Sevgili okurlar,
Şu günlerde gündeme damgasını vuran bir aktüel haber ile biraz hafızalarınızı tazelemek istiyorum.
Avrupa Birliği(AB) koridorlarında cirit atan ve ülkelerin buradaki temsiliyetine  30 yılı aşkın bir zamandır tanıklık eden bir gazeteci, bir Türk vatandaşı olarak elbette bizim de bu konularda söyleyecek sözümüz var.
Türkiye’de AB konularında ahkam kesenleri görünce gülümsemeden edemiyorum. AB konularına gülümsemek ya, başka konularda da durumun özeti bu!
Şimdi bazı arkadaşlar tarafından ‘ Bu kafa’ diye yorumlanan görüşlerimiz de olabiliyor. Türkiye hala, bilmem hangi alanlara ‘iftar sofraları’ kurmak ile meşgulken, elin oğlu atı alıp Üsküdar’ı geçmenin yollarını arıyor.
Yani benim ülkemin bir köşesinde kan akmaya devam ediyor! Öte yanında sosyal hayat alabora olmuş! Hizmet adına yaptırılan kayya kuyularında(TOKi Evleri) farklı bir yaşama alışmak isteyenlerin feryatlarına kulak asan bile yok!
Güçlü kılınan belediyelerin her şeyi asıp, kestiği, vatandaşı takmadığı ve değişim dönüşüm projeleri ile vatandaşın elinden bir avuç toprağını, dairesini, eski yıkık evini istimlak ettiği bu dönemlerde İngilizler, AB’den çıkmaya karar veriyor..
İngilizler evet, Türkiye’nin her uluslararası anlaşmasında yanında olan İngilizlere ne oldu da bir çırpıda çağın ‘Medeniyet projesi ‘denilen ‘ AB birlikteliğinden’ neden ayrılmaya karar verdiler.
Avrupa’da ABD’nin güçlü müttefiki İngiltere, yani Birleşik Krallık(UK),Galler ve Kuzey İrlanda ve İskoçya’sı ile gittiği referandumda neden böyle bir karar aldılar? Bunun yankıları ne olacak? İngilizlerin yerini Türkiye doldurabilir mi? Ya da bundan sonrası ne olur?
Şöyle kısa bir bilgilendirme ile yazımıza devam edelim. Birleşik Krallık içinde, oylamada İngiltere’nin dışında kalan Galler, K. İrlanda ve İskoçya, AB’de kalma yolunda oy kullandı. İngilizler ise, birlikteliği bitirme yolunda tercih yaptı. İngiltere’de genç nüfusun tercihinin ise, AB içinde kalmaktan yana,40 yaş üstünün ise AB’den ayrılık yolunda oyunu kullandığı belirtiliyor.
Televizyonlardan izlediğiniz ve gazetelerde okuduğunuz gibi seçim sonuçları Avrupa’da şok yarattı. Gündemin birinci konusu oldu. Televizyonlar, radyolar, yazalı basın konuyu irdelemeye, İngilizlerin verdiği kararı anlamaya çalışırken, Hollanda, Fransa ve Avusturya gibi ülkelerden de çatlak sesler yükselmeye başladı..
İngiltere Başbakanı David Camerun hemen o beklenen açıklamasını yaptı. İstifa edeceğini ve İngiltere’ye yeni bir lider gerektiğini söyledi.
Brüksel’den ise öyle ahkam kesenler olmadı. Herkes itidalli ve kısa öz olarak,’ Bu İngilizlerin kararı, saygı duymak gerek’ diyerek, durumu anlamaya çalıştıklarını söylediler.
Hemen AB Dışişleri bakanları Lüksemburg’ta bir acil toplantı yaptı. Şimdi Berlin’de ve ardından Brüksel’de AB kurmayları bir araya gelecek. Bu karar ile ilgili bir yol haritası belirleyecekler.
Bu arada İngilizlerin kararının ekonomik manada neleri tetiklediği de, normal hayatımıza yansımaya başladı.
