Sevgili okurlar,
Bu Pazar sizlere, ülkemizi kasıp kavuran Terörden, siyasetsizlikten, karmaşadan, anlayışsızlıklardan, tepki içinde tepkisizlikten, hoşgörüsüzlükten, cahillikten söz etmek istemiyorum!..
Hele de ‘Terörü lanetliyorum’ diyerek işin içinden kolayca çıkan ve sonra  da,’ Bu ülkeyi size böldürtmeyeceğiz’ diye hava ve cıva basanlardan da söz etmek istemiyorum!
Zira ülkenin ahval ve içinde bulunduğu durum belli..
Bu durumun sorumlusunu, sorumsuzunu, ilgisizini, ilgililerini sözlerin takdirlerine bırakıyorum..
Ama bilene ki, durum ciddi ve gidişat bir hayli kötü!
Hani Cem Karaca’nın o şarkısındaki gibi,’ Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!’
Her işi ‘Allah’a havale ettiğimiz gibi, sonumuz hayır ola!
Ama, ne olur, mutlaka bir ‘B Planınız’ olsun!
Şu yaşanılanlar, bunu zorunlu kılıyor..
Birileri kapıya dayandığında, en azından söyleyecek bir iki lafınız olsun!
Bir iki lafınız!

***
Sevgili okurlar,
Bir Adapazarı gününde, Orhan Camii karşısındaki durakta, Gebeşoğlu Turizm otobüsünün Kandıra seferini bekliyoruz..
Yıl 1965, taş plaklarda Zeki Müren, en revaçta sanatçımız. Siyaset ötesi en çok konuşulan konu, ekonomiden,yani geçimden yana..Herkes, her aile bir geçim yolu için tarlalarda..
Pancar ekimi, patates, soğan, mısır, buğday hatta şeker kamışı,süpürgelik ekimi en geçerli ve karlı iş..
Şehrin birçok yerinde zahireci dükkanları mevcut..
Şimdi onların yerini döviz büroları ve kuyumcular aldı..
Adapazarı’nın en gözde mekanı, Gümrükönü denilen bölgede Direkler çarşısında. Adapazarı’nın en gözde aşçılarının pişirdiği yemeklerin, köftelerin, ızgaraların, dönerlerin kokusu, taaa Orhan camii çevresine kadar yayılıyor..
Adapazarı’nda üretilen sucuklar ise, ülkenin gündeminde.. Adapazarı’na uğrayanlar, mutlaka buradan sucuk alıp, yakınlarına hediye olarak götürüyor..
Sucuğu Adapazarı’ndan pişmaniyeyi İzmit’ten almak moda gibi bir şey..
Ankara’dan kalkan yolcu otobüsleri, eski Ankara kara yolundan, Ormanköy, Çatalköprü, Budaklar üzerinden, Sakarya Köprüsü’nü geçerek, Adapazarı ile tanışıyor..
Garajlara uğrayan otobüsler ve buradan, diğer kentlere kalkan otobüs ve minibüsler son yolcularını almak üzeridir..
Çığırtmanların sesi, günün yavaş, yavaş tükendiğini bildiriyor..
Kent içi parke yollarla bezenmiş..
Köylerden şehre gelenler, kentin ışıkları kararmadan tadını çıkarmanın peşindeler..
Direkler çarşısındaki meyhanede buluşan bıçkın delikanlılar,yeni şarkılar eşliğinde ‘ Karakaş gözlerin Elmas’ türküsüne eşlik ediyor, nişanlılık, evlilik hayalleri kuruyor..
Zeki Müren’in yanı sıra Yıldıray Çınar, Ahmet Sezgin, Nuri Sesigüzel, Şükran Ay, Behiye Aksoy ile diğer sanatçıların şarkı ve türkülerinin yankılandığı dönemlerde, Fitaş sineması ile Adapazarı’nın görkemli pastanelerinde buluşan genç aşıklar, geleceklerini bina edecek sözlerde sörf ediyorlar..
