Suç örgütü lideri Sedat Peker’in açıklamalarına her gün bir yenisi ekleniyor…

Başta videolarla Youtube, daha sonra da Twitter üzerinden yapılan ve aşağı yukarı 2 senedir devam eden bu açıklamalarda hep vurgun, talan, yağma, rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık iddiaları yer alıyor…

Hiçbir savcı bu iddiaları araştırmıyor ki söylenenler doğru mudur, yanlış mıdır anlayalım…

Ama toplumun büyük bir bölümü bu iddialara inanıyor…

Kimisi yer ve zaman göstererek, kimisi de belge ortaya konularak öne sürülen bu iddialardan gerçekten midemiz bulandı artık…

Milyon dolarlar, milyar TL’ler havada uçuşuyor; rüşvetler, yolsuzluklar, türlü türlü ahlaksızlıklar alıp başını gidiyor…

Hele ki milletin makamında oturan, milletin parasını kontrol eden adamlarla ilgili iddialar insanın canını daha da çok acıtıyor…

Milletin parasıyla beslenen, palazlanan, kontrol altına alınıp boyunlarına tasma takılan ve sahibinin sesine dönüşen; Sedat Peker’in tabiriyle “Namusu maaşı kadar olan” gazeteciler mi ararsın!

Yetkili etkili kişilerin arkasına sığınıp rüşvet yiyen, insanları dolandıran danışmanlar, bürokratlar mı ararsın!

Devletin kendisine verdiği makamı kullanarak haksız kazanç elde eden, türlü usulsüzlüklere imza atan bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları ve bilumum siyaset adamı mı ararsın!

Kimi ararsan var bu iddiaların içinde…

***

Eyy hiç korkmadan çekinmeden her bir delikli kuruşunda milyonlarca insanın, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan devlet parasını har vurup harman savuranlar…

Eyy neye zar attığının farkına varmadan 10 liralık yeri 100 liraya satın alanlar…

Eyy hiç vicdanları sızlamadan 10 liralık işe 500 lira fatura kesenler…

Eyy tüyü bitmemiş yetimin hakkı için kullanılması gereken bilgiyi, belgeyi zengin arkadaşlarıyla önceden paylaşıp onlara rant sağlayanlar…

Eyy hiç yüzleri kızarmadan milletin kesesinden avanta alan, rüşvet yiyen, milletin parasıyla kendini pazarlayan, yakınlarını nemalandıran şahsiyetsizler…

Siz insan değil misiniz?

Sizin ana babanız yok mu?

Sizi bu günlere getiren, büyütüp yetiştiren ana babanızın, eşinizin, çoluk çocuğunuzun yüzüne nasıl bakıyorsunuz?

Akşamları bir masa etrafında oturup da nasıl yemek yiyorsunuz?

O haram lokmaları çocuklarınızın kursağından nasıl geçiriyorsunuz?

Sizde nasıl bir mide, nasıl bir kursak var?

Haksız kazanç elde edip de aynanın karşısında kendinizi nasıl seyrediyorsunuz?

Türlü bahanelerle, türlü kisvelerle, kendinizce içtihatlarla milletin parasını çarçur eden siz yöneticiler, geceleri yastığa başınızı nasıl koyuyorsunuz?

Siz hiç can vermeyecek misiniz?

Siz Allah’ın karşısına çıkmayacak mısınız?

Hadi bu dünyada koruyup kollandınız, işi kitabına uydurdunuz