Yine biraz geri giderek, AB konusunu biraz açalım. Avrupalılar ne oldu da,  böyle birlikteliğe gittiler?
Soğuk savaş dönemlerinde büyük korku yaratan, bir bakıma  öcü gibi bilinen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri döneminde, Avrupa güneydoğu kanadını korumak ile yükümlü olan Türkiye’ye büyük itibarların olduğu dönemde Avrupa’da, Fransız siyasetçi Robert Şuman’ın ‘ Çelik Birlikteliği’ teorisi yaşama geçirildi. Şimdi Avrupa’da bu çelik üretiminin yerinde yeller esiyor ya, o yıllar, yani 1958’lerde bu Çelik Birlikteliği’ne karar veren ülkelerin başında Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg vardı. Bu birlikteliğe İngilizlerde davet edildi ama, o yıllar İngiliz bu işe kulak asmadılar, kenarda kalmak ile yetindiler. Bir bakıma ‘ bekleyelim, görelim’ politikası içinde oldular.
1973 Yılına doğru İngiltere, İrlanda ve Danimarka bu birlikteliğe üye oldu. O zamanlar ‘Avrupa Topluluğu’ diye anılan oluşuma,1981 yılında tartışmalı da olsa Yunanistan üye olarak kabul edildi.
1986 yılında adı Avrupa Birliği’ne dönen birlikteliğe İspanya ve Portekiz’de kabul edilerek, bu ekonomik, siyasi, sosyal, bilişle, dijital, kültürel, sportif birlikteliğin kapsam alanı genişletildi.
1963Ankara Antlaşması ile birlikte AET( Avrupa Ekonomik Topluluğu) ile flörte başlayan Türkiye, AB fikri ve oluşumunu iyi okuyamadı. Bun yönde siyasilerimiz gerekeni yapamadılar ve Türkiye’yi AB’ye taşıyacak politikalar geliştiremediler!  Başka iç ve dış etmenlerinde egemen olduğu bu süreç heba edildi. Her defasında Cumhuriyet hükümetleri niyet beyanından öteye adıma atamadılar. İktidarlarını korumak, yetkilerin Brüksel’e devri konusunda çekimser kaldılar..
Mevcut hükümetin de ‘kararsız’ rolü içinde vatandaşa gerçekleri anlattığını söylememiz mümkün değildir. Yani bu konuda AB’de razı, Türkiye’de bu duruma razı konumdadır.
Oysa, Sovyetlerin dağılması, Yugoslavya’nın parçalanması, yeni Türkiye Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanması, Asya, Afrika, Atlantik ötesi pazarların farkındalığı Türkiye'yi bir şey anlatmadı..
Türkiye, kendi iç sorunları ile boğuşan ve terör ile meşgul edilen bir ülke konumuna getirildi. Buna vatandaşlar olarak, siyasiler olarak hepimiz karınca kararınca yardımcı olduk!
Uluslararası platformda geleceği okumak elbette kafa işidir. Vizyon sahibi siyasiler,  etkin iç sivil dinamiklerin oluşumu ile Türkiye bu sürecin hep dışında tutuldu. Tabiri caizse, Brüksel’de bir otelde bekletilen ülke konumunda öteye gidemedi!
Bir gazeteci olarak Avrupa Birliği’nin camdan saraylarının koridorlarında çokça siyasi tartışmalara tanıklık ettik..Zaman su gibi akıp gitti.. Hayretler içinde dağılan Sovyet ve Yugoslavya ülkelerinden etni-site bazında yaratılan ülkelerin AB’ye üyeliğini gördük.
1995 Yılında Avusturya, Finlandiya, İsveç, 2004 Yılında Slovenya, Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Litvanya, Letonya, Estonya, Romanya, Kıbrıs Rum Kesimi, Malta, Bulgaristan AB’nin yeni üye ülkeleri oldular. Türkiye bu tarihte tekrar niyet beyanında bulundu.
