Sevgili okurlar,
Bu Pazar günü de sizlerle farklı bir  hasbihalde bulunmak istiyorum..
Takdir edersiniz ki, bu şehrin farklı sorunları var..
Eskiden sadece merkez olarak, Adapazarı’ndan söz ederdik. Artık büyüyen, gelişen ve farklı sorunları ile gündemimizden gitmeyen Adapazarı ile birlikte Erenler ve Serdivan’ın  artıları ve eksileri de gündemimizde yerini alıyor..
Sıcak Ağustos ayına damga vuran şiddetli yağışlar ile alt-üst olan kent merkezlerimizdeki durum içler acısı idi. 
Su baskınları, geçit vermeyen yollar, suları taşımayan kanalizasyonlar ve büyük sorun olan logar kapakları, belediyecilik açısından bizleri düşündürmeli..
Belediyecilik anlayışı ile Osmanlı döneminde tanıştık. Halka hizmetin yürütülmesinde, yeni sivil, seçilmiş, bağımsız bir kurum olarak tanımlandı.
Türkiye’de yanılmıyorsam, ilk belediyecilik anlayışı, İstanbul Beyoğlu’nda hayata sokuldu.
Belediyecilik anlayışı, bir bakıma yerinden yönetimi hakim kıldı. Vatandaş adına gerçekleştirilecek hizmetlerin, objektif, tarafsız, adil ve eşit bir şekilde sunulmasını öngörür belediyecilik anlayışı..
Demokrasi içinde, seçimle işbaşına gelen başkan ve belediye meclisi üyelerinden oluşan bu yapı, artık tüm dünyada kurumsallaşmış kurumların başında gelir.
Halkın bir kurumu olarak bilinen belediyeler de hizmetlerin sunumu, ülkelere göre farklılık gösteriyor. 
Mesela, AB ülkelerinde belediyeler artık tam yetkili kurumlar olarak hizmeti sunuyor, dağıtıyor.
eğitimden, sağlığa, trafikten, güvenliğe, vergiden, temizliğe kadar birçok sektörde belediyeler tam yetkili.
Belediye Başkanının bir kabinesi var. Kabine de her birimden sorumlu belediye başkan yardımcıları bulunuyor.
Hizmetlerin yürütülmesinde ve tüm işlerde belediye başkanı, başkan yardımcıları ile toplantılar yaparak, hazırlanan hizmetleri, projeleri meclise getiriyor.
Meclis gündeminde tartışılan ve oylanan, yani onaylanan hizmetler yürürlüğe sokuluyor.
Burada bir ayrıntı verecek olursak, söz gelimi, bir sokakta yapılacak bir tadilat ve uygulanacak bir proje, önceden halka duyuruluyor. Halkın görüş ve istekleri önemseniyor. Bu paralelde, uygulamaya yön veriliyor.
Şimdi bizdeki uygulama ise, çok farklı. Bir kere belediye başkanı, bir seçilmiş olarak, belediye meclisi ile hizmetleri yönlendiriyor.
Ancak, burada hizmetin adil, eşit, hakka ve hukuka uygun bir şekilde yapılması esastır..
Uygulamalar elbette kağıt üzerinde ve sözde kalıyor!. Halktan yetkiyi alanlar, siyasetin de hoyratlığı içinde uygulamaya başlıyor.. Bir nevi siyasi militanlığın öne çıktığı durumlar, sıkça söz konusu oluyor!. Hatta birçok yerde belediyeler, ticarete soyunarak, belediyeleri karlı kurumlar haline getirmek için, halka vergi üzerine vergi, baskı üzerine baskı uyguluyorlar!.
Cebini düşünen belediyeler..Karlı ticari kuruluşları hayata geçiren belediyeler..
Kim,kimi denetliyor ki?
Her bir kurum Allah’a emanet!
Bu kabul edilemez bir durumdur!
Elbette bunlara şahit olmak insanları üzüyor. 
Son olarak Akyazı’da, Sevgili Başkan Hasan Akcan’ın basın mensupları üzerinde baskı kurmak amacıyla, zabıtalı kontrolü hoş olmadı!.