Gözler, gözlerde, eller ellerde ve dizler, dizlerde..
Temiz, saf ve tertemiz duygular eşliğinde Sait Faik Abasıyanık hikayeleri, ya da Cahit Külebi’nin ‘Hikaye adlı şiirinden bahisler..
Küçücük hediye alıp vermeler..
Ak duygular üzerine yaşanan güzellikler..

***
Gebeşoğlu Turizm’e ait otobüs son yolcusunu alıp, Adapazarı’ndan ağır, ağır Kuyudibi üzerinden Kaynarca’ya oradan Kandıra’ya ulaştı..
Kandıra o yıllarda çok ünlü.
Kandıra’nın ününe ün katan ne taş gibi yoğurdu, ne bilmem kaç kilo gelen hindisi, ne de bembeyaz peyniri..
O yıllara damga vuran Kandıralı siyasetçilerden Nihat Erim, Turan Güneş, Kandıranın, ününe ün katıyor..
Bir başbakan, biri Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulundu. Ama bu iki ünlü isimden ötürü Kandıralılar, hiçbir zaman Ankara’ya, bakanlıklara gidip torpil için dayanmadılar..
Kandıra o yıllar, yoksullukların, çaresizliklerin bir ilçesi idi..
İlçe ili köyler arasında yol bile yoktu..
Şimdi ki, başbakan, bakan ve yetkili çocuklarını görünce, insan üzülmüyor değil..
Uzatmayalım,annem (Merhume Hava Yağcı-Cinal) ile birlikte Kandıra yolundayız. Otobüsümüz Kandıra’ya vardı..OradanKefken’e ve oradan da Potlar Köyü’ne gitmemiz gerek..
O yıllarda, bu ulaşımı sağlamak o kadar kolay değil.. Uzatmayalım, Kandıra’dan,odun çeken bir kamyonun kasasında merhum dayım ve Akçabeyli Divanı Muhtarı Ahmet Yağcı’nın köyü Potlar’a kadar gidiyoruz..
Yaz mevsimi olduğu için yollar geçit veriyor..Ya yağmur yağsa, yolları güneş kurutmadıktan sonra geçmek mümkün değil..
İşte bu yolların yapımı, köye okul, su getirilmesi için muhtar olan dayım Ahmet Yağcı harıl, harıl çalışıyor..
O şirin, dalgaların kıyı ile buluştuğu Kefken’e ise bir balıkçı barınağı yapımı da söz konusu..
Uzatmayalım, Kerpe, Kefken, Cebeci, Kovanağzı kıyılarının hoyratça paylaşılmadığı yıllar..
Oğullarına, dürüstlüğü, ciddiyeti, sorumluluğu bırakan bir muhtar babadan mirası alan oğul Ali Yağcı..
İşte bu çalışkan, dinamik muhtar Ali Yağcı’yı kaybetmenin derin üzüntüsü içinde o yılları hatırlamadan edemedim..
Erim Tepesi’ne kurduğumuz çadırda buluşmalar, Kefken, Cebeci yöresinin tanıtılması ve buralara Adapazarlıların ilgisinin çekilmesinde aktif rol oynayan Yağcı Ailesi’nin öyküsü anlatılmakla bitmez..
Sevgili adaşım, kardeşim, dostum Ali Yağcı’yı kaybetmek elbette bizleri üzdü. Ya vatan için şehit olanlarımız!
Eşinden, dostundan, nişanlısından, yavrusundan ayrılanlar!?
Allah gani, gani rahmet eylesin! Mekanları cennet olsun!
Vatan için çalışanlar, asla unutulmayacaklardır..
Ya eli silah tutsun, ya nöbette olsun, ya da bir muhtar olarak köyün başında, ya da bir işçi olarak kürek elinde, hiç fark etmez.. Önemli olan bu ülkenin geleceği için çırpınan ve koşanlar..
Sizleri asla unutmayacağız!