Hırvatistan ile birlikte müzakerelere başlandı. Hırvatistan üye oldu. Türkiye hala o otelde bekletiliyor..
Avrupa Birliği, eski Sovyetlerin yerini alan Rusya, Çin, Hindistan ve ABD dışında oluşturduğu bir birliktelik ile bir çekim alanı oluşturmayı başardı.
Kazanımları, eksiklikleri ile Avrupa Birliği bir realitedir. Türkiye bu oluşumun dışında bir Müslüman ülke olarak tanımlanıyor. Tanımlayanların başında da Türkiye geliyor! Üzülerek ifade edelim, AB yolunda hep mazeret ürettik. Vatandaşı kandırdık, aldattık. Siyasiler açısından vatandaşa doğruları hiç söylemedik. Zamanı böyle tükettik. Ankara’da hamaset nutukları atmayı kendimize vazife ettik!
Oysa Türkiye’nin çıkarları, menfaatleri AB’de idi. Bunun bile farkına varamadık. Rakamlar bile bizi inkar etmedi. Yaptığımız ticaretin en büyüğünü bir AB ülkesi olan Almanya ile yaptığımızı bile okuyamadık. AB yolunda uyum projelerine bir ikna olduk, bir vaz-geçtik!  Kısacası İngilizler gibi çok nazlandık! Nazlanınca da bizi otelde beklettiler.. Bekletiyorlar!
Şimdi İngilizler bu AB treninden inmeye karar verdi. Neden acaba? Neler değişti? İngilizler geleceği nerede görüyor? Gençler olmazsa bile İngilizleri ürküten, korkutan gerçekler nedir? Ağır AB vergileri, adaletsiz uygulamalar, daha fazla siyaset ile rant devşiren hükümetler vatandaşı ihmal mi etti? Huzuru, zenginliği, rahatlığı kaçan İngilizler ne istiyor ki?
Sevgili okurlar,
İşte bu soruları iyi anlayamadığımız ve gelecek için hazırlanmadığımız sürece bocalayacağımız, başımıza başka belaların, seçtiğimiz hükümetler tarafından açılacağı kaçınılmazdır..
Batın küçük bir örnek vererek yazımı noktalamak istiyorum..
Akyazı’nın köyleri eskiden suyu bedava içiyordu değil mi? Sorun var mıydı? Yok! Çöp vergisi veriyor muydu? Vermiyordu? Yol, okul ve diğer hizmetler için bir yükümlülük altında mıydı? Hayır! Şimdi koşullar değişti mi?
Elinden köyü gitti, ormanı, yaylası, merası gitti! Eskiden güçlü bir devleti vardı.. Şimdi yerinde bir parti devleti var! Eskiden tarafsız muhtarı, kaymakamı, valisi vardı.. Şimdi partili Cumhurbaşkanı var!
İşte İngilizler, bu durumun farkına vardı..
Emekliler,’ Benim hakkımı, yoksul Bulgaristan, Romanya köylüleri paylaştıramazsın’ diyor..
Artık İngilizler,’ O karıştırdığınız, savaş çıkarttığınız ve evinden, yerinden, yurdundan ettiğiniz insanları, komşu olarak görmek istemiyorum’ diyor..
Huzurumu, rahatımı, bunca yıl özenli dizayn ettiğim, yaşamımı alt-üst edemezsin’ diye siyasilere meydan okuyor!
Bu kararın karşısında da siyasi erk, ’Evet haklısınız..
Bu yeni duruma yeni lider lazım’ diyerek istifa yolunu seçiyor..
Bilmem anladınız mı?
Anlamamışsanız, televizyonlarda saçmalıklarını sıralayanları ve boş, boş meydanlarda martaval sıkan siyasileri alkışlamaya ve daha da önemlisi önünüze gelen pilava kaşık atmaya devam!
Nasıl olsa, Türk’ün aklı hep sonra başına gelir!