Ülkemizde gündem o kadar çabuk değişiyor ki, yetişmek mümkün değil. Haftada iki değil, her gün yazılsa yine zaman yetmiyor.

         Bu gündemlerden biri de, belediye başkanlarının kendi kadrolarını oluşturması ve bu hakkın kullanılmasının doğru olup olmayacağı idi.

         Bu konuyu birkaç ay önce yazmayı pilanlamıştım. Ancak araya Hicaz yolculuğu girdi ve bugün yazma fırsatı bulabildim.

         Evet. Her belediye seçimlerinden sonra bu konu konuşulur, tartışılır. Başkanların, göreve gelir gelmez kadro değişikliğine gitmeleri gündem olur.

         Lafı uzatmadan söyleyelim. Başkanlar kendi kadrolarını, çalışabilecekleri ekibi oluşturma hakkı olmalıdır. Kendi güvendiği insanları, kendine göre ehliyetli gördüğü kadroları göreve getirebilmelidirler. Hatta. Zaman zaman başka yerlerden eleman getirmesi bile, mikro milliyetçilik, asabiyetçilik, ilkellik, bağnazlık ve kılikçilikle tartışılır ve tenkit edilir. Bu da yanlıştır. 81 Milyon, 814 bin km kare içerdendir, tek bir ilimiz veya bölgemiz gibidir.

         Önemli olan, ehliyet ve liyakatli, çalışkan, adil ve hizmet sevdalısı olmalarıdır.

         Bu hak ve tercih başkanların olmalıdır ki, yarın hesap verme günü geldiğinde, “bana istediğim insanlarla çalışma fırsatı verilmedi, elimdeki malzeme bu idi, bunlarla bu kadar yapabildim” demesin, deme fırsatı ve mazereti  verilmesin.

         Başkanları bu ve benzeri basit şeylerden tenkit etmek asla doğru değildir.

         Bunu yaparken, elbette çok alt seviyelere kadar inilmemeli, daire başkanları ve üstü için düşünülmeli, kurumun hafızası topyekün karıştırılıp, silinmemelidir.

         Hatta, üst kadrolardan bile, başarılı, şaibesiz, gayretli, dürüst ve adaletli bir sicil ortaya koyanlar değerlendirilmeli, denenmeli, bilgi ve tecrübe zayi edilmemelidir.

         Adil ve dürüst olmayan, tembel, verimsiz ve  gayretsiz personel ise, hangi kademe de olursa olsun, elbette ki tercih edilmemeli, bunlar hakkında hukuk içinde gereği yapılmalıdır.

          Görevden alırken dikkat edilecek husus, onların aşırı bir mağduriyete uğratılmamaları, geçmişte gördüğümüz ve yaşadığımız gibi, bir takım tetikçi ahlaksız yandaş, yalaka ve yağcılarla zulme maruz bırakılmamaları, sağa sola sürülmemeleri, emekliye zorlanmamaları, dün emrettiği insanların daha da altına verilmemeleri, hatta daire başkanlarını çöp sahasına sürme alçaklığına, adiliğine, hukuksuzluğuna düşmemeleridir.

         Alt kadrolara atanabilmeli, ama alt görevlerde ezdirilmemeli, boş da bırakmayarak, mutlaka çalıştırılmalı, bankamatik memuru olmasına asla fırsat verilmemeli, tek bir kişi çalışmadan, alın teri dökmeden maaş almamalıdır.

          Hatta, bendenizin düşüncesi odur ki, görevden alınan üst düzey kadrolu bir kamu görevlisine, müktesep kadrosu veya ona yakını verilmeli, bir kere üst kadro aldı diye, emekli olana kadar oturup, o kadrodan maaş almamalı, o görevi yaptığı sürece o maaşı almalıdır.

           Örneğin; bir kez vali, genel müdür, daire başkanı, müdür olan bir bürokrat, görevden alınsa bile, emekli  olana kadar o vazifeyi yapmadığı halde aynı maaşı almaktadır. O kadrodan emekli hakkını kazanabilir, ama bir ömür boyu o kadrodan maaş almamalı, müktesep kadrosuna indirilmeli, oradan maaş almalı, ama verilecek görevde ezdirilmemeli, onuru rencide edilmemelidir.