‘Hoş olmadı’ diyorum, zira basından öğrendiğimiz bir durum söz konusu..
İnşallah bu haber doğru değildir..
Elbette basın kurum ve kuruluşları, yasalar paralelinde evraklarını eksiksiz olarak tamamlayacak ve görevlerini bu bağlamda yapacaklardır. ‘Hoş görmek, es geçmek, kayırmak’ yerine topyekün kontrol çok önemli.. Eğer siz burada tek taraflı olarak, bir baskı, bir siyasi militanlık örneği vermişseniz, o zaman işin rengi değişir!..
Belediye başkanları, halka rağmen, kendi kanunlarını oluşturup, halka dikte ettiremezler. 
Demokrasi içinde belediyeler, birer sivil kurum olarak, hizmetin halka eşit, adil ve hukuk çerçevesinde dağıtıldığı makamlardır.
Emrinde  halk temsilcileri olan belediye başkanları, görevlerini kusursuz olarak yürütmek, halka hesap vermek, halk ile istişare etmek zorundadırlar..
‘Ben bilirim, ben yaparım’ diyerek kimse bir yere varamaz. Asıl olan demokrasilerde, ekip olarak, birlikte uzlaşma içinde çalışmadır.
Kimse halktan aldığı yetki ile insanlar üzerinde terör estiremez, baskı kuramaz!..
Maalesef, Türkiye’de, ‘seçilmişlik’ adına demokrasinin kuralları ve yasalar ayaklar altına alınıyor..Bunu siyasi iktidarda yapıyor, maalesef belediyeler de yapıyor!..
Burada halka büyük görevler düşüyor. O zaman yasalar, siyasileri denetlemeye yetmiyorsa, yetemiyorsa, o zaman halk gerekeni yapmalıdır..
Halk seçtiklerini mutlaka, ama mutlaka denetlemelidir..
Seçimden seçime sözünü söyleyen vatandaşlar  konumunda  kalınırsa, o zaman yandı gülüm keten helva! 
O şarka söylenip durulur: 
‘Başa gelen çekilir!..’
‘Kaderimse çekerim!’
İşte o zaman, bu kokuşmuşluk sürüp gider!
İhlaller, iltimas, torpil, kayırma, menfaat talanı, vurgun, yolsuzluklar, eşitsizlik, adaletsizlik, baş belası olup çıkar!..
Maalesef, Türkiye böyle bir sendromu yaşanıyor!
Bir ‘vesayetten’ kurtulalım derken, bir başka ‘vesayetin’ ayak sesleri duyuluyor..

* * *
Bir başka konuda, Sakarya’da eğitim kıyımının yaşandığıdır. Yine basından öğrendiğimiz kadarı ile bu defa müdürler kıyıma tabi tutulmuş..
Neden ki?
Siyasi erk böyle istemiş!
Niye ki?
Kendi yandaşlarına yer açmak için tabii!
Halkın bundan haberi var mı?
Olsa ne olacak ki?
İmam bildiğini okuyor!
Bir başka sancılı kurumdur eğitim alanı..
Hala eğitimini rayına oturtamamış bir ülke konumunda olan Türkiye’de çocuklarımız, deneme tahtasına çevrilmiştir!
Artık, bu konuda da devlete güven kalmamıştır. 
İşte bu noktada; tarikatların, bezirganların, simsarların eline  teslim edilen çocuklarımız, geleceğimizin ümidi olarak görülemiyor..
Herkes, eğitim adına kendi kurallarını dayatır, kendi  görüş ve düşüncelerine göre eğitimi şekillendirir ve kendi görüş ve  siyasi anlayışına göre, sil baştan yaparsa, vay bu ülkenin haline!
Şüphesiz, Türkiye büyük bir ülkedir.. Sorunlarını şöyle, ya da bu şekilde çözecektir..
Ama sorunlarına, ülke gündemine kayıtsız kalmış bir toplum, ne ülkesine, ne bayrağına, ne vatanına, ne de kahramanlarına sahip çıkabilir..
İşte Suriye, işte Irak, işte Afganistan, işte Mısır ve diğer ülkelerdeki kaos hali, bize bazı gerçekleri hatırlatmalı..
Bazı gerçekleri!