İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü'minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır. (Enfâl Suresi), 74. ayet…

Bu ayet Efendimizin (aleyhissalatü vesselam) dostları ve ona inananların kıymetini, dahası Rabbimiz tarafından bu kişilerin değerini gösteren ayetlerden sadece biri…

Özetle Rabbimiz diyor ki, “Benim resulüme tabi olan bu insanlar bana tabi olmuştur. Ben onlardan razıyım. Ben razı olmuş iken size ne ola ki kusurlarını araştırmak üzerinize vazife olsun…”

Sonunu ben ekledim… Ekledim çünkü bazı hocalarda başına bir şeyler ekleme ihtiyacı hissediyor… Ondan rahatsız oldum…

Zamanın modası imani olgunluk son safhaya gelmiş, Müslümanlık tamam edilmiş,teheccütler, namazlar son sürat, Allah’a görür gibi iman süper, suda yürüyen, duvardan geçenler etrafta gırla, her şey bitmiş (!)

Bizim hocalarsa, “O sahabeler var ya sahabeler… Hıııım ne anasının gözü… Ebubekir şunu yapmış, Aişe söyle demiş, o ona çelme takmış, o onun malına konmuş, daha Efendimizin (Sallallahu aleyhi vessellem) mübarek bedeni soğumadan miras derdine düşmüşler” muhabbetinde…

Ayıp diyorum ayıp!

Hangi filmleri izlediğiniz, kafanızda nasıl bir din oluşturduğunuz, kimlerin kelimelerini kullandığınız, nasıl bir ilmi cehalete düştüğünüz, düşünen insanların malumu artık…

Sahabe elbetteki insan, elbette ki kusurları da var, kendi aralarında çekişmelerde olmuş, sürtüşmelerde yaşanmış ama mal için, mülk için, makam için savaştıkları ve çekiştikleri hangi kitapta yazar…

Kaldı ki Rabbimizin kusurlarına da razı olduğu sahabenin kusurları ile anılması anlatana ne kazandırır, anlayana ne kazandırır?

Nasıl, neden sahabi olmuşlar, ne yapmışlar ki Rablerinin gönlünü kazanmışlar, o yıldızları nasıl takip edelim, ne konuşalım, ne söyleyelim; tüm bunları bitirdiniz de sıra sürtüşmelerine mi geldi?

Hele bu zamanda maddi ve manevi savaşımızın en büyük dayanak noktası olan bu Allah’ın şereflendirdiği zatların himmetlerine, dualarına en çok ihtiyaç olduğu bir dönemde derdiniz ne ki insanların zihnini bulandırıyorsunuz?

“Her doğruyu doğru diye söylemek doğru değildir” der büyüklerimiz…

Tüm doğrularınız bitmiş de yüzlerce insanın oluşturduğu cemaatin karşısında anlatacak sadece kusurlar mı kaldı?

Vallahi önce günahsız olan taşı atsın!

Kur’an’ı ve sünnetibize ulaştıranların ne kusurları olursa olsun, onların ve Rablerinin arasında olan ve sadece ilmi müzakere gerektiren bu tür konular imanı zaten sallantıda olan bizlerin bilmesine gerek yok diye düşünenlerdenim…

Gerek hutbelerde, gerekse televizyonlarda anlatılan bu tür meseleler ilmi cehaletten başka bir şey değildir…

Umumu ilgilendiren temel meseleler dururken ilim ve feraset gerektiren bu konular insanlarda sadece zihin bulandırır…

Her gün televizyonlarda dinin neresinden kırparım derdinde olan bir sürü adam var…

Cumhuriyetin tohumunu attığı dil cehaleti yüzünden bu dini hadislerden, sahabeden, sünnetten öğrenen bizleri dinden daha da uzaklaştırma çalışması ve projesi var…

Sünnetsiz, hadissiz İslam artık herkesin dillendirdiği bir mesele…

Gün yok ki insanlara “Yapma kardeş bak hadis söyle der, şu sahabe böyle demiş” deseniz cevap hazırdır: “Onların gerçek olduğu ne malum zaten o zamandan bu zamana nasıl gelsin, bunlar vakti ile şöyle de yapmış, birbirlerine kılıçda çekmiş, birbirlerine savaş da açmış, nasıl güvenelim!”

Firavun aptal değildi, Nemrut da cahil değildi…

Ebu Cehil’in ilk ismi Ebu’l Hakem, yani hikmetlerin babası idi…

Şeytan da melekler arasında söz sahibiydi…

Bu saydıklarımın hiçbiri cehaletinden dolayı lanetliler arasında girmedi bilakis hepsi ilim erbabı, zekalı, bende biliyorum havasındaydı…

Üstadımın deyişi ile “ilmi enaniyetten”  dolayı kovuldular huzurdan…

İlim dinimiz, diyanetimiz, dünyamız için vardır; onları geçmek, ezmek için değil…

Hem ilim zekât ister, şükür ister, verene kulluk ister…

O ilmi verene tabi olmaz isen, onun sevdiğini sevmez, yerdiğini yermez isen nice hocalar gibi ateşler alır ocağını, başlarına yıkılır saltanatı, çil yavrusu gibi dağılır hayatı…

Velhasılı kelam zaman iman zamanı…

İmanımızı kuvvetlendirmek varken, inadımızı kuvvetlendirmeyelim…