Yeni bir çağ başlatılıyor…
Dijital çağ, sanal çağ, hapis çağı, yalnızlık çağı, bencillik çağı, yeni para birimi, yeni dil, yeni dünya düzeni, yeni canlı biçimi, aynı zamanda insan aklının ve gerçek insanın değerli olacağı bir çağ…
Gerçek insan derken kedine özgü düşünen, kendi kararlarını doğru ya da yanlış verebilen, hayalleri olan, tercileri olan, merhametli, şefkatli, hürmetli olan insandan bahsediyoruz...
Aklını kiraya vermiş, birilerinin yönlendirmesi ile hareket eden, neden yaşadığını, nereye doğru gittiğini bilmeyen, merhametsiz, acımasız, bencil, insana benzeyen ama insanlıktan nasiplenmemiş, stokçu, insanların zaaflarından menfaat elde eden canlılardan bahsetmiyoruz…
Öyle bir çağ açılıyor ki göremediklerimizin gördüklerimizden daha önemli olabileceğini bize gösteren bir çağ…
Bu zamanda top, tüfek, füze, tank diye yırtınmaya gerek yokmuş demek ki…
Bir tane aklını kiraya vermiş insansıyı laboratuvara sokup tüm memleketi S-400 ile döşeseniz, her sınıra yan yana füze rampaları da koysanız durduramayacağınız ve farkına vardığınızda işin isten geçmiş olduğu bir silahın yapılabileceği bir çağdayız…
Bu demek oluyor ki insandan daha tehlikeli bir silah yoktur…
Gördüklerimizden de anlaşılabiliyor ki insanın insandan başka güvenebileceği bir canlı da yokmuş…
İşte yeni çağ; hoş geldiniz!
Biz başını yaşayacakmış gibi gözükürken bizden sonrakiler ortasını da sonunu da görecek gibi süratli bir zaman…
Bu da birilerinin acelesi olduğunu gösteriyor…
O birileri meselesi de ayrı bir mevzu…
Bu çağ başında ilk anladığımız küçük şeyler büyükler kadar değerlidir…
Büyük ülke, süper güç, çok para, son teknoloji birer balonmuş…
Mütevazi olacak, kibirlenmeyeceksin, ben bilirim demeyeceksin, benim ülkem demeyeceksin, en iyisini ben yaparım, bana mahkumsunuz demeyeceksin, dev firavunların, nemrutların akıbetleri hep küçüklerle olmuştur, haddi aşmayacaksın!
Şimdi insanın firavunlaşmaya meyil ettiği eski çağdan yani yaratıcıya meydan okuyuşundan, kibrinden, abdest aldırma yöntemlerinden biridir virüs meselesi…
“Bir toz zerresi ile ezerim tüm saltanatınızı” diyor Yaratıcı…
Evet, siz o virüsün insan eseri olduğunu düşünebilirsiniz ama unutmayın insan yoktan hiçbir şeyi var etmemiş, yaratılmış karışımları kullanarak iyi ya da kötü şeyler yapmıştır…
Bunlara müsaade eden yine yaratıcının kendisidir, karıştırmayalım…
Elbette kötüyü tercih eden buna sebep olan büyük firavunlar için şu an dünya onların istedikleri gibi ya da böyle olduklarını zannediyorlar…
Elbette kaderin üzerinde bir kader vardır hakikatini yakın zamanda onlar için de göreceğiz…
Şu an rüzgar yıllardır filmlerle, kitaplarla, reklamlarla aklımıza kazımaya çalıştıkları şekilde esiyor…
Yani “Sizi biz var ettik, ister can alır ister can veririz, ister özgürleştiririz, ister yerle bir ederiz, sadece bizden korkacaksınız, bizim dinimize, dilimize, şarkımıza uyacaksınız” diyenleri çok izledik, çok dinledik…
Hep önce yıktılar, sonra gelip kurtardılar; biz de hep kurtarana bakıp kimin yıktığına bakmadık ve alkışladık…
Başımıza da gelmesin diye sesimizi çıkarmadık...
Şimdiki durum tam da şudur: Büyük tanrılar kendilerinin öne sürdüğü küçük tanrıları tedavülden kaldırıyor…
Bundan sebep hiç tahmin edilmeyecek liderler, ünlüler bu virüs silahından nasibini alıyor ama yüzyıllardır süren bu gelenek böyle bitmiyor, tanrıları kurban istiyor ve masumları kendi tanrılarına kurban sunuyorlar…
Madem büyük tanrılar meydanlara iniyor, yakın zamanda Allah’tan belalarını bulma vakti de geliyor demektir…
Evet, insanlığımızı kazanmanın insanlarımızı kaybederek olacağı bir çağa ayak bastık…
Eskilerin deyişiyle insanlığımızı bilmek demek Rabbimizi bulmak demektir…
Rabbini bulan neyi kaybeder, Rabbini kaybeden neyi bulur…
Yaratıcısını doğru seçen kurtulur…