Kendini affetmeyen bir kimsenin bütün kusurları affedilebilir…
(Konfüçyüs)

İki çocuk, küstükleri zaman ebeveynler araya girer. Bu durumlarda kanıksanmış şu cümle dillendirilir. “Öpüşün barışın”… Birkaç mızıldanmadan sonra işin sonu oraya varır zaten… Asıl mesele yaş ilerleyince… Büyüklerin barışamama nedeni daha büyük kavgalar mı? Yoksa sözünü dinleyeceğimiz büyüğümüzün kalmaması mı acaba?
“Affetmek büyüklüktendir” der atalarımız. Lakin neye göre affetmesi ve yaşanılanı silmesi gerekir insanın… Geleceği bilemeyeceğimiz için, affedilen kişinin aynı yanlışa düşmeyeceğine nasıl emin olabiliriz? Gelecekten bihaber olabiliriz ama geçmiş bize karar noktasında doğru adımlar attırabilir…
18. yüzyılın başlarında İngiltere’nin büyük şairlerinden Alexander Pope der ki “Özür, yalandan daha korkunç, daha kötüdür; üstü örtülmüş bir yalandır çünkü.” Alexander Pope, inandırıcı bulmaz hiçbir özürü… Bir bakıma da haklıdır aslında. Biz demez miyiz “can çıkar huy çıkmaz” diye… Özür iyi süslenmiş hediye paketidir gerçekten ve mühim olan içinden ne çıkacağıdır. Paketi hazırlayan, niye hazırladığını unutmadan hazırlamalı; kabul edense ne gerekçe için bu paketin geldiğini anımsamalı…
Affetmek biraz da insani bir görevdir. Mecburi değildir lakin olması gerekendir. Yemek yemeden, makineye bağlı yaşanabilir günümüzde, tabi ona yaşamak denirse. Hem bağlı olan çeker hem yakınları… Affetmemekte böyledir işte kalp kırıklığı varsa gözünün gördüğü ile yaşanılmaz…
Üstad Necip Fazıl’a sorulur seven kalp bir daha sever mi? Cevap “evet” olunca bu sefer “Üstadım siz hiç kırılan bardaktan su içtiniz mi?” denir. Cevap müthiştir. “Peki, sen hiç bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçtin mi? İnsan kırıldığını, yine sever yeter ki güvensin ve inansın…
Hayatta tutunabilmenin yegâne şartı inançtır. İmanın altı şartının da inançla ilgili olması bunu tasdikliyor. İnsan, kalbiyle inanırsa güvenirse affetmek çok kolay ve onurludur… Mesele karşındaki insana inancını kaybetmemek ve kaybettirmemektir…
İnancımız gereği affetmek bağışlamak gerekir. Bağışlamak ifadesi daha naif gelir bana… Bağışlanmak ikram yapılması gibidir. Veren el alan elden üstündür çünkü. O ikramı yapmazsak hesap keser intikam almış oluruz. Nefsimize yenik düşmüş oluruz. Biz kendi hesabımızı nasıl vereceğimiz belli değilken hesap kesmek haddimize düşmez… Zaten adaleti yanından şeytanın ayrılmadığı biri ne kadar sağlayabilir ki? Üstad Necip Fazıl’ın örneğinden sonra iki mısralık şiiri ile veda etmek istiyorum. Allah’a (c.c.) emanet olun…

AFFET
Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
Affet senden habersiz aldığım her nefesten...

e-mail : [email protected]