          İdari kadrolar, çalışma sürelerine ve hak etme yöntemine yönelik değil de, siyasi, idari, kişisel tercih ve benzeri sübjektif kıriterlere göre verildiğinden, ilelebet müktesep hak değil, siyasai ve şahsi tercihle verilen kadrolardır. O görevi yaptığı ve o vazifede kaldığı sürece hak edilen, hak edilmesi gereken  ünvanlardır.

          Başkanlara şu konularda eleştiri yapılmalı,  icraatlarına bakılmalıdır:

          *Dosdoğru, dürüst, adaletli, çalışkan, ahlaklı, ehliyetli ve liyakatli olup olmadıklarına, kendilerini kurum personelinin başkanı, halkın maaşlı hizmetkarları görüp görmediklerine,

          *Milletin bir kuruşunu israf edip etmediklerine, lükse, şatafata, desinlere, reklama önem verip vermediklerine, ulaşılabilir olup olmadıklarına, yaptıkları hizmetleri kuruma değil de, kendilerine maledip etmediklerine, kurumun yaptığı, kurum parasıyla, yani halkın parasıyla yaptıkları işleri, kurum ismi yerine, kendi isimlerine, isim reklamlarına yönelik olarak kullanıp kullanmadıklarına, yalan konuşmayıp, rol yapmadıklarına ve filim çevirmediklerine,

          *Tevazulu, samimi, gösterişsiz olup olmadıklarına, tevazuyu ve tebessümü rol icabı yapıp yapmadıklarına, halka şirin görünmek için binbir role girip girmediklerine, “ben” yerine “biz” deyip demediklerine, gaza, alkışa, pohpoha gelip gelmediklerine,

          *Belediye personeline başkan, halka hizmetkar seçildikten sonra, parti rozetini çıkarıp, tüm halkı kucaklayıp kucaklamadıklarına, tarafsız, adil ve adaletli olup olmadıklarına,

          *Mevzuattan ziyade, hukukun üstünlüğüne, istişareye, ortak akla önem verip vermediklerine, sadece maaş vermek, unvan ve şöhretleri için değil de, belediyeyi bilen ve mutfaktan gelen danışman çalıştırıp çalıştırmadıklarına, etraflarında yağcı ve yalaka barındırıp barındırmadıklarına, adaletli, ehliyetli, doğru ve dürüst, ehliyetli ve liyakatli personele sahip çıkıp çıkmadıklarına,

           * Kurumu kendi geleceklerine yönelik, daha yukarılara çıkmak için basamak olarak kullanıp kullanmadıklarına, zerre israfa meydan verip vermediklerine, tasarrufa azami riayet edip etmediklerine, reklam değil hizmet peşinde olup olmadıklarına, iftarları “iftarşova” çevirip çevirmediklerine, İslami-milli ve yerli olup olmadıklarına, bu değerleri kendi istikbal ve reklamları için kullanıp kullanmadıklarına, yaptırdıkları işlerde kalite ve sağlamlığa önem verip vermediklerine, “yap-yık” israfına girip girmediklerine, halkın meşru taleplerine ve hatta meşru özel isteklerine samimiyetle yardımcı olup olmadıklarına, şov  yapmadıklarına,

          *Türkçemizi, yerli ve milli değerleri, tarihi, tabiatı, ziraat arazilerini, çevreyi koruyup korumadıklarına, temizliğe önem verip vermediklerine, hep Ankara’dan beklemeyip, yerel imkan ve gelirleri artırıp artırmadıklarına, işlerinde Hak’kın rızasını gözetmelerine,  yardımlarda “sağ elin verdiğini sol elin duymaması” titizliğini gösterip göstermediklerine,

          Kısaca, bütün iş, işlem ve eylemlerinin doğruluğuna bakılmalı, buralarda bir eksiklik ya da ihmal varsa, bunlar eleştirilmeli, bu ve benzeri icraatlarının üzerine gidilmelidir.