-Kavgalar, dövüşler, bıçaklı, bıçaksız yaralamalar...

-Hırsızlıklar, dolandırmalar...

-Kadınlara, genç kızlara gözle, sesle, elle sarkıntılıklar...

Hafta önce, ‘Bu mülteciler bizim başımıza bela olacak’ diye endişemi dile getirmiştim.

İşte başladılar.

Gün geçmiyor ki, bir tanesi gazetelerin 3. sayfasına konuk olmasın.

-Birini bıçaklamış...

-Biriyle kavga etmiş.

-Belediye otobüs şoförüne diklenmiş.

**

Daha önceki gün; gözü dönmüş iki mülteci bir markete giriyor. İki bayan kasiyer karşı karşıya kasalarında müşteri beklerken bu iki mülteci her birini lafa tutuyor. Biri, kasanın yanındaki pil kutularını kasten yere devirip toplamaya çalışıyor. O sırada kasiyer bayan da kasasından çıkıp ona yardım etmek istiyor. Diğeri de, diğer kasadaki bayanı döviz bozdurma bahanesiyle kallem-kullem eden mülteci kaş göz arasında kasadaki 600 küsur lirayı çalıp sırra kadem basıyorlar.

**

Tekrar söylüyorum. Bunlar daha iyi günlerimiz. ‘Bu mülteciler gün geçtikçe başımıza daha beter bela olmaya devam edecek’

Gar Meydanı günün hemen her saatinde işgal altında... Yanlarına-yakınlarına oturamazsın. Zaten oturduğuna da pişman olup çeker gidersin.

**

Birkaç gün önce 20-22 yaşlarındaki bir erkek mülteci önce önüme geçti. Sonra sağ işaret parmağını göğsüme dayayarak Arapça bir şeyler söyledi. Durdum. Sigara falan isteyecek sandım. Çünkü daha önce yolumu kesip, iki parmağını dudaklarına götürerek sigara isteyenler olmuştu. Bunun derdi sigara değilmiş. Bir yandan Arapça bir şeyler söylüyor, bir yandan da sağ elinin işaret ve başparmaklarını birbirine sürtüyor. Diğer eli de avuç açık vaziyette. Resmen para istiyor. Benim iki katım. Dövmeli mövmeli, şık denebilecek kadar da temiz giyimli.

**

Artık gözleri o kadar dönmüş ki, güpegündüz, yüzlerce insanın gelip geçtiği caddenin ortasında birini önüne geçerek durdurup para isteyebiliyorlar.

**

Bugün bunu yapanlar, yarın daha da azıtacak. Zaten azıtmaya başladılar bile. İşte, gazetelerin 3. sayfaları onların yediği haltlarla dolmaya başladı.

**

Geçenlerde bunlardan bir grup belediye otobüsüne binip, para vermeden (zaten vermiyorlar) mülteci kartlarını da göstermeden geçip koltuklara oturmuş. Şoför ‘yol ücreti veya kart’ deyince, adamın üzerine yürümeye başlamış. Şoför de zaten hareket ettirmediği otobüsten polisi aramış ve polis gelerek hepsini karakola götürmüş. Şoförde ancak böyle ‘dağdan gelip, bağdakini kovanlardan’ kurtulmuş.

**

Bunların yemini biraz kesmek, kemerlerini de biraz sıkmak gerekiyor. Bu önlem şimdiden alınmazsa, yarın çok geç olabilir. Zira bu şehir, Emniyet ve Jandarmanın örnek çalışmalarıyla suç işleme oranları hızla düşen bir şehir olmuşken, o tarafın suç işleyecek tiplerinin palazlanmasına izin verilmemeli.

**

Bu şehirde uyuşturucu için bir şey diyemem ama başta hırsızlık olmak üzere diğer suçlarda bir düşüş var. Zaten polis, o yolların yolcularını yani sabıkalıları tanıyor. Bunların da yarısından çoğu içeride. Dışarıda olanlar da yeni bir suça karışmamaları, karışmaları halinde hemen enselemek için sürekli polisin takibinde.

**

Yani polis bu şehirde hırsızlık türü suçların çeşidine göre o suçu hangi hırsızın işlemiş olabileceğini tahmin ediyor ve en kısa sürede hakim karşısına çıkarıyor. Yani kısacası, ‘benim polisim, benim hırsızımı tanıyor!’ Böyle giderse ki gidecek gibi görünüyor; polisin ajandasındaki, takibindeki ve de radarındaki suçlular da artacak gibi duruyor. İnşallah yanılırım!