Mistik hikâyelerle büyüdüm ben. Bu yüzden bana: "Bu köpek ölmüş, leş gibi de kokuyor."derseniz, size cevap olarak: "Dişleri ne güzel, değil mi?" diyebilirim. Çocukken dinledikleriniz, büyükken söylediklerinize akseder, çünkü. Ruhunuz ona göre şekillenir. Dilimizde, "Bana hikâye anlatma."diye bir ifade vardır.
Söylediklerin pek de önemli değil, anlamına gelir. Oysa hikâyeler, çok önemlidir. Yaşanmışı da vardır, kurgulanmışı da. İlki olanları, ikincisi olabilecekleri ve tecrübeleri anlatır. İkisi de kıymetlidir, bana göre. Kur'an da hikâye hikâye anlatılır.
Hz. Adem'in, Yusuf ile Züleyha'nın, Yedi Uyurlar'ın, Hz. İsa'nın, Hızır Peygamberin, Son Peygamberin... neler yaşadıkları; yaşanacakların ve yapılacakların açıklayıcısıdır. Sokrates:"Gök kubbede söylenmemiş söz kalmamıştır." der.
Sanırım yaşanmamış şey de kalmamıştır. Tarih değil, hatalar tekrar ediyor, sözü belki de bu yüzden kulağıma hep harika gelir. Kullar affetmese de Allah affeder inancım, Karun ve Hz. Musa hikâyesini dinlediğim içindir. Yaptığı yanlışlar yüzünden toprağa batarken Karun, dört kez Hz. Musa'dan yardımını ve affını ister.
Hz. Musa onu affetmez. Allah der ki: "Bana bir kez yalvarsaydı, ben onu affederdim." Çocukken anlatılan bu hikâye sonraları hep aklıma gelmiştir. Af dilemeyi bilirsen, affedilirsin. Bardağın dolu, insanın iyi tarafını görmem de bu yüzdendir.
Yaradılanı, Yaradan için sevmek gerekir. İlla olumlu düşünürüm. Bir olayın, ne olursa olsun, iyi sonuçlanacağına inanırım hep. Çünkü duaların gücü ve Allah'ın merhameti vardır. İyi düşünürsen iyiyi çağırırsın.
Karma felsefesi de bazı kişisel gelişim kursları da düşüncenin gücünü işler. Bir şeye yürekten inandığınızda ama gerçekten inanırsanız, başaramayacağınız hiçbir şey yoktur. Ernesto Che Guevara, inancının gücü ile şu cümleyi söyleyebilmiştir:"Zoru başarırız, imkansız biraz zaman alır." Bazıları sevmez bu kadar olumlu düşünmeyi. Hatta Pollyannacılık yapmanın saçma olduğunu söylerler.
Aynı Murphy kanunlarındaki gibi "Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir." inancındadırlar. Karamsardırlar ya da sert bir yapıları vardır. Hata kabul etmezler. Kınayıcı, dışlayıcı, acıtıcı ve kibirlidirler ama kendilerini hatasız sanırlar.
Oysa doğrular da insanlar da değişir. Victor Hugo, Sefiller romanında Jean Valjean'ın hikâyesini anlatırken aslında şunu da demek ister:"Senin suçlu sandığın, aslında olayların kurbanı olmuş biridir. Onu harika birine çeviren ise yaptığı kötülük karşısında gördüğü iyiliktir." Bazen her şey domino taşı gibi birbirine bağlıdır ve hiçbir söz bunu aşağıya yazdığım "Tebessüm" hikâyesi kadar güzel anlatamaz. Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi.
Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın zamanda kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırlayarak ona bir not yazdı ve yolladı. Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğle yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.
Garson kız ilk kez aldığı bu bahşişin bir kısmını akşam eve giderken her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı. Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki... İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonra bir apartman bodrumundaki odasının yolunu ıslık çalarak tuttu.
Öyle neşeliydi ki bir saçak altında titreşen köpek yavrusunu görünce kucağına aldı. Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı, bir yangın başlıyordu.
Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı...
Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp ölümden kurtardılar. Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu.
Bu vesile ile herkese hayırlı Ramazanlar diliyorum. Not: Yazılarıma aks-ı seda olan herkese selam olsun.