Bir milyar liralık bir cihaz, bir kuruşluk bir vidası olmazsa çalışmazmış.
Her şeyin bir cilâsı varmış, hokkabazların cilası da göz boyamakmış.
Edenler bulur, bulanlar çok zaman kaybedermiş de farkında olmazmış.
Kralların çıplak olduğunu herkes görürmüş, ama herkes söyleyemezmiş.
Dolap ile ‘dolap çevirme’yi, aynı zanneden garibanlar varmış şu âlemde.
Kafaların içi aydınlanmadığı sürece, dışarının aydınlanması hikâyeymiş.
Bilgisayar, kendisine bilgi yüklenmezse hiçbir şeyi sayamaz, aptallaşırmış.
Uğruna hiç kimsenin öldürülmediği cam, altının taşıdığı kirliliği taşımazmış.
Kişinin resminin büyütülmesi, kendinin de büyüdüğü anlamına gelmezmiş.
Yaşanan tüm tecrübeler göstermiş ki ayinesi işmiş kişinin, lâfına bakılmazmış.
Yalaklar, yalsız olduğunda, fonksiyonlarını kaybeder ve hiç bir anlam ifade etmezlermiş.
Yaygın söylenenin aksine, iki veya üç lisan bilmek, bilenin illâ iki veya üç ‘adam’ olduğu mânası taşımazmış.
Bazıları, önlerindeki yolların aydınlatılmış olmasını, kendilerinin illâ ‘doğru yolda’ oldukları şeklinde anlarlarmış.
Maydanoz her derde devâ güzel bir sebze imiş, ama olur olmaz her yere, her yemeğe ‘maydanoz’ olmak için yaratılmamıştır.
Kişinin, zaman içinde saçlarının ve bıyıklarının ağarması, onların illâ ki ‘olgunlaştığı’ ve ‘adam’ olduğu anlamı taşımazmış.
‘Eğri büğrü’ yürüyenlere, yürürken ‘zikzaklar’ çizenlere ve ‘yamukluk’ yapanlara, mübarek bir Molla Kâsım gönderilirmiş.
Zaman gelir, devir döner, keser döner, sap döner ve kendini ‘aslan’ kabul edenler, bir de bakarlarmış ki fareden daha kötü duruma düşmüşlermiş…
Meşhur ‘yontucu’ Auguste Rodin’in ‘Düşünen Adam’ heykelini ‘gerçek’ zannedip kendini o heykel yerine koyan ve ‘düşündüğünü’ zanneden zavallılar varmış.
Cam bir sürahi kırıldığında, parçalar birleştirilerek yapıştırılabilir ve içine su konulduğunda da sızdırmayabilirmiş, ama sürahi eski estetik görünümündeki sürahi olmazmış.
Büyük olmak, ayakları yerden kesilmiş olarak dolaşmak, her zaman iyi değilmiş; bu tür insanların zaman zaman ayakları üzerine yere basıp, bir nefs muhasebesi yapmasında fayda varmış.
Bir mumun ateşi ile diğer mum ateşlenebilir, ama ateşleyen bundan bir şey kaybetmediği gibi, aydınlanma daha da kuvvetlenirmiş. Sinerji denen sihirli kavram, işte böyle bir şeymiş de kimsenin haberi yokmuş.
Bedeli ve fiyatı başkaları tarafından karşılandığı sürece benzin zammının, özel araba servis ücretlerinin, otel fiyatlarının ve restoranlardaki yemek fiyatlarının artmasının ‘bazıları’ için hiçbir mahzuru yokmuş.
İtibarları sıfırlanan bazı siyasetçilerin, kırmızı kart görerek saha dışına, siyaset dışına itildikten sonra, sempatik görünümler sergilemeleri ve benzinliklerde ona buna, eşantiyon kitaplar dağıtmaları kendilerine tekrar itibar kazandırmazmış.
Bazı insanların bazı yerlerde olmaları, başka bazı insanların oraya gelmelerine engel olurmuş. Gelmesine engel olunanlar, bazı yerlerde bulunanları rahat ettirirmiş, ama onlar bu realitenin farkında olmazlarmış ya da farkında değilmiş gibi davranırlarmış.
Memlekette bulabildikleri her mekânda, (Azerice) köhne yani eski unvanlarını kullanarak, sık sık konferanslar vermek, etkinliklere katılmak, fazla (!) olan akıllarından ona buna akıl (!) vermek ve her fırsatta hep konuşmak, bazıları için ‘itibar kurtarma araçları’ imiş de bunu başkaları bilmiyormuş (!).
‘Rachel Corrie’ diye bir ismi hatırlıyor musunuz? Zûlme karşı çıkıp Filistinlileri savunmak için İsrail tankının paletleri altında preslenerek can veren, “zûlüm bizdense ben ‘bizden’ değilim” diye çağın modern canilerine isyan eden, feryat eden gencecik bir kızdı o… Unutulalı uzun bir zaman geçmiş de hiç kimse hatırlamaz bile olmuş.
Bazı insanlar varmış, ‘kutsal bir dâvâ’ yolunda ‘birlikte’ yürürlerken, hedefe ‘ulaştıklarında’, kendilerine payanda olup destekleyerek merdiven görevi yapan kişileri tekmelenerek çevrelerinden uzaklaştırmayı bir ‘marifet’ sayar, kendilerinin geleneksel ideallerine zıt olan ‘başka dâvanın insanları’yla çalışırlarmış.
Zamanın tünelinde bazı Büyük Doğu’cu büyük ve güçlü ‘dâvâ adamları’ varmış, bunlar ‘devleti dönüştürmek için’ yola çıkmışlar, ancak yolculuk boyunca, mola verdikleri istasyonlarda mutasyona uğrayıp kendileri dönüşmüşler! Ancak kendilerine sorarsanız hiç ‘dönüşmediklerini’ ve ‘değişmediklerini’ söylüyorlarmış!
Vel Hâsıl Kelâm:
Oradan, buradan,
Çöp bidonlardan,
Konteynerlerden,
Geri dönüşüm kutularından
Ve
Şuradan oradan toplayabildiğim
Sözler ve cümleler bu kadar…
Söyleyenler böyle söylemiş.
Ben, sadece anlatılanları ve söylenenleri
Toplayıp sizlere aktardım.
Vebâli söyleyenlerin boynuna!…