Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiiri Türk Edebiyatının kült şiirleri arasında yer alıyor. Şiirlerinde zamanın karşı konulamayan akışı ve ölümün üstünlüğü temalarını da,  hayatın ve aşkın güzelliğini de çok sık vurgulayan Tarancı, kendine özgü bir şiir geliştirerek dönemin en çok okunan şairlerinden biri olmuştur. Zamanın hızlı geçişi ve ölümün ansızın gelişi, otuz beş yaş şiirinde ana temadır. Şiir şu mısralarla son buluyor:

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.

Yaş 75 Yolun Yarısı” isimli kitabı ilk gördüğümde, kapağı ve ismi dikkatimi çekmişti. Yazarı, o sıralar 75 yaşında olan ünlü gazeteci Ertuğrul Akbay’dı. Arka kapaktaki baş aşağı barfiks çeken adam fotoğrafındaki kişide kendisiydi. Kapakta şunlar yazıyordu:

-Bu fotoğrafta photoshop yoktur. Yıl 2013

-Takıntılardan kurtulmanın ve mutluluğu bulmanın yolları.

-Kansere karşı neler yemeli ve nasıl yaşamalı?

-50 yaşımdan sonra boyumu 12 cm uzattım.

-Fiziksel ve ruhsal yönden nasıl güçlü olunur?

-İlaçsız ve ameliyatsız bel fıtığımı ve menisküsümü nasıl iyi ettim?

-En az 100 yıl sağlıklı yaşamanın sırrı

Kitabın ön sözünde yarım asırlık gazetecilik hayatında, neredeyse gitmediği ülke kalmadığını ve sağlık konularında yaptığı araştırmalarda öğrendiklerini, kendisinde uyguladığını anlatıyor, bu tecrübelerinden başkaları da istifade edebilsin diye de bu kitabı yazdığını belirtiyor. Önsözün sonunda Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Yaş Otuz Beş Yolun Yarısı Eder” şiirine de değinmiş ve şöyle bir temenni de bulunmuş:

“Yaş 75 yolun yarısı neden olmasın?”

Her ne kadar ismini fazla iddialı bulsam da, Ertuğrul Akbay’ın bu 215 sayfalık kitabının iyi niyetle hazırlanmış olduğunu, çok faydalı bilgiler paylaştığını söyleyebilirim. Doktoru, 2010 yılında yakalandığı kanser hastalığını yendiğini söyleyince, bu süreçte yaşadığı doğal hayatın olumlu etkilerini de paylaşıyor kitabında.

Fakat ne yazık ki kitabının çıkışından 5 yıl sonra 80 yaşında vefat ediyor.

Ölüm temasına şiirlerinde çokça yer veren Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi “Neylersin ölüm herkesin başında/Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında.”

Ya da halk arasındaki ifadesi ile “Ecel gelmiş cihane, Baş ağrısı bahane”

Aynı durum aslında Cahit Sıtkı Tarancı için de geçerli. Çünkü onun yaptığı “yolun yarısı hesabı” da tutmuyor ve 46 yaşında vefat ediyor. 44 yaşında sağ tarafına gelen felçten sonra uzun süre yürüyemiyor ve konuşamıyor. Ölümüne kadar da konuştuğu kelimeler 15-20 kelimeyi geçmiyor.

Necip Fazıl Kısakürek’in öğrencilerinden olan Güzel Adam Cahit Zarifoğlu da 46 yaşında vefat ediyor adaşı Cahit Sıtkı Tarancı gibi. Onun hikayesinde “yolun yarısı şu kadar eder” söylemi yok, fakat ilginç bir rüya var: Pankreas kanserine yakalanan bu zarif şairimiz hastanede olduğu günlerde bir rüya görür ve uyanır uyanmaz o sırada refakatçi olarak yanında duran ve aynı zamanda Yedi Güzel Adamdan biri olan Rasim Özdenören’e şöyle der: “Bir rüya gördüm, Necip Fazıl bana yirmi beş yıl sonra burada buluşacağız dedi.”

Maalesef bu rüyadaki yıl, gün olarak gerçekleşir ve 25 gün sonra vefat eder. Kanaatimce, bu rüyayı anlatırken 25 gün demek istemediği için 25 yıl dediği de bir ihtimaldir çünkü son günlerinde ona refakat eden Yedi Güzel Adamın diğer bir üyesi Erdem Bayazıt’ın elini hüzünle tutarak, “Erdem” der “Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak”  

Ve son şiiri “Ölüm” de şunları yazar:

Zaman yol alıyor
O saat, ah o saat
Kim bilir nerede konaklar

Şatom kararıyor, ay ışığında mezar
Lâmbayı yak anne, üşüdü parmaklarım
Gidiyoruz azar azar.                  

Hayat, zamanın ve ölümün üstünlüğüne dair örneklerle dolu. Fakat buna rağmen gözlerimiz olduğu halde görmemeyi, kulaklarımız olduğu halde duymamayı ve kalbimiz olduğu halde hissetmemeyi başarabiliyoruz. Mezar kazan kişinin zamanla olayı fazla kanıksaması ve kendi ölümünün aklına hiç gelmemesi gibi kanıksıyoruz her şeyi. Daha sağlıklı ve uzun yaşamayı dilememizin ve bunun için çaba göstermemizin bir mahzuru yok elbette. Hatta bununla mükellefiz. Fakat bütün bunları, fani olduğumuzu unutmadan yapmamızda fayda var. Diğer yandan hayatımızın nerede, nasıl ve kaç yaşında sona ereceğini bilmiyor olmamızın da bu hayatı yaşanabilir kılan çok önemli bir unsur olduğu kanaatindeyim. 

HÜSEYİN BURAK UÇAR