Adapazarı gün geçtikçe katlanması zor bir şehir halini alıyor…

İnsan hakikaten bazı durumlarda çileden çıkıyor…

Her zamanda ve zeminde söylüyoruz; bu şehrin en temel iki problemi ulaşım ve trafik…

Önceden sadece iş çıkışlarında belli saatlerde ve belli bölgelerde tıkanan trafik artık neredeyse her saatte ve her bölgede tıkanıyor…

Geçenlerde bir sivil toplum kuruluşu başkanının da söylediği gibi insanlar evlerinden şehir merkezine gelemez oldu…

Bilhassa cumartesi günleri arabanızla bir yere gitmeniz için sinirlerinize hâkim olmanız gerekiyor…

Park problemine ayrı bir bahis açmak lazım…

Şehirde ciddi oranda otopark sorunu var…

Evet, belediye şu anda bir otopark inşa ediyor ama yetmez…

Yetmediğini, yetmeyeceğini onlar da biliyor…

Bu iş için çok geç kaldılar, hem de çok geç!

Önceliği bu soruna vermeliydiler…

Şehir çok zaman kaybetti…

Minibüs ve dolmuş enflasyonu ayrı bir bahis…

Allah aşkına bir minibüs veya dolmuşa binip herhangi bir yere gidin ve yaşadıklarınızı not edin…

Şehir merkezinden Agora veya Serdivan AVM’ye gitmeyi deneyin örneğin…

Adapazarı Belediyesi’nin arkasında bulunan duraktan Atatürk Lisesi’nin önüne kaç dakikada varıyorsunuz, bir hesap edin…

Şehrin başka bir noktasına, örneğin Hızırtepe veya terminale minibüsle gitmeyi deneyin…

Bir bakın bakayım kendinizi nasıl hissediyorsunuz…

Bir minibüsün içinde mi yoksa Formula 1 yarışının ortasında mısınız!

Yenikent’e ulaşım bahsini en sona sakladım…

10 sene boyunca Karaman ve Korucuk’a gidip geldim…

Ağzına kadar dolu otobüslerde nefessiz, sıhhatsiz bir ortamda yolculuklar yaptım…

Defalarca konuyu gündeme getirdim…

Yetkililerin bir kulağından girip ötekinden çıktı…

Şehir merkezinden İzmit şehir merkezine daha çabuk varırsınız…

Zira Korucuk Dorukkent bölgesine halk otobüsüyle takriben 45 dakikada gidiliyor…

Belediye otobüsleri ve sefer sayıları yetersiz…

Halk otobüslerinin adedi ve sefer sayıları yetersiz…

Bu bölgede acilen raylı sistemi hayata geçirmek gerekiyor…

Lakin potansiyel oluşmasını bekliyor belediye yetkilileri…

Oysa tam tersi; önce sen raylı sistemi döşeyeceksin ki potansiyel kendiliğinden oluşsun…

Deprem bölgesi olan şehrimiz için Yenikent bölgesindeki yerleşim hayati önem taşıyor…

Ulaşım problemini çözmediğiniz takdirde insanları bu bölgeye yönlendiremezsiniz…

Otobüs sayısını artırıp, güzergâhları da iyi belirleyemediğiniz takdirde çıkıp “Korucuk’ta ev yaptık ama kimseye satamadık” demeye dehakkınız yok…

Boşuna konuşuyoruz, boşuna yazıyoruz; kimsenin umurunda değil bu yaşananlar…

Herkes kendi problemini kendi çözmeye çalışıyor artık…

Vatandaşlar tıka basa dolu otobüslerde çaresiz ve canhıraş bir şekilde yolculuk yapıyor ve yolda birbirine sarıyor…

Sürücüler arabaların arasından zigzaglar çizerek yol almaya uğraşıyor…

Minibüs ve dolmuşlar kendilerine verilen sürede seferlerini tamamlayabilmek için Formula 1 pilotuna dönüşüyor…

Park yeri bulamayan araç sahipleri kaldırımlara çıkıyor…

Evet, bir sorunumuz da maalesef bu…

Kaldırımlar araba dolu, bilhassa da şehrin ara sokaklarında…

Arabadan kurtulsanız bu sefer dükkânlarının önüne taşan esnaf sorun teşkil ediyor…

