Coğrafi konumu ile 1. derece deprem kuşağında yer alan bölgemiz, yakın bir zamanda meydana geleceği öngörülen yıkıcı bir felâketin zararlarına karşı her an hazırlıklı olmak durumunda... Bilim insanları, adım adım yaklaşmakta olan bir depremin ağır sonuçlar doğuracağını söylüyor. “Marmara Denizi içerisinde olması beklenen 7 ve üzeri büyüklükteki depremde; İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ, Bursa, Çanakkale, Balıkesir başta olmak üzere birçok il etkilenecek! Gerekli tedbirler alınmazsa çok sayıda bina yıkılacak, can ve mal kayıpları yaşanacak” uyarısı insanı ürkütüyor.  Ancak bu kaçınılmaz gerçeği kabul etmek, gelmesinde şüphe olmayan bu felâketi en az zararla atlatabilmenin derdi ve bilincinde olmalıyız.

17 Ağustos 1999’da gece yarısı yakalandığımız o büyük felâkette tarifi imkansız acılar yaşadık...

17 Ağustos sabahı ve ardından yaşananlar ise çok daha acı gerçekleri ortaya koymuştu. Depreme hazırlık ve alınması gereken tedbirlerin hiç biri yoktu. Kayıpların artmasında en büyük neden de buydu.

Bir felâket karşısında çaresiz ve bireysel çabaları yetersiz kalan insanlar, arkasında devletin gücünü görmek ister... Depremde karton gibi yırtılan, çöken binaların enkazı altında günlerce çaresiz kurtarılmayı beklerken ölenler... Koordinasyonsuz ve şuursuzca kazma kürek, en ilkel yöntemlerle yapılmaya çalışılan arama kurtarma faaliyetleri... Yıkımların arasından kafası kolu yarılarak tek parça çıkamayan insan manzaraları... Herkesin panik içinde ne yapacağını, nerede, toplanılacağını, nereden yardım alabileceğini bilemediği bir kaos ortamı...

İşte 17 Ağustos sadece binaları değil, insanların gözündeki güçlü devlet imajını da yıkmıştı...

1999’da, acil durum senaryolarının olmadığı, hem maddi kaynak hem de zihniyet bakımından hiçbir hazırlığın olmadığı, 45 saniyelik deprem sonrası anlaşıldı! Herkesin kazma küreğe sarıldığı, eldeki imkanlarla kendi başının çaresine bakmaya çalıştığı bir ortamda, millet ilk defa devlet algısı ile ilgili ciddi bir travma yaşıyordu.

O felâket günü ve sonrasında depremzedeler yapayalnız acılarıyla baş başaydı...

AFET AFAD’I DOĞURDU!

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi, Türkiye’de afet yönetimi ve koordinasyonu alanında bir dönüm noktası oldu. Büyük can kaybı ve geniş çaplı hasara neden olan bu deprem, afet yönetimi konusunun tekrar gözden geçirilme zorunluluğunu acı bir biçimde ortaya koymuştu. Kurumlar arası afetlerle ilgili yetki ve sorumluluklarının yeniden tanımlanması ihtiyacı afet ve acil durumlarda yetki ve koordinasyonun tek bir elde toplanmasını zaruri kıldı. İşte AFAD’ın doğuşu da böyle oldu...

Mutlaka duymuş ve okumuş veya izlemişsinizdir. İlimizde son günlerde uygulanan deprem senaryoları ve tatbikatlarını kamuoyu ile sıklıkla paylaşıyoruz. Çünkü artık ülkemizde etkin faaliyet gösteren, ilimizde de şubesi olan başarılı bir Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezimiz var; AFAD... İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı.

Sakarya İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nde Hüseyin Kaşkaş

İl Müdürü olarak görev yapıyor.

AFAD neden ve nasıl kuruldu?

2009 yılında çıkarılan yasa ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kurularak yetki ve sorumluluklar tek bir çatı altında toplandı. Daha sonra 15 Temmuz 2018 tarihinden itibaren İçişleri Bakanlığı’na bağlanan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı; afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması, afetlere müdahale edilmesi ve afet sonrasındaki iyileştirme çalışmalarının süratle tamamlanması amacıyla gereken faaliyetlerin planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordine edilmesi ve etkin uygulanması için ülkenin tüm kurum ve kuruluşları arasında işbirliğini sağlamak gibi görevler üstlendi.

AFAD çok yönlü, çok aktörlü, kaynakların rasyonel kullanılmasını gözeten, disiplinler arası çalışmayı esas alan iş odaklı, esnek ve dinamik yapıda teşkil edilmiş bir kurum olarak, başarılı faaliyetlerini sürdürüyor.

