Ne zaman, nereye varsak bu şehrin öncelikleri arasında yer alan, Sakaryaspor ile ilgili sorular gelir yapışır yakama genellikle…
Yeşil siyahlı takımın kuruluş kadrosunda yer alan eski bir futbolcu olduğumu bilenler; siyaset, politika, sanat ve müzik gibi önemli konuların önüne koyarak illa ki futbol ve Sakaryaspor’a yönelik soruları getirirler gündeme…
Bunu karşılıklı konuşuruz zaman zaman da yazma konusunda ısrar edenlere de cevap olması için hafta sonu Pazar filesi köşemde benzer konuları gündeme taşıdığımın altını çizmek isterim…
Buna rağmen yine de yazmamı isterler başımdan geçen enteresan olayları, kalıcı olması adına…
Bunların başında özellikle o dönemi hatırlayan yaşı hayli ilerlemiş dostlar yer alır genellikle…
İşte onlar için, zaman zaman bazı yerlerde dile getirdiğim unutamadığım bir anım daha var…
Onu paylaşmak istiyorum, meraklı okuyucularım ve Sakaryaspor sevdalılarıyla bugün…
Yıl 1965… Sakaryaspor’un profesyonel aleme merhaba dediği senedir bu tarih…
Aylardan eylül… 
Kadrosunda, oynayan-oynamayan 13 Adapazarlı futbolcunun yer aldığı yeşil siyahlı takım, ilk karşılaşmasını bugün yıkılıp yerine Vodafone Arena adı altında yeni bir stat yapılan Dolmabahçe’de (İnönü) Beyoğluspor ile oynamıştı…
Bu ilk profesyonel maçımızı takiben İzmir’de Altınordu ile karşılaştık ve peşi sıra kendi sahamızda oynayacağımız, tüm kamuoyunca “favori” kabul edilen Mersin İdmanyurdu maçına gelmişti sıra…
Kaptan ve teknik direktör özelliklerini taşıyan kaleci Fikret Aldinç, takım kadrosunu kara tahtaya yazdı…
Bu arada, yine unutamadığım aynı gün ve saatte bir sancılı olay yaşandı, soyunma odasında… Son derece ilginçti… 
Sırası gelince, o da ayrı bir yazı konusu olacak özellikler taşıyor…
Eskiler bilir, küçük bir kapalı tribün ve altında dört soyunma odası vardı…
Biri bizim, diğeri konuk takımın, üçüncüsü hakemlerin, sonuncusu ise saha personeline ayrılmıştı…
Soyunma odaları ile stadı çevreleyen duvar arasında bir boşluk bulunuyordu…
Orası takımların ısınmasına ayrılmış gibiydi… 
Formaları giyip ısınmaya başlamıştık…
Takımın tanınmış oyuncuları arasında yer alan Sapancalı Musa Çetiner, o güne kadar hep 10 numarayı giyerken bu defa değişik bir kadro okuyan kaleci-kaptan Fikret Aldinç, Musa’ya 8 numaralı formayı giymesini söylemişti…
10 numarayı da bana teslim etmişti…
Savunma oyuncusu, Metin Restoran’ın sahibi, İdmanyurtlu Metin Fıçıcıgil’i de eski mevkiinden alıp santraforda yani 9 numaralı formayla görevlendirmişti…
Isınırken maç öncesi, yanıma gelen Musa; “Zeki rahat ol, bugün bu maçı 1-0 kazanacağız” deyince, 
“Hayrola Musa! Gaipten haber mi aldın” dediğimde,
“Sadece galip gelmekle kalmayacağız, golü de sen atacaksın” diye ekleyiverdi…
Bende heyecan adeta tavan yaptı…
Ve başladı sözünü dayandıracağı olayı anlatmaya…
Musa’nın cana yakın bir ablası vardı, bir ayağı sakattı…
Suna idi adı… O, takımdaki herkesin Suna bacısı idi…
Bu haliyle adeta bizim maskotumuzdu…
Dedi ki Musa; “Benim her önemli maçımdan önce Suna bacım istihareye yatar ve maçın sonucunu söyler… Akşam da öyle oldu…
Sabahleyin yüzü gülüyordu… Dedi ki ‘Gözünüz aydın, bugün maçı 1-0 kazanacaksınız’ arkasından ekledi ‘Golü de 10 numara ile Zeki Aydıntepe atacak.’
Bu sözler ikimizin arasında bir sır gibi kaldı maç öncesi…
Ve maç başladı… 
Karşımızdaki güçlü Mersin İdmanyurdu’nun maliyeti bizim kadronun neredeyse 10 katı idi…
Galibiyet sadece bizim için değil, taraftarlar için de adeta hayaldi…
Maçın sonlarına doğru rakip takım yarı sahasına havadan inen bir topu yakalayıp bir anda ceza sahasına girdiğimi hatırlarım hala…
Tam gol vuruşu yapacakken, Mersin takımının kaptanı solbek Alp ile sağbekleri Battal arkadan gelip ayağımı yerden kestiler…
Yere düştüğümde penaltı noktasındaki kireçle yüzüm bembeyaz hale gelmişti…
Bütün takım oyuncuları üstümdeydi…
Çünkü hakem penaltı düdüğünü çalmıştı, tiz bir şekilde…
O güne kadar Türkiye liglerinde yer almış oyuncular arasında kaleci Fikret’in topa en sert vuran ve en uzun degaj yapan oyuncu olduğunu bilmeyen yoktu…
Haliyle penaltıyı da o kullanacaktı…
Geldi, vurdu ve top üst filelere yapıştı…
Siz düşünün o sahanın halini ve maçtan sonra omuzlarda Gümrükönü’ne gelişimizi…
Kendi sahamızdaki o unutulmaz maçın anısı hala durur belleğimde ilk günkü tazeliğinde…
Bilmem o günü, bugün kaç kişi hatırlayabiliyor…
Bugün aramızda ne maçın sonucunu söyleyen Suna bacı ne takım arkadaşım Musa ne de golü atan kaleci kaptan Fikret var…
Hepsi birer hatıra olarak ayrılıp gitti aramızdan…
Suna bacı maçın sonucunu ve de golün atılışına yol açan bir kişiyi bilmesi adına her zaman hayırla yad edeceğim, bir güzel dost olarak kaldı geride…
Ona, Musa’ya ve Fikret Aldinç ile tüm Sakaryaspor’a hizmet edip de aramızdan ayrılanlara rahmet dilerken, geride kalan eşlerine, çocuklarına ve dostlarına “Orkideler” gitsin istedik…