Ben hafta içi her gün çocuk arabasıyla Atatürk Bulvarı Küçükosman Sokak’taki evimden (Kız Meslek Lisesi sokağı) eski Reji Sokağı’ndaki MefkûreAnaokulu’na bin bir güçlükle varıyorum…

Gelin görün sokağın halini, bir sonraki sokağın halini, bir önceki sokağın halini…

Gelin ve arabaların kaldırım işgaline, sonra da kaldırımların haline bir bakın…

Eski Ticaret Bankası’nın önünden karşıya bir geçmeye çalışın…

Ya da CHP il binasının bulunduğu bölgedeki ve Adapazarı Belediyesi’nin hemen arkasındaki parklanmaya bir göz atın…

Kaldırımların çocuk arabaları ve engelli araçlarının yol alabilmesi için uygunluğunu test edin…

İster kendi arabanızla, ister toplu taşımayla, isterse yaya olarak bir yere ulaşmayı deneyin bu şehirde…

Neresinden bakarsanız bakın tam bir fecaat!

Ulaşım ve trafik bu şehrin en büyük problemi…

Bazen kendi kendime hayıflanıyorum açıkçası…

“Keşke” diyorum…

Keşke kanatlarım olsaydı da uçabilseydim…

ZEKİ TOÇOĞLU ESKİ ZEKİ TOÇOĞLU DEĞİL

Bugünlerde nereye gitsem Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeki Toçoğlu’ndan dert yanıyor insanlar…

Zeki Toçoğlu’nun eski Zeki Toçoğlu olmadığını söylüyorlar…

O sevecen, o babacan adam gitmiş yerini sürekli kaşları çatık, sinir ve stres dolu bir adam almış…

Kendisine ulaşmak, kendisiyle görüşmek mümkün değilmiş…

AK Parti’den olmayan insanların, AK Parti’ye yakın olmayan sivil toplum örgütlerinin başkandan randevu alması imkânsızmış…

Bir yerde bir problem varsa öncelik başkanın yakın çevresini oluşturan insanlara veriliyormuş…

Başkana yakın işadamları, müteahhitlerve diğer yakın arkadaş kadrosu her müşkülüne anında çözüm bulurken gariban vatandaş senelerce yol, asfalt, kaldırım ve altyapı bekliyormuş…

Son derece sert bir üslup kullanarak, “Başkanın etrafında 6-7 kişi var. İşte Zeki başkan onların başkanı” ifadesini kullanıyorlar…

Eleştiriye tahammülsüz, kinci, dostane uyarılara yabancı kalan, Nuh deyip peygamber demeyen bir insan oldu diyorlar…

Serzenişte bulunanlar arasında AK Partili olanlar bile var…

Öte yandan Zeki başkan fena halde makamın büyüsüne kapılmış…

O eski samimiyetinden, tevazuundan eser kalmamış…

İnsanlara tepeden bakan, acayip şekilde insan seçen, her görüşten insanın başkanı olması gerekirken parti rozetini yakasından bir türlü atamayan bir karaktere bürünmüş…

Her şey bir yana da bu son eleştiri beni çok yaraladı…

Bilirim ki “kibir” büyük günahtır ve Zeki başkanın en hassas olduğu mesele de budur…

Ya Zeki başkan tüm bu eleştirilerin farkında değil…

Ya da farkında ama hiçbir şey umurunda değil…

Sürekli kendisine övgüde bulunan, her yaptığı işte güzellikleri görmeye çalışan bir insan olarak bu eleştirilerden de kendisini haberdar etmeyi bir görev bildim açıkçası…

Yazımı küçük bir nükte ile bağlamak istiyorum…

Vatandaş köyün birinde muhtar seçilmiş…

Gel zaman git zaman bir yerde köy ahalisiyle bir araya gelmiş…

Şöyle bir gerindikten sonra ahaliye dönüp şöyle söylemiş:

“Yaaa arkadaşlar… Ben de bir zamanlar sizin gibi sıradan bir insandım!”