GERÇEĞİ ARATMAYAN TATBİKAT

Bir AFAD Gönüllüsü olarak geçen hafta eski Sakaryaspor Stadı’nda gerçekleştirilen, AFAD ile birikte 26 kurum ve kuruluşun yer aldığı ‘Bölgesel Saha Uzantılı Masabaşı Tatbikatı’nı takip ettim. Herşey gerçeğine uygun tasarlanmış ve her ayrıtının düşünülmüş. Sakarya Valisi Ahmet Hamdi Nayir’in başkanlığında yapılan tatbikatta; senaryo gereği 6,8 büyüklüğünde Sakarya merkezli bir deprem meydana geldiği ve depremde Adapazarı, Sapanca ve Arifiye İlçelerinde bazı binalarda ve yerleşim alanlarında hasar oluşması ile vatandaşların mahsur kaldığı bilgisi üzerine ilgili birimlerin olay yerlerine intikali sağlandı. Ekipler tarafından arama kurtarma çalışmaları başlatılarak Sakarya Afet Müdahale Planı içerisindeki Yerel Düzey Hizmet Grubu ile birlikte senaryo gereği depremin ardından oluşan yangın, heyelan, kimyasal tehditler, biyolojik tehditler, radyolojik tehditler, nükleer tehditler ve boğulma gibi ikincil afetlere de müdahale edilerek tatbikat başarılı bir şekilde sonlandırıldı.

HER AN HAYATIN İÇİNDELER

Sakarya geçen hafta önemli isimler ve etkinliklere ev sahipliği yaptı. AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu’nun katılımıyla düzenlenen ‘AFAD İl Müdürleri Toplantısı’nda 81 il müdürü ilk kez Sakarya’da biraraya geliyordu. Sapanca ilçesindeki Afet ve Acil Durum Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlüğü’nde gerçekleştirilen toplantıda iki gün boyunca çadır kuran AFAD’ın il müdürülerine çeşitli sunumlar yapıldı. Genel Başkan Güllüoğlu, günlük kazalardan büyük ölçekli afetlere kadar her türlü arama kurtarmanın görevleri olduğunu, kaza veya afetlere müdahale edip sonrasında iyileştirilmesi için çalıştıklarını, hem afet öncesi risk ve zararları azaltmaya odaklandılarını ifade ederek, 6 bin çalışanıyla hem arama kurtarma hem de mühendis kadrosuyla afetleri anlama, müdahale etme kapasitesi anlamında bunu devamlı geliştirmeye çalıştıklarını söyledi.

Bu önemli ve çok yönlü etkinlik için değerlendirmede bulunan AFAD Sakarya İl Müdürü Hüseyin Kaşkaş ise toplantının ilimiz ve kurumun adına ciddi bir kazanç olduğunu vurguladı.

BAKAN SOYLU’DAN SAMİMİ İTİRAF

Sapanca’daki ‘AFAD İl Başkanları Toplantısı’nda konuşan İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu, “AFAD Başkanlığı’mız kurulduğu 2009’dan bugüne kadar afet yönetimi konusunda Türkiye’de hem bir açığı kapattı hem moral zemini oluşturdu hem de sürekli kendini geliştirerek birçok hayatın kurtulmasına vesile oldu. Devletin bu konuda 1999’da zedelenmiş itibarını yeniden tesis etti” ifadesini kullandı.

Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünden gelindiği için devlete “baba” olarak bakıldığını ve güven duygusunun hiç eksilmeyeceğini dile getiren Soylu, “Ancak öyle konular vardır ki oralarda bir aksama olduğunda, vatandaş başını çevirip devleti göremediğinde devlet algımızda travmalar yaşarız. Biz 1999’da böyle bir travma yaşadık. Çok büyük krizlerle uğraşıyorduk, siyasi istikrarsızlıklarımız vardı, terör, altyapı sorunlarımız vardı ama sanıyorduk ki acil durumlarda tüm imkanlar seferber edilir devlet gerçek gücünü ortaya koyar ve her şey olması gerektiği gibi yapılır...

Türkiye bugün ise Avrupa’nın ikinci büyük deprem gözlem ağına sahiptir. Geçen yıl 38 bin 287, bu yıl ilk 10 ay itibarıyla 19 bin 446 deprem kaydımız oldu. Sadece deprem değil depremin yanı sıra heyelan, sel, su baskını, orman yangınlarını kapsayan risk haritalarımız ve buna ilişkin tedbirlerimiz de söz konusudur...” bilgisini paylaştı.

Bu da gösteriyor ki; Allah’ın izniyle artık olası felâketlere karşı 17 Ağustos 1999’daki kadar çaresiz olmayacağız.

“Deprem öldürmez, ihmal öldürür” gerçeğinde; felâket anı ve sonrasında ne yapması gerektiğini bilen, en kısa zaman diliminde eşgüdümle hareket edebilme kabiliyetine sahip, sürekli gelişen ve genişleyen, eğitimli, bilinçli kadrosu ve donanımı ile AFAD güven veriyor. Her an hayatın içinde olan bir kurum olarak, korku ve endişelerimizi azaltıyor. Çünkü; Afet varsa AFAD var ve artık afet neredeyse AFAD orada!