Bir gün sahabeden Akra bin Habis, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'ın huzurundaydı O sırada, torunlarından Hasan, oynayarak Efendimizin (s.a.s)'in yanına geldi Peygamberimiz, Hasan'ı öptü, bağrına bastı ve dizine oturttu Akra bin Habis:

-Doğrusu benim on çocuğum var. Ama hiçbirini öpmedim". Bu sözü üzerine Resulullah, Akra'ya doğru baktı ve:

- "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz", diye cevap verdi.
(Bkz. Buharî, "Edeb", 18; Müslim, "Fedâil", 64)
---------------------------------------------------------------------------
ÇOCUKLARA ŞEFKAT
Sevgili Peygamberimiz bir gün namaza durmuştu. Onun arkasında namaz kılmaktan derin haz duyan sahabileri saf bağlayıp ona uymuştu. Cemaatin kimi erkek, kimi hanımdı. O gün Peygamberimiz, uzun sureler okuyarak Mevla'sının yüce huzurunda rahat ve ferah bir namaz kıldırmak istiyordu. Derken namaz başladı. Efendimiz derin bir vecd içindeydi. Bu derin sessizliği bir çocuk ağlaması bozdu.

Uzun bir ibadeti düşleyen Efendimiz namazı kısa kesti.

Sahabiler namazı niçin bu kadar kısa kıldırdığını merak edip sordular, Şefkat pınarı efendimizin gül dudaklarından şu rahmet nağmeleri çağıldadı:

-Cemaatin arasında bulunan annenin, yavrucağın ağlamasından duyacağı elemi hissettim. Bu sebeple namazı çabucak bitirdim... (Bkz. Buhârî, "Ezan", 65; Müslim, "Salat", 37)
---------------------------------------------------------------------------
MEDYANIN CAMINDA RAMAZANI YAŞAMAK
Konumuz televizyon da ramazan programlarıdır. Ülkemizde radyo, gazete ve televizyonlarda dini programlar nasıl olmalıdır diye bu konuda araştırma yapıldığına vakıf olamadım.
Bu konu birçok başlık da ele alınması geren husustur. Öncelikle eskiden sanırdık ki ulemamız televizyona çıksa halkımız hidayet bulacaktır. Fakat mesele bu kadar kolay ve basit değilmiş.
Reklamlar arası din sohbeti yapmak asrın mahareti olmuştur. Televizyon uleması denen husustan müstağni kalamadık. Hatta daha önceki yıllarda tenkit ettiğimiz hususların içine düştük.
Faydası mı çok ya da zararı mı bilemedim. Göbek atan TV kanallarını mı meşrulaştırıyoruz anlayamadım. İlle de çıkmak için hangi kanal olursa olsun mu demeliydik.
Hiç ilkemiz olmamalımıydı? Cami bahçesinde açık bir programcı kadının önünde oturan bir yüksek din görevlisi olmak ne derece doğrudur.
İstişaresi ve istiharesi yapılmadan çıktığımız programlar bizi kendimizden de çıkarmaktadır. Farkında mıyız?
Reyting uğruna aynı simalar ile yüz yüze kaldığımıza ne demeliyiz. Televizyon ve riya konusunda acaba durduğumuz yer neresidir. Televizyona çıkan hocayı dinlemek daha çok sevap mı ya da reyting mi getiriyor.
TV salonları veya programlarının bir tiyatro sahnesinden pek farkı yoktur. Sanki oynanan bir oyunun tarafı gibisiniz. Televizyon fetvaları da özensiz soru ve cevaplarla dinin ruhunu zedelemektedirler.
TV’ler tüm imkânlarına rağmen yüz akı denilebilecek bir program hazırlamamıştır. İftar programcısı yakışıklı konuklarından daha çok sözü almakta, kesmekte ve uzatmaktadır. Sanki o gelenlerin konuğuymuş gibi durum arz etmektedir.
TV’ler bedeli ve özeni az programlar ile bizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Aynı mekân ve aynı yüzlerle farklı bir yayıncılık olmaması gerekir. Sunucusu, misafirinden daha çok söz sahibi bir program olmaktadır.
Medyanın cam yüzünden yerine sohbetin can yüzü olan capcanlı sohbet meclislerinden mahrum kaldıkça, kazancımız keçiboynuzundan şeker elde ettiğimiz kadardır.
----------------------------------------------------------------------
KOLAY DİN, KOLAY YAŞAMDIR
Dinin aslı ve özü kolaylık prensibi üzerine olmasıdır. Zira hadis de buyrulduğu üzere “Din kolaylıktır”. Bunun anlamı hayat kolaylıktır ve kolaylaştırılmalıdır.
Ramazan orucunun emredildiği ayetlerin bir cümlesi şöyledir. “ALLAH SİZİN İÇİN KOLAYLIK İSTER, ZORLUK İSTEMEZ”. Bu ayeti celile hem orucun kolaylık prensibi üzerine farz edildiğini, hem de Allahın hayatı kolaylık üzerine inşa ettiğini öğretir.
Nasıl ki kullanım için yapılan eşyalar ergonomik ise, yaşam biçimi de aynı olmalıdır. Allah kullarına güçlerinin yetmediğini asla yüklemez ve yüklememiştir. Bununla birlikte insanın neye gücünün yetip yetmediğine de doğru karar vermelidir. Nefsin arzularına bakarsak birçok şeye gücüm yetmiyor diyebilir.
------------------------------------------------------------------------
SEZAİ KARAKOÇ’DAN
Oruç, fizik âleme açılan pencerelerin ortamıdır mümin için. Fizik karartıların gönül ışığıyla silinişi. Öteleri görüş ve ötelere eriş, maddi perdelerin inceltile inceltile öteyi gösterir hale getirilişi.
Oruç, yaşadığımız günlük ve gündelik hayatı adeta bir rüyaya çeviren mutluluk anahtarı. Anatlanan gün demek oruç ayının gündüzü. Yerçekiminin etkisinin kayboluşu sanki benliğimiz ve eşyamız üzerinde. Namazla, duayla birleşince oruç, büsbütün renklenmiş ve güçlenmiş olarak bizi, fizikötesi donanımların yıldızlı harmanisine bürür.
Ay gelip ramazanı getirdiğini müjdelediğinde ne kadar sevinsek azdır. Bize Müslümanlığımızın daha bir güçlenip ilerideki yıllara geçeceğinin garantisini getirmiştir çünkü. Bize, gündüzü ve geceyi tüm anlamıyla getirmiştir. Namazları, sabırları ve şükürleri, hamdleri getirmiştir. Rızkı, rızk düşüncesini ve tevekkülü getirmiştir. Nimet fikrine erdirmiştir bizi. Oruçla namaz arasında da büyük yakınlık vardır.
Sanki namaz, orucun, insan uzuvlarına yerleşmiş bir ruh olarak, kımıldamış ve kanatlanışından meydana gelmektedir. Oruç da, namazın süzüle süzüle bir buğu olup ruh, beyin ve kalbi tutmasıyla oluşmakta. Bunun için adeta birbirine aşıktırlar. Birbirlerini çağırıp dururlar hep her bahaneyle. Ruh, oruç ülkesinde büyümenin sırrını keşfeder.
------------------------------------------------------------------------
NECİP F.KISAKÜREK

