Sevgili okurlar,
Türkiye, tarihinin en ‘çetin’ sınavlarından biri ile karşı karşıyadır. Kesinlikle ‘çetin’ demem, bir abartı değildir..
Elbette tarihi gerçekler ışığında yaşadığımız şu yılları iyi incelemek, irdelemek, anlamak için tarihçi olmamızı gerekmez!
Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu tarihi durumu, en sağduyulu vatandaşımızın bile anlaması çok kolaydır. Bu durumu ancak ve ancak, ‘cesur cahillik’ girdabına düşenlerin anlamayacağı aşikardır..
Şöyle çevremize baktığımızda bile görebileceğimiz gelişmeler ışığında, hala, siyaset bataklığı içinde, kendi ikbali, kendi menfaatleri ve kendi aileleri için her şeyi mubah sayan bir zihniyetin peşinden sürüklenmek, onları iktidarda tutmak gaflet değil de nedir?
Biz sade vatandaşlar, sandık başına giderek, Türkiye’yi yönetecek kadroları seçmekteyiz.. Ancak seçtiklerimiz, ellerine geçirdikleri bu gücü, kendi çıkarları için kullanmakta bir beis görmemektedirler..
Bu sadece Türkiye’ye has bir durum değildir.. Demokratik, parlamenter sistemin yer aldığı tüm ülkelerde bu kokuşmuşluk yaşanmaktadır.. Bunun da nedeni güçlü bir denetim sisteminin egemen olmaması, ya da bu denetimi, ülkeyi yönetenlerin kendi çıkarlarına göre düzenlemesidir..
Demokratik Parlamenter Sistem, güçlü bir denetimi gerektirmektedir..
Güçlü bir adalet sistemini içermektedir..
Güçlü bir uzlaşmayı, tartışmayı, iyide karar kılmayı önemsemektedir..
Güçlü bir temsiliyeti dayatmaktadır..
‘Yasama, yürütme, yargı’ erklerinin uyum içinde çalışması, bu sistemin olmazsa, olmazıdır..
Düşünebiliyor musunuz, bu sistem içinde en küçük birim olarak,’ Köy Tüzel Kişilikleri’nde bile, bir muhtar seçiliyor, yanında bir ihtiyar heyeti ve kolluk kuvveti olarak bir korucu ve gerektiğinde köyün akilleri, sorunlarda, yapılacak hizmetlerde alınacak kararlarda halk adına söz sahibi olabiliyordu..
En basiti ile bu yapılanma bile ortadan kaldırılmış, tüm köylerin zenginlikleri, kötü siyasal yönetimler içinde olan, yani batık duruma düşen belediyelere peşkeş çekilmiştir..
Kısacası, bu yapılanma içinde sadece ‘muhtar’ önemsenmiş, köylerde bile ‘tek adam’ fikri bir başka şekilde dayatılmıştır!
***
Sevgili okurlar,
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu anlamak, anlatmak için kahin olmaya gerek yok. İçte patlayan bombalar, dıştaki düşmanca saldırılar, ekonomik sorunlar, çığ gibi büyüyen işsizlik, kamudaki temizlik, iş dünyasındaki ayrımcılık ayyuka çıkmıştır..
Türkiye böyle bir durumda halk oylamasına gidiyor..
Neyi mi oylayacağız?
Bize bir başka şekilde dayatılan, ‘Tek Adam Tipi Anayasa’ya ‘Evet, ya da ‘Hayır’ oyu vermemiz isteniyor..
Olağanüstü Hal Uygulaması içinde, ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ kampanyası başlatıldı..
Ülkenin çeşitli merkezlerinden yansıyan haberler, geleceği işaret ediyor!
Kimi ‘ Gözleriniz önünüze aksın’ diyebiliyor, Kimi de ‘ Evet’ oyu çıkmazsa, iç savaş çıkar’ diye bir başka tehdidi savuruyor.. Koca, koca siyasi adamlar ise, ‘Hayır’ oyu kullanacakları şimdiden ‘terörist’ ilan edebiliyor!?
Hatta daha da ileri gidenler var?!..
Velhasıl zor bir sınav!..
Lütfen itidal!
Lütfen hoşgörü!
Lütfen sabır!
***
Sevgili okurlar,
Son olarak Avrupa’daki gelişmelere de değinerek, yazıma son vermek istiyorum.
Türkiye’deki bu durumun yansımaları elbette Avrupa’da yaşayan insanımızı da yakından ilgilendiriyor. Kötü ve basiretsiz yönetimin faturası Avrupalı Türklere kesilmek üzere!
İşte, Almanya, Avusturya, Hollanda ve Belçika’da patlak veren ‘Din Görevlilerin Ajanlığı’ bağlamında Türkiye’ye ve Türklere dayatılan ‘Ajanlık’ suçlaması kabul edilemezdir.
Ancak, bu noktada iğneyi kendimize, çuvaldızı başkalarına batırmamız gerekir.
Avrupa’da ne gibi ihmaller, yanlışlıklar yapıldı ki, dost bildiğimiz ülkeler Türkiye’ye, Türklere karşı ‘Ajan’ suçlaması bayrağı açtılar?
Son günlerde yönünü Avrupa’ya dönmüş, Avrupa ile müzakerelere başlamış Türkiye’nin, Avrupa’daki varlığı Türkleri ‘uyumsuz’ olarak suçlamaların asıl nedeni ne ola ki?
Avrupalı Türkler üzerinden, Türkiye suçlamaları neyi anlatmaktadır?
Yani, nereden bakılsa Avrupa’da da işler iyi gitmiyor!
İşte bu noktada 16 Nisan sürecine giderken, tüm olumsuzluklara rağmen, birlik ve beraberlikten ayrılmamamız büyük önem arz ediyor..
Kışkırtmalara, gaza gelmeden üzerimize düşeni yapmamız için,  sağduyu içinde sandığa gitmek ve süreçte gerginliklerden uzak durmak ,işin özünü iyi anlamak ve ona göre karar verip uygulamak gerekmektedir..
Sandık başına giderek, neden ‘Evet’ ,neden ‘Hayır’ oyu kullanacağımızı öğrenmek her vatandaşın hakkıdır..
İnsanları bilgilendirmek, seçim güvenliğini sağlamak devletimizin başta gelen görevidir..
Unutmayalım ki, Türkiye’nin birliği, dirliği her şeyin üzerinedir..
Ne mutlu bunun farkında olanlara…