Kime?

Hepimize…
Nasıl yani?
Yaratılmış olan şey bir mektuptur bize Ondan...
Okumasını bilen için...
Ağaçlar birer mektuptur Yaradandan...
Baştan aşağıya Rabb'imizi anlatan...
İmzası ise, dal uçlarındadır…
Yapraktadır, çiçektedir, meyvededir, çekirdektedir…
Evvel ve ahirdir Allah… Zahir ve batındır Allah…
Okuyana…
Anlayana...
Bilene...
Görene…
Görenedir görene, yoksa köre ne?
...
Bu duygularımızı Ârif Nihad Asya "Ağaç" adlı şiirinde çok güzel ifade eder:
Bir ağaç ki eğile eğile 
İbadet olmuş, 
Bir ağaç ki “ağaç” deyip geçmek 
Âdet olmuş 

Dalları sallana sallana 
Salıncak, 
Budakları inile çıkıla 
Basamak, 

Kendisi renkten, ışıktan, kokudan 
Bir demet olmuş, 

Cenneti anlatan 
Bir âyet olmuş... 
Karışmış dallar dallara, 
Kuşlarını çağırır yollardan. 
Uçurur kuşlarını yollara… 
Rengiyle, kokusuyla,tadıyla 
Ziyafet olmuş… 

Bir ağaç ki “ağaç” deyip geçmek 
Âdet olmuş… 
...
Şimdi…
Ağaçların uçlarında yeşillenmeye başlayan tomurcuklar çağırıyor bizi…
Görmeye, maşaallah demeye…
Başıboş dolaşmalara, başıboş seyirlere vakit yok…
Yoksa… 
Boşa geçen günlere yazık olur…
...

Yüzlerce saatimiz okullarda yabancı dil öğrenmekle geçti…
Hesabını yapanlar var…
Geceli gündüzlü tam otuz gün ediyor...
Az değil…
Şimdi, ne kaldı geriye peki o öğrendiklerimizden, o üç beş kelimeden gayrı...
Bir dil daha vardı…
Her ne hikmetse, onu niye öğretmediler bize?
Neden o dili bir türlü öğretmediler soralım o devrin adamlarından...
Nasıl bir dildi o?
Söyleyelim...
Kolaydı, basitti, ruhun diliydi o...
Yediden yetmişe herkesin bileceği…
Herkesin kolaylıkla öğrenebileceği bir dildi o...
Ama nedense esirgediler onu bizden...
Diller üstü o dili, bir türlü öğretmediler bize...
Yaradanın yarattıklarına Onun adına, Onun namına ve Onun hesabına bakmanın dilini itinayla kaçındılar, bize öğretmediler…
Birkaç isimsiz kahraman da çıkmayaydı yamandı halimiz…
Hem dünyamız, hem ahiretimiz…
Toz dumandı…
Yandıydık işte, o zaman yandıydık…
Çok şükür "R. Nurlar" sayesinde yepyeni bir bakış açısı kazandı aklımız ve dahi kalbimiz..
Kalbimiz yaradanından bir mektup bildi, her ne yaratılmış ise onu…
Açtı, okudu birer birer o mektupları ve Rabbine şükretti... 
Böylesi makbuldü ve güzeldi…
Gözümüz eseri gördü, aklımız ressamı merak etti, sanatkârını sordu…
İman gözü buydu işte… Doğrusunu gördü…
Tabiat ancak ilâhi bir eserdi… Onu bir eser, bir resim olarak bilmek kâfiydi…
Aklımız, kalbimiz peşine düştü, soruların cevabını aradı...
Resmin arkasındaki ressamı sordu...
Sanatkârını merak etti… 
Resmi, ressam diye yutturmaya kalkanların tuzağına düşmedi…
Resim ayrı şeydi, ressam başkaydı…
Resmi, ressam diye yutturmaya kalkanların oyununa gelmedi…
Tabiat, doğa, nature... Her kim, her ne derse desin…
Yaradanın o güzel isimlerini ve tecellisini gizleyemezdi hiç kimse...
Perdeler ve kelimeler arkasına saklayamazdı hiç kimse...
Çünkü mızrak çuvala sığmazdı…
Aldık elimize tabiat risalesini yeniden okuduk...
Yeniden okullu olduk...
Diplomanın cehaleti gidermediğini gördük…
Okul bitince tahsilin bitmediğini, bilakis yeniden başladığını gördük...
Bir harf yazarsız olmaz...
Bir iğne ustasız olmaz…
Bir köy muhtarsız olmaz…
Bunları bilen aklımız ve kalbimiz, bu dünyanın da sahipsiz ve mâliksiz olmadığını bildi...
Arayan buldu, soran ulaştı...
Kendi aklını kendine kâfi görenler ise, düz yolda şaştı...
Dumanı gören her ne kadar göz ise de, ateşin varlığına hükmeden akıldı… 
Ama imanlı bir akıldı… Nurlu bir kalbti…
Gözlüksüz göz ne ise, imansız akıl da aynen oydu…
İnancın ve imanın nuruna erişemeyen akıl her daim perişandır…
Göz görmek için ne kadar güneşe muhtaç ise, akıl gözü de hakikatleri görmek, yaradanını bilmek için Kur’an ve vahiy güneşine öyle muhtaçtır…
Karanlıklarda kalırdı yoksa insan aklı…
Dengesini kaybeder, sağa ve sola toslar dururdu…
Işık varken, el yordamıyla yol almaya gerek yoktur...
İşte imanın verdiği Nur budur… Kalbe verdiği sevinç ve sürur budur…
...
Şimdi yakındır...
Cevabı Hak'tan bahar fermanının gelmesi yakındır… Az kaldı…
Toprak sırrını açmak üzeredir...
Kuru dallara can gelmek üzeredir…
Bu baharda ve bugünlerde bu mektupları açıp okumanın şimdi tam vaktidir…
İşte ağaç, işte çiçek ve işte siz…
İmanın gözüyle bakana her şey bir mektuptur Yaradandan...
Hem de sizin için özel yazılmıştır… 
Şahsa özeldir bilesiniz...
Belki de bu bahar ve bu mektup son fırsattır hepimize…
Hatırlayalım dedik...
Kaçırmayalım dedik inşallah...
Çok harika işler oluyor gözler önünde...
Her biri görülmeyi hak ediyor...
Biz yapsaydık biz süsleseydik ağaçları, herkesin görmesini isterdik mutlaka...
Herkesi görmeye davet ederdik herhalde... 
Madem Yaradanımız yaratmış, madem bizi de seyre ve görmeye davet var…
Öyleyse, iman ve kalp gözümüzü de yanımıza alarak çıkalım bahar bahçelerine...
Kuru dallara hayat ve can gelişini görüp, mahşer günündeki dirilişimizin de bir küçük örneğini görelim… 
Toprak altındaki cesetlerimizin çürüse de tekrar dirileceğini...
Bedenimizin ölse de, ruhumuzun ölmediğini...
Bedenimize ait her bir zerrenin, bir gün tekrar Allah'ın emriyle, izniyle ve kudretiyle tekrar yaratılacağını görelim...
Bedenimizi ilk defa ve de hiç yoktan yaratan Allah (cc), dünyanın dört bucağına dağılsa da o zerrelerin hepsini bir araya getirmeye muktedirdir...
İnsan kendine kıyas edip de yapılamaz zannettiği şeyleri, Rabb'inin sonsuz güç ve kudretine verince, gayet mümkün görmektedir…
Maşaallah, Barekallah diyerek takdir edilmeyi bekliyor her şey…
Yaratan yarattı mı böyle yaratıyor işte…
Her bahar yeniden yaratılıyor diye sıradan sanmayın sakın...
Her an gibi, her gün gibi, her baharda yenidir ve mucizedir...
Mucize, insanı aciz bırakan demek...
Bütün bu harika işleri her şeyin sahibi olan Allah’tan başka kim yapabilir ki…

Ondan başka bunlara kimin gücü yeter ki...
Her şeyi yapamayan, hiçbir şeyi yapamaz...
Çünkü her şeyin, her bir şey ile alâkası vardır...
Kur'an, bize bildirdiği gibi…
Her bahar da, öldükten sonra dirilişin olacağını aklı başında, kalbi yerinde olan her insana ders veriyor…
Ne mutlu bu dersi alanlara ve ölümden ötesine de bu şuurla hazırlananlara…
Dünya denilen bu harika ve canlı müzenin misafirlerine…
Evet, Yaradanına hayret dolu bakışlarla gezmek, görmek, açıp okumak ve Rabbine şükretmek yakışıyor insan olan insana...
Esselatü vesselam aleyke ya Rasulallah...