iyileşturursen söz üç gün oruç tutacağım. Aradan bir müddet geçer ve Tonyalı’nın ineği gerçekten de iyileşir.
Tutar Tonyalı söz verdiği orucu. Ve bir müddet sonra inek geberir.
Tekrar açar ellerini:
–Ey beyük Allah’ım! Eğer ben tuttuğum o üç gün orucu Ramazana saymazsam…!
TEMEL ORUÇ TUTARSA       
Dini bütün Temel, Ramazan günü Sultan Ahmet meydanında aç susuz sabırsızlıkla biran önce iftar vaktinin gelmesini beklemektedir. Güneş tepede, Temel’in dilini damağını kurutmaktadır. Derken bir turist kafilesi gelir içlerinden birkaçı oradaki satıcılardan irice bir karpuz alır ve temelin gözü önünde şapır şupur yemeye başlarlar. Bir süre sonra bizimki yerinden kalkar, usulca yanlarına yaklaşır ve kulaklarına eğilerek,"Uy, dininizun kiymetini pilesinuz ha!"
İKİ KEZ      
Bayramın yaklaştığı günlerden birinde, iftar sırasında, misafirlerden biri:
-Keşke, Ramazan, senede iki kez gelse.
Aynı sofrada misafir bulunan Bektaşi, hemen şu cevabı verir:
-Öyleyse Ramazan gider gitmez neden bayram yaparsınız? İnsan, sevdiği gidince bayrım mı yapar hiç!...
Mübarek ayın kavgadan, küslükten uzak, güzel bir şekilde geçmesi adına sizleri bir nebze de güldürebildiysek ne kutlu bize...
İşte bu duygularla boşaltıyoruz Pazar Filemiz’i, sizler için bir kez daha... Hayırlı Ramazanlar...