Sırrı Sakatî Hazretleri Bağdat'ta hurda satardı...
Bir yandan boş kaldığı vakitlerde, perde arkasında. dükkânında ibadet ederdi…
Bir gün Bağdat'ta büyük bir yangın oldu…

Onun bulunduğu çarşının çevresindeki tüm dükkânlar yanmıştı…

Fakat Sırrı'nındükkânı yanmamıştı…
Sırrı Sakatî, "Ben de komşulara katılmalıyım” dedi ve dükkânında ne var, ne yoksa hepsini yoksullara dağıttı…
...
Bu hadiseyi ne için anlattım?
Bir sebebi ve bir hikmeti var…
Evet…
Her olayın geçmişten günümüze bir yansıması vardır elbet...
1979 yılında Adapazarı'nda Tozlu Camii’nin altındaki dükkânlarda büyük bir yangın çıktı... 
En evvel yiyecek ve gıda maddeleri satan bir dükkânda başlayan bu yangın, az sonra diğer iş yerlerine de sıçrayıp hızla yayıldı…

İtfaiye var gücüyle çalışsa da müdahale sınırlıydı... 
Çünkü yangından çıkan ateşin tesiriyle genleşen içerdeki depolarda bulunan yağ tenekeleri bir bir patlamaya başladı... İnsanı korkutacak kadar dehşet bir ses çıkıyordu…

Ramazan topu gibi adeta… 
Tehlikeli bir vaziyetti... 
Bağırışlar, çağırışlar, bir yandan siren sesleri ortalık sanki savaş alanına dönmüştü… 
Yangın alevlerinin kocaman bir dil gibi uzandığı ve yaladığı Tozlu Camii’nin beyaza boyalı dış duvarları ise bir anda simsiyah olmuştu...
Saatler boyu sürdü yangın… 
Söndürülmesi kolay olmadı…

Birçok iş yeri zayiat gördü maalesef… 
Rabbim bu kayıpları, o esnafların hasenat defterlerine inşaallah sadaka olarak yazmıştır…
... 
Olay yeri yolumun üzerinde olduğu için eve doğru geçerken tanıdıklara uğrayayım, durumu daha da yakından göreyim dedim…

Hem dertleriyle hemhâl olmuş, hem de gönül almış olurum diye düşündüm… 
Çocukları yakın dostumuz olan Mazlum Şekerleme’nin sahibi Hüseyin Amca da sevdiğimiz, saydığımız bir insandı rahmetli…
Baba dostumdur… 
Aynı zamanda da Rumeli'nden hemşehrimiz…
Yangının çıktığı yerin hemen ön tarafında dükkânı da var... 
Bu dükkân da halen aynı yerde faaliyette…
Mazlum Hüseyin amca, şimdiki Uyar İş Hanı'nın sokağa yakın köşesinde durmuştu...
Hüzünlü nazarla yangına bakıyordu...
Gayet üzüntülü bir hâli vardı…

Yüzünden ve çehresinden bunu okumak mümkündü… 
Çaresizlikten ellerini birbirine kenetlemiş ve ovuşturup duruyordu...
Yanına yaklaşıp selam verdim…

Kısa bir sessizliğin ardından, "Hüseyin amca geçmiş olsun, çok şükür sizin dükkân yangından kurtulmuş, siz de bir zayiat yok sanırım" dedim…
Dedim ama keşke demez olaydım... 
Mazlum Hüseyin Amca öyle bir baktı ki, o bakışı asla unutamam… 
Sanki ruhuma işledi…
Ve ardından gelen cümle, "Komşularımın dükkânları yanmış, onca zayiat var. Benim dükkânım kurtulmuş lâfı mı olur evlat" dedi…
İşte o devrin kuvvetli iman sahibi olan insanlarından birinin bana ders olan bir sözü…
Ruhuna rahmet duasıyla inşallah...
Bunu şunun için yâd ettim…
Yaşadığımız sıkıntılara ve dertlere ortak olanlar çoğaldıkça ve paylaşıldıkça Allah'ın o topluluk üzerine rahmeti de bolca iner…
Bu rahmetten ziyadesiyle istifade edenlerden oluruz inşallah... 
Onun da yolu belli dert ehline komşu olmak, halleriyle hallenmek... 
Ne diyordu Sadi Şirazî: "Dert ehlinden keder dumanıyla kaplı bir evi vardır. Derdini dinlersen ona bir pencere açmış olursun. Dert dumanın onu içerde boğmasına değil, dışarıya çıkmasına vesile olursun…" 
Ne saadet o kutlu ve mübarek yolda ve uğraşta olanlara...
Ruhuna rahmet olsun sözüyle, sohbetiyle bize güzel örnek olanlara…
Bugün biricik derdimiz de bu değil mi?
Çok şükür her şeyimiz var ama yaşayışıyla, sözüyle, sohbetiyle, hali ve kaliyle örnek olacak insanlar azaldı…
Rehber ve önder şahsiyetlerin Rabb'im adedini çoğaltsın inşaallah…


...

DÜŞENİN DOSTU KİM?

