Sevgili okurlar,
Mübarek Ramazan ayının ulvi yüzünün gölgesi, Türkiye’ye düştüğü gibi Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin üzerinde de serin dini, ruhsal rüzgarlar estirdi.
Ramazan ayına erişmek, o hoş hoşgörü ortamı ile tanışmak, huzur ve güven içinde paylaşmak, yardımlaşmak, misafirleri ağırlamak, yani bir lokma, bir hırka anlayışında buluşmak ne güzel..
Yine Türkiye’den bol, bol belediye iftar çadırları, iftar masaları haberleri Avrupa’ya da yansıyor..
Türkiye, bu geleneği daha gizli, daha kapalı olarak gerçekleştiriyordu. 13 Yıllık siyasi iktidarı döneminde AK parti ile bu geleneğin cami önlerine, sokaklara ve hatta spor alanlarına kadar genişletildiğini görmek elbette paylaşım, birliktelik, hoşgörü ve tolerans kavramlarının anlamını idrak etmek adına olduğu kadar, tanışmak, dayanışmak adına da değerlendirilebilinir..
Ancak, bu buluşmaların içinde, kıyısında, köşesinde ‘ siyasetin’ kırıntısı bulunduğu zaman insanın içine kurt düşüyor?!
‘Siyaset’ deyince lügat anlamı ile ‘ ikiyüzlülük’ anlamına geldiğini sanırım bilmeyiniz yoktur!
İşte bu nedenle bu iftar yemeklerini, birer siyasi rüşvet yemekleri gibi sunmak, ramazan ayının da ruhuna aykırı düşüyor?
Şimdi birileri çıkıp, ’Hadi canım sende’ diye karşı çıkabilir.
Hatta daha da ileri gidip, ’neden rahatsızlık duyuyorsunuz’ diye de üst perdeden konuşabilir..
Elbette, herkesin görüşüne saygım var. Ancak bu iş belediyelerin işi olmamalıdır. Belediyeler, siyasi kurumlardır. Siyasi kurumları(Belediyeleri), bir siyasi partinin çıkarları doğrultusunda kullanma hakkını bize kim veriyor?
İşte, burada durup düşünmemiz gerekiyor..
Diyeceksiniz, ‘ah be kuzum sana ne oluyor? Bu iftar yemeklerinin parasını esnaf veriyor. Belediyelerin bütçesinden bir şey çıkmıyor. Devlet de zarar etmiyor!’
İyi ya, işte burada söylemek istediğimiz şu;
O zaman bırakınız, bu işleri sivil örgütler, hayır kurumları, hatta cami dernekleri düzenlesin? Ortadan siyasi erk kalksın! Bir siyasi parti bunu ranta çevirmesin!
Belediyelerde kendi asli işlerine baksınlar!
Daha ikna olmayanlara önerim, o zaman belediye, kaymakamlık, müftülük kontrolünde her ilde, ilçede iftar çadırları, mekanları oluşturulsun! Ama bu hizmet, bir siyasi partiye, gruba, kümeye mal edilmesin!
Yani fakir ve fukaraya sıcak yemek götürülsün, olmaz mı?
Olmaz!
Bakınız, Brüksel’in Saint-Josse Belediye Başkanı bir Türk kökenli. Adını biliyorsunuzdur. Dostum Emir Kır, kendisine gelen bu teklifler karşısında, çeşitli grup, küme ve sivil örgüt temsilcilerini topladı.
‘Ne istiyorsunuz kardeşim’ diye sordu?
‘Biz Brüksel’de ramazan ayı geleneklerini yaşatmak istiyoruz’ istemi karşısında,’ Tamamdır,belediye öncülüğünde,Brüksel’in en gözde yerine bir ramazan ayı çadırı kuracağız. Burada Türk,Fas,Tunuslu,Cezayirli…herkes gelip iftar açacak..
Hatta, Belçikalı dostlarımızı da bu çadırda ağırlayacağız.. Belediye’nin kasasından beş kuruş çıkmayacak. Biz, size alan ve lojistik destek ve sağlayacağız. Bu işin yürütmesini ortaklaşa yapacaksınız..Herkesi kucaklayan bir iftar çadırı,ramazan ayı ruhuna ve geleneklerine uygun yerine getirilecek..’
Tüm sivil grup ve kümeler, bu açıklama karşısında birleştiler ve böyle bir iftar çadırı kuruldu, orada ramazan ayı gelenekleri yaşatıldı..
İyi mi oldu?
Karşılaştırmayı ve takdiri sizlere bırakıyorum..
Ama önce, şu siyasi kimliğinizi, pardon gömleğinizi çıkartınız!
Zira, siyasi etiketiniz taa buradan gözüküyor!

* * *
Sevgili okurlar,
Ramazan ayı, Belçika’da da sıcak havaları beraberinde getirdi. Belçika’da sıcaklık görülmemiş bir şekilde 34-35 dereceleri buldu.. Buram, buram terliyoruz.. Ramazan ayına büyük rağbet var. Belçika Diyanet Vakfı’nın 60 camisi ile birlikte diğer 200 ‘ün üzerindeki Müslümanlara ait camiler dolup taşıyor..
Okulların kapanması ile ramazan ayını burada geçirenler kadar, izine gidenlerin de sayısı büyük..
Allah nasip ederse, bizlerde bayram sonrası Sakarya’da olacağız. Artık buralı olarak, ailemiz büyüdü, kök saldık..
Okuyanlarımız var, çalışanlarımız var, iftarları birlikte açmak, bayramı birlikte idrak etmek ve sonra da sevdiklerimize koşmak var elbette..
Belçika’ya geldiğimiz de dört kişi idik. Sonra beş olduk. Sonra sekiz, 10 derken,11’e eriştik..
Sevgili torunum Ozan ile onbir olduk!
Baba tarafı ile eşimin tarafı ile ise küçümsenmeyecek bir sayıya ulaştık..
Bunu birde Akyazılı olarak anlatsam, sayı kat kat büyüyor.. Bir de Sakaryalı olarak düşünürseniz, sayıyı hesaplamak mümkün değil.. Bir de Yusuf Cinal dostlarını da hesaba katarsanız, işin içinden çıkamazsanız..
Evet, Belçika’da böyle bir ailemiz var!
Aile buluşmaları, nişan, düğün, kınalar, yaş günleri kadar, ramazan ayı buluşmaları da buralarda aksatılmaz..
Bir türküde, bir şarkıda buluşmak kadar, bir duada buluşmak ta çok önemlidir..
Ama, abartısız, yalansız ve hilesiz!..
‘Açma yaram derin, derin,
Dermanımı bilen gelsin..
Başka tabip istemem
Beni derde salan gelsin!’
Şimdi Brüksel’den yola çıkanlar, Edirne’de Türk Bayrağını selamladı ve vatana ‘merhaba’ diyorlar..
Evet, sevgili hemşerilerim, bir tatil dönemi daha geldi..Siz, siz olun, günleri, haftaları, ayları sayan ve bu mevsimi bekleyenleri hoş karşılayınız, onlara güler yüz gösteriniz!..
Onlarda bizim insanlarımızı, onlara bizim canlarımız, onlara ‘ yabancı’ muamelesi yapmayalım..
Onları kendi öz vatanlarında geldiklerine pişman etmeyelim!
Pazarınız, sağlıklı güzelliklere vesile olsun!