Mantık Kabul Eder, Ruh Kusar!
Bir yaz günü... Sofra kurulmuş, yemek yenilecek... Her şey hazır... Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek, masanın üzerindeki içi su dolu "viski şişesi"ni görünce sorar:
"Bu ne?"
Cevap verir, oğlu;
"Baba; soğuk su için.... Buzdolabına ancak bu şişeleri koyabiliyoruz da!..."
İtiraz eder üstad:
"Olmaz!.."
İzaha çalışır oğlu...
"Baba inan ki çok iyi temizledik, bol sabun ve kaynar sularla yıkadık."
Üstad yine "olmaz" der ve şu ibretli sözler dökülür ağzından:
" O halde oğlum; yarın lazımlık satan bir dükkana gideceksin ve oradan el değmemiş bir lazımlık alacak, çorbanı da bu lazımlıkla içeceksin!
İçebilir misin?...
Elbette içebilirsin... Hiçbir mahzuru da yok...
Amma velâkin; mantığın kabul etse de, ruhun kusar bu çorbayı!"
----------------------------------------------------------------------------
RAMAZAN AYINDA MÜEZZİN OLMAK
Onlar islamın şeairlerinden en kutsalı olan ezanın muhafızlarıdır. Her gün beş kez “resmigeçit” için davet başındadırlar.
İlahi ictimaya davet ederler. İman ve İslam nasibi yüksek olanlar bu davete candan katılırlar.
Müezzinler ramazanda ayrı bir öneme sahiptirler. İmsak ve iftar ezanlarıyla daha bir dikkat çekmektedirler.
“Namaza meyli olmayanın, kulağı ezanda olmaz”
Bunu şöyle de söyleyebiliriz. Oruca kıymet vermeyenin, kulağı ezanda olmaz.
Son sözüm şu; İmsak ve iftarda ezana kulak verdiğimiz gibi, diğer zamanlarda da ezana kulak ve cevap verebiliyor muyuz?
Unutmadan söyleyeyim. İmsak da okunan ezan sadece orucun başlangıcını değil, sabah namazının geldiğini ve camiye gelmemi de emretmektedir.
Orhan camiinden ve merkezi sistemden bizlere iftar saatinde ezanı Muhammediyeyi okuyan görev arkadaşımız Âdem Saruhan’a teşekkür ve dualarımızla.