— Zâlim, âlimin ruh halini anlamaz.
— Öküzler, insanlardan anlamazlar.

— Salaklar, salak olduklarını bilmezler.
— Câhiller, câhil olduklarını anlamazlar.

— Akılsızlar, ‘akılsız’ olduklarını bilmezler.
— Tok, ancak aç kalarak, açların halini anlar.

— Mikroplar, ‘mikrop’ olduklarını anlamazlar.
— Zekât vermeyen, verenin ruh halini anlamaz.

— Balıklar, su içinde yaşadıklarını anlamazlar.
— İnanmayanlar, inanmadıklarına inanmazlar.

— İnekler, sineklerin halinden hiç anlamazlar.
— Öküzler, insanlardan ve insanlıktan anlamazlar.

— Diktatörler, diktatör olduklarını anlamazlar.
— Nankörler, sadakatin ne olduğunu bilmezler.

— Zengin, fakirin halini, ancak oruç tutarak anlar.
— Zekât’a inanmayanlar, zekât verenleri anlamazlar.

— ‘Adam’ olmayanlar, ‘adamlık’ nasıl olur anlamazlar.

— Perhiz yapmayan, perhiz yapanın haline anlamaz.
— Sürekli ‘yok’larını sayanlar, ‘var’larını anlayamazlar.

— Berrak olan ‘acı su’ da, ‘tatlı su’ da bakarak anlaşılmaz.
— İnekler, sinekleri; sinekler de mikropları anlamazlar.

— Mânen zehirlenmiş olanlar zehirlendiklerini bilmezler.
— Kelebekler yanmak için güneşe uçtuklarını anlamazlar.

— Sürekli hayal dünyasında yaşayanlar, realiteyi anlamazlar.
— Lağımda yaşayanlar, gül bahçesinde yaşayanları anlamazlar.

— İnanmayanlar, inananların nasıl inandıklarını anlamazlar.
— Hasta olmayanlar, hastanelerde yatanların halini anlamaz.

— Sürekli leş kokusu koklayanlar, gül kokusunu hissetmezler.
— Montofonlar, holştaynları; halştaynlar da logorinleri anlamaz.

— Rızkı bol verilenler insanlar, genellikle az verilenleri anlamazlar.
— ‘Sanal’ dünyanın varlıkları, ‘reel’ dünyanın varlıklarını anlamazlar.

— Sigara içenler, etraflarına verdikleri rahatsızlıkları anlayamazlar.
— Güç Zehirlenmesi’ne maruz kalanlar, zehirlendiklerini bilmezler.

— Sürekli ‘ÇET’ diliyle anlaşanlar, edebi yazılardan bir şey anlamazlar.
— Doymak bilmeyen ‘maymun iştahlılar’, perhiz yapanları anlamazlar.

— Sürekli ‘yok’larını sayanlar, yavaş yavaş köleleştiklerini fark etmezler.
— Özel arabası olan, olmayanının hâlini, ancak dolmuşa bindiğinde anlar.

— Öğrenciler, öğretmen olmadıkları sürece, öğretmenliği anlayamazlar.
— Umumi tuvaletlerin görevlileri, bulundukları yerin kokusunu anlamazlar.

— Hiçbir ciddi iş yapmayanlar hiçbir zaman ve yerden hiç hata yapmazlar.
— Okuma alışkanlığı olmayanlar, okumanın ciddi bir iş olduğunu anlamazlar.

— Özel arabası olanlar, araçları tamirde olduğunda araçsızlığın ne olduğunu anlarlar.

— Huzursuz olanlar ‘huzur’ ararlar, ama huzurlu olanlar ‘huzurlu’ olduklarını anlamazlar.

— Kendisiyle ciddî hiç bir konu konuşulamayanlarla, ancak havadan ve sudan konuşulur.

— Internet kullanma alışkanlığı olanlar; olmayanları, ancak bilgisayarları bozulduğunda anlar.

— Arabasının sigara tablasında izmarit toplayıp, araçlarının içini kirletmeyenler, bunu caddenin ortasına boşaltırlar da caddeyi ve çevreyi kirlettiklerini, başka insanlara hakaret ettiklerini anlamazlar.

Hâsılı vel kelâm:
Öyle zaman olur ki:
Anlayanlar anladıklarını,
Anlamayanlar da anlamadıklarını anlamazlar…
Bazıları anlamaz,
Bazıları anlar…
Bazıları anlar,
Bazıları anlamaz…
Amma;
Biline ki: “Gölge ne mübarek şeydir, daima secdededir, daima sahibinin emrinde, izinde ve peşindedir. Güneş tepede ise, gizlenir batın olur. Güneşin tepede olduğu, gölgenin tümüyle gizlendiği an, Saadet Yüzyılı’na benzer. Görünen O’dur, Araya hiç gölge girmez”…

Böyle gelmiş bu dünya… Böyle gider mi? Ne dersiniz?