Nehrin akıntısını bir keman gibi tutan” Éluard ile suların konuşmasını “bir insanlık müziği” olarak adlandıran Wordsworth ne kadar lirik idiyse, ‘suyun sesi’ni ‘suyun sözü’ne dönüştüren Cevat Çapan da o kadar lirik son şiirlerinde.
Çapan, 80. yaşında Su Sesi adlı kitabıyla selamlıyor okurunu. Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan kitabın temel izleği ‘deniz’. Denizi sonsuz bir metin olarak düşlüyor Çapan. Denizle akraba bir şair çünkü o, belki Akdeniz’le demek daha doğru olur. Akdeniz’in temsil ettiği ne varsa onları bir imbikten geçirip şiirine ustaca taşımayı biliyor. Okuru adeta ‘mavi yolculuk’a çıkaran şairin yolu da şu mottoya varıyor gibi: “Her zaman bir başka ada vardır.”
Kitaptaki bir diğer yolculuk ise başka şairlere. Şeyh Galib’den Haşim’e, Orhan Veli’den Turgut Uyar’a geniş bir atıflar denizinde ilerleyen okurun yolu bazen Ophelia bazen de Narkissos ile kesişiyor. Çünkü Tanpınar’ın dediği gibi, “Suyun sesi aşkın, ihtirasın sesinden kuvvetlidir.” Ve itiraf ediyor Çapan: “Böyle nice yolculuklara çıktım,/ büsbütün dönmüş de sayılmam/ gittiğim çoğu yerden.”
Cevat Çapan şiirinin tarihi, ‘görmeyi öğrenme’nin tarihidir. Bu yönüyle belki Haşim’e eklemleyebileceğimiz Çapan’ı ‘derisiyle yaşayan şair’ olarak nitelemek mümkün. Tanpınar’ın Haşim için söylediğini Cevat Çapan için de söylememizde bir sakınca yok sanırım: “Hilkat onu bir nevi ressam yaratmıştı.” Onun şiiri, sıradanlığın büyüsüne ve irkilten yanına kapı aralıyor. Gerçekliğin içinde başka bir gerçeklik varmış izlenimi uyandıran şiirlerin doğaya ilişkin bir metafiziği beraberinde getirdiğini düşünüyorum.
Su Sesi’ndeki şiirlerdeki duru ve berrak Türkçenin müziği Dil ile Söz arasından sızıyor ruha. Dil’den çok Söz’e yakın bir yerde duran Cevat Çapan şiiri, el değmemiş olanın peşinde gibi görünüyor. Bir esrimeyle birlikte elbette.
Walt Whitman’ın bir şiirindeki “Ne diye gözünde büyütür insan mucizeleri/ Bense mucizelerden başka bir şey bilmiyorum” dizelerini hatırlıyorum. Cevat Çapan da Whitman gibi, doğanın mucizelerini dile getiriyor sanki. Ve böylece ‘yeryüzünde şairane konaklayışı’nı sürdürüyor; -Doğa’nın dilini çevirerek Türkçeye.
Adorno, “Lirik Şiir ve Toplum” başlıklı makalesinde şöyle diyordu: “Şiir, protestosunda, her şeyin farklı olacağı bir dünya düşünü dile getiriyordur. Lirik tinin maddi şeylerin üstün gücüne karşı o çok kişisel muhalefeti, dünyanın şeyleşmesine karşı, modern çağın başlangıcından, sınai devrimin hayattaki baskın güç haline gelişinden beri insanların meta tahakkümü altına girişine karşı bir tepki biçimidir.” Cevat Çapan’ın şiiri ‘o çok kişisel muhalefeti’ içeriyor ve ironinin imkânlarıyla hem güncele hem de mâziye dair duyarlığını dile getiriyor.
Bir yaz sonu dinginliğindeki kitaptan “İlahi Su Kuşu” şiirinin dizeleriyle bitiriyorum:
Bizim bir yanardağımız olsa
külleri büsbütün soğumamış
biri bize bir kahve yapsa
o soğumamış küllerde
Oturup aşağı ovaya baksak
sen orası Çukurova’dır desen
ben, hayır, o ova Ahmatova, desem,
ondan şiirler okusak.
Bizim bir kuş evimiz olsa
içinde bir de kış köşesi
uzun kış gecelerinde
yaz sabahlarını özlesek
Bir de rüzgârgülümüz
ne zaman gündoğusu esse
bize tâ İsfahan’dan
gül kokusu getirse