ZEKİ ABİNİN GENÇLİK SIRRI

Hafta içinde sosyal medya hesaplarımdan Gazetemiz Genel Müdürü, kıymetli büyüğüm Zeki Aydıntepe’nin bir fotoğrafını paylaştım…

Orta Camii civarında ayakkabılarını boyatırken çektiğim bir fotoğraftı bu…

Birçok kişi fotoğrafı beğenmeleri yanında Zeki abinin yaşını sordu…

“Önümüzdeki ay tam 74 olacak” deyince insanların hayretini gizleyemediğini gördüm…

Bu sefer de nasıl oluyor da bu kadar genç ve zinde görünüyor demeye başladılar…

Vallahi benim bildiğim Zeki abi sportmen bir insan…

Gençliğinde futbol oynadıktan sonra da spordan kopmamış…

Her gün Serdivan’ın tepelerinde bulunan evinden şehir merkezine yürüyerek geliyor…

Yemesine içmesine özen gösteriyor…

Şekerini dengelemek adına yanından ayırmadığı bir elma sirkesi var…

Su içer gibi lıkır lıkır içiyor…

Cevizdi, fındıktı, kalbe ve beyine iyi gelen her ürünü kararında tüketiyor…

Odası kitaplarla dolu…

Gazete olsun, kitap olsun, dergi olsun; sürekli okuyor…

İçki ve sigara kullanmıyor…

Her şeyden önemlisi sağlam bir imana sahip…

Birçok arkadaşını ve yakınını kaybetti…

Onun yerinde örneğin ben olsam günlerce eve kapanırım, aylarca kendime gelemem…

Ama halis imanı ve Allah inancı sayesinde ve de hepimizin bir gün ahirete göçeceğimiz gerçeğinin bilinciyle soğukkanlı ve metanetli bir şekilde karşılıyor her ölümü…

Neşesini kaybetmiyor, duygu seline kapılmıyor…

Türk sanat musikisi en önemli dayanaklarından biri…

Ara ara odasında radyoda çalan şarkıya eşlik ediyor, o kadife sesiyle…

Hepimizden çok çalışıyor…

Hepimizden çok gayret ediyor…

Üretmekten, çalışmaktan, hizmet etmekten, proje geliştirmekten bıkmıyor, usanmıyor…

Sürekli abdestli gezmesinden olsa gerek yüzündeki nur eksilmiyor…

Ailesine ve dostlarına büyük önem veriyor…

“Seyahat eden sıhhat bulur” misali fırsatını buldukça başka başka diyarlara yolculuklar yapıyor…

Benim gördüğüm ve gözlemlediğim kadarıyla bu özellikleri Zeki abiyi genç ve zinde tutuyor…

Maşaallah diyelim de Allah nazarlardan muhafaza etsin…

Sağlıklı ve hayırlı nice yıllar nasip etsin…

ŞABAN DİŞLİ KİMİ TERCİH EDER?

He ne kadar inkâr edilse de AK Parti içinde de gruplaşma ve hizipleşme var…

Kamuoyunda genel kabul gören anlayışa göre irili ufaklıları geçersek Sakarya’da iki ana grup bulunuyor…

Bir yanda Ayhan Sefer Üstün, Ali İhsan Yavuz, Recep Uncuoğlu, Zeki Toçoğlu gibi isimlerin başını çektiği grup…

Diğer tarafta da Şaban Dişli, Fevzi Kılıç, Ali İnci gibi isimlerin başını çektiği grup…

Malum 2 yıl içinde yerel seçimler yenilenecek…

Bilhassa Büyükşehir Belediye başkan adaylığı için büyük bir yarış yaşanacak…

Biliyorum ki AK Parti’de belli bir grubun söz sahibi olması diye bir şey söz konusu olamaz…

Herkesin fikri alınır, gerekli istişareler yapılır, kamuoyunun görüşünü öğrenmek üzere anketler düzenlenir ve en uygun isim başkan adayı olarak belirlenir…

Buna rağmen oldu da şayet o zamana kadar gücünü muhafaza ederse Şaban Dişli’ye sordular, “Kimi Büyükşehir adayı yapalım” diye…

Acaba aynı zamanda akrabası olan Adapazarı Belediye Başkanı Süleyman Dişli’nin mi ismini söyler…

Yoksa aynı zamanda yakın bir arkadaşı olan Ali İnci’nin mi?