Akşam namazını kılmış evine gidiyordu... 
Havada soğuktu… 
Ellerini paltosunun cebine sokmuş ısınmaya çalışıyordu... 
Evine gitmek için her zaman geçtiği sokağa yöneldi... 
Yolun sol tarafı yayalara ayrılmıştı ancak arabalardan bir kısmı kaldırıma kadar çıkmış ve yayaların geçişini tamamen kapamıştı…
Çarnaçar yolunu değiştirdi... 
Arabaların geçtiği yola yöneldi...
İşte o an olanlar oldu...
Daha ilk adımı atar atmaz, yol kenarındaki asfalt bir çukura sağ ayağını ters bastı… 
Ayağı ters dönünce iki eli üzerine yere öylece kapaklandı... 
Hemen toparladı kendini, ayağa kalktı...
Yolun karşısındaki dükkânların önünde oturup konuşan ve durumu müşahede eden esnaftan hiçbiri istifini bozmadı…

Oralı bile olmadılar…

Oysa yakın dostlukları vardı birbirleriyle aralarında…
Yardıma koşmayı bırakın, geçmiş olsun bile demek nezaketini göstermediler… 
Her ne ise…
Kanayan ellerini ve üstündeki tozları silmeye çalıştı…
Onlara da doğrusu çok kızmak gelmedi içinden… 
Zaten herşey çok kısa bir zaman içinde olup bitmişti…
Sonra…
Düşündü…
Bu durumda kendisi ne yapardı diye düşündü…
Şu karara vardı:
"Mızıldanmaya gerek yok.
Kimse elinden tutmazsa da, sen kendinin elinden tut.
Hem şunu da unutma ki;
Düşenin dostu Allah olunca, başka dosta gerek yok" dedi…
Gecenin karanlığını ve içinin yalnızlığını bu düşünce ısıtmaya yetti... 
Kimseye bir şey demeden, sessizce yürüdü geçti...

........0........


YAŞADIK BİTTİ YOK

Evet bu böyle…
Yaşadık bitti yok…
Yaşadıklarımız gölge gibi peşimizde…
Anılar bizi izliyor...
Bu sabah Serkan kardeşimle geçmiş günlere yolculuk ettik...
Ali Ural'dan, Babası Kemal Ural abimizden bahsettik…
Konu onlardan açılınca kendimi alamam…
Hayatıma kattıkları bir yana…
Zafer dergimize ilk çıktığı yıllarda rehberlik, ağabeylik yaptılar…
Belli bir kıvama gelmesinde Zafer'imizin onların üzerimizdeki hakları ve payları çok fazladır… 
Yaşadığımız güzel anıları anlatırken onları bir kere daha yaşadığımızı düşündüm…
Rabbime hamd ettim…
Hatırlamak da büyük bir nimet…
Çok şükür hatırlayacak kadar güzel anılarımız var…
Ya hatırlamak istemediklerimiz, onlar da var…
Ama çok şükür tövbe denilen bir silgiyi de vermiş elimize Rabb'imiz…
O zaman iş başa düşüyor…
Gayret edip, temizlemek bize kalıyor...
Sonsuz merhamet sahibi ve affetmeyi çok seven Rabb'imizden af dileyelim hemen şimdi…
Sonra demeyin sakın…
Sonrası yok, şeytan insanı yarınla aldatır, aman ha!
YAŞADIK bitti yok…
Yaşadıklarımızla hesaplaşma vakti var…
O zaman acil eylem planına geçelim…

Yani dua ve istiğfara:
Yarab kusurumuzu affet bizi kendine kul kabul et…
Emanetini alma vaktine kadar bizi emanetinde emin kıl…

Âmin.

........0........
 

PARANIN ÜSTÜNDEKİ YAZI
Ömer bin Abdülaziz devrinde basılan madeni paraların üzerine, "Ömer vefayı ve adaleti emreder" cümlesi yazılmıştı…
Halife Ömer bin Abdülaziz bu yazıyı görünce çok kızdı ve şu emri verdi:
"Derhal bu yazıyı kaldırın ve paranın üzerine şunu yazın:
“Allah vefayı ve adaleti emreder…"
.......0.......

BİR NÜKTE

Münakaşa eden iki insan, aynı graniti yontan iki heykeltıraş, hakikati arayan iki yol arkadaşı; hedefi tahrip değil, terkiptir bu kavganın…
Mağlubun muzaffer olduğu tek yarış…

Yanıldığını kabul etmek, yeni bir hakikatin keşfiyle zenginleşmektir…

Parçadan bütüne, karanlıktan aydınlığa geçiş...
Cemil Meriç
..........0.......
 

ÖLÇÜ

 

Güzel dostluk kurmak, aklın yarısı…
Yerinde suâl sormak, ilmin yarısı…
İyi tedbir almak da, hayatın yarısıdır…
Hz. Ömer (ra)

 

ekmek yemek… Senin dediğin gibi yapılırmış bu iş demek.”

 

ERSİN İBİL (Gazeteci): “Zor da, sıkıntılı da olsa sevdik biz bu işi… Bu işe soyunan sıkmalıdır dişi…”