Karşımızdaki kişiye haddinden çok değer verdiğimiz için, fazla önemsediğimiz ve ısrarla üzerine düştüğümüz için çabuk kaybediyoruz.

Karşımızdaki insanın her hareketine mana veriyoruz, devamlı neden niçin diye kendimize sorular soruyoruz, hatta acabalarla yaşayıp kafamızda kurup duruyor, her an tetikte bekliyoruz. Hep karşı tarafı düşünüyor bir gün olsun kendimizi düşünmüyoruz. İnsanların davranışlarına kafa yorarken bir nevi hayatımızı kaçırıyoruz.

İnsanlar davranışlarıyla size onlara nasıl davranmanız gerektiğini gösterirler. Siz onlara fazlasını da verirseniz kaybedersiniz, azını da verirseniz…

Size soğuk davranan bir kişi sizin ondan uzak durmanızı istiyordur. Öyleyse uzak durun. Sizi arayıp sormayan biri sizinle iletişim halinde olmak istemiyordur, iletişime geçip kendinizi hatırlatmayın. Sizden çeşitli bahanelerle kaçan kişi size vakit ayırmak istemiyordur, vaktini çalmayın. Size mana bulan kişi sizi istemediğini açıkça dile getiremiyordur, ona yardımcı olun ve yanında olmayın. Size sesini yükselten, size psikolojik baskı uygulayan, yeren, kötü sözler söyleyen kişi size saygı duymuyordur, taviz vermeyip sınır koyun. Ve neden niçin diye sormayın. Tüm olanları hak ettiğiniz sanrısına da kapılmayın. Onlarla bağı hak ettikleri şekilde sorgusuz sualsiz kesin.

İnsanlar size hak ettiğiniz değil, kendilerinin hak ettiği davranışı sergilemeniz için yön gösterirler.

Sevilmeyi hak etmeyeni sevmek kendinize yaptığınız zulümdür. İlgi görmek istemeyen birine ilgi göstermek bir buhran, hak ettiğinden fazla değer biçmek hayal kırıklığı, istenmeyen bir yerde ısrarla kalmaya çalışmak değer kaybı oluşturur. Tüm bunlara sebep aramak ise zamanınızı yok yere öldürür.

Yaşadığımız sürece iyi kötü birçok olayla karşılaşmamız olasıdır. İyi olaylara da kötü olaylara da yaklaşım şeklimiz önemlidir. Yeteri kadar iyi, yeteri kadar kötü, yeteri kadar ilgili, yeteri kadar sevgili, yeteri kadar fedakar, yeteri kadar da anlayışlı olmalıyız. Ne kadar ediyorsa, ne kadar gerekiyorsa… Ne az, ne de fazla…

Sevgilerimle…