Hz. Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle buyurur;

“Rasûlullah (s.a.v)’e, yalandan daha kötü ve çirkin gelen bir huy yoktu. Ashâbından birinin herhangi bir hususta azıcık yalan söylediğini duysa, onun tevbe ettiğini öğreninceye kadar kendisini o sahâbîden uzak tutar, fazla görüşmek istemezdi.”

 

Ömür Hanım biri kız biri oğlan iki evlada sahip biriydi. Kendisini yetiştirme çabasında olmayan her şeyi bildiğini iddia eden bir kadındı. Tüm aileyi yönetmek istiyordu. Gelir gider birkaç laf eder, insanları birbirine düşürürdü. Çocuklarını birine yolladığı zaman geldiklerinde mutlaka sorguya çekerdi.

_ Evi temiz miydi? En dağınık odası hangisiydi? Mutfak pis miydi? Yemekleri güzel miydi?..

O kadar çok soru soruyordu ki çocuklar bunalıyorlardı. Annelerinin sorgusundan daha çabuk kurtulabilmek için onun hoşuna gidecek bilgileri vermeye başladılar. Gittikleri yerlerde çocuk gibi davranmıyorlardı. Gözleri dört dönen, eksik arayan insanlardan olmaya başladılar. Hatta sırf anneleri mutlu olsun diye olmayan eksiği dahi varmış gibi göstererek yalan söylüyorlardı. Bu durum çocukların sürekli laf taşıyan birileri olmalarına da sebep oldu. Gittikleri akrabalarından taşıdıkları sözler zaman zaman aileleri birbirine katıyordu. Bazen söylenene ilaveler yapılarak  bazen söylenmeyen her türlü söz anneye gerçekmiş gibi iletiliyordu. Anneleri bu durumdan çok hoşnut oluyordu. Çünkü aldığı her bilgiyi zamanı gelince kullanıyordu. Zaman böylece gelip geçti. Çocuklar büyüdü. Her ikisi de yalan söyleyen, dedikoduyu seven, kusur bulmaktan hoşlanan kişilerden oldular. Hatta evlendikleri ailelerde de bu huylarını devam ettirdiklerinden aile huzurunu yakalayamadılar. İnsanlar onlara güvenmedikleri için yakınlaşmak istemiyorlardı.

Ömür Hanım iki evladının arasının açılmasına anlam veremiyordu. İki evladı da kendi hatalarını göremeyen, her sıkıntıdan karısındakini suçlayan insanlar oldukları için birbirlerini hiç sevmediler. Bir şey olsa rahatlıkla kardeşinin üzerine attıkları için hiçbir şekilde birbirlerine güvenmediler. Annelerine ziyarete geldiklerinde de kardeşini ve kardeşinin ailesini de kötülemekten geri durmadılar. Ömür Hanım  iki evladını bir araya getirememekten dolayı çok üzülüyordu. Hatta her iki evladı da birbirlerini kötülerken annelerine kardeşiyle görüşmemesi gerektiği konusunda söyleniyordu. Ömür hangisinin hatalı olduğuna karar veremiyordu. En sonunda olanlar oldu.

_Eğer, o bu eve gelirse ben bir daha asla bu eve adımımı atmam!..

Ömür Hanım bir süre yalanlarla idare etti. Sonunda ikisi de annelerini ve birbirlerini hayatlarından çıkardılar.

Ömür Hanımın karşı dairesinde oturan Nurdan isminde bir komşusu vardı.

Nurdan uzun yıllar kayınvalidesi ve görümcesi ile aynı apartmanda oturmuştu. Onun da iki evladı vardı. Bir gün Nurdan’ın  kızı babaannesine gitmişti. Orada babaannesi ve  halası konuşurlarken annesi hakkında kötü şeyler söylendiğini duymuş ve henüz dört yaşındaki evlat buna çok üzülerek annesine durumu anlatmak istemişti. Annesi söylenenleri merak etse de çocuğunun ahlakının bozulup laf taşıyan biri olmasını istemediği için onu susturmuş ve bir daha duyduğu bir şeyi taşırsa ceza vereceğini ciddi bir şekilde söylemişti. Ayrıca böyle bir davranışın ne büyük ve ne çirkin bir davranış olduğunu da anlattığı için çocuk mahcup olmuştu. Birkaç kez aynı hatayı yapacak olduğunda aynı tepkiyi aldı. Bir daha da asla laf taşıyan biri olmadı. Ağzı çok sıkı ve güvenilir kişiliğe sahip oldu. Tabi arkadan gelen kardeş te aynı yetiştiği için aralarında her zaman güven ve sevgi oluştu. Herkes tarafından da seviliyorlardı. Nurdan Hanım’ın evi sık sık evlatları, torunları ile cıvıl cıvıl mutluluk sesleri ile dolar taşardı.

Yanlızlığa mahkum kalan Ömür Hanım ise karşı dairesindeki Nurdan Hanımlardan gelen mutluluk seslerini duydukça üzüntüleri  kat be kat arardı.

Çocuğunuzun YALANCI  ve DEDİKODUCU olmasını istiyorsanız, gittiği yerden duyduklarını anlatması için ona sorun ve getirdiği laflardan duyduklarınıza heyecanlanın veya sevinin. Çocuk bir süre sonra sizi mutlu etmek için YALANA VE DEDİKODUYA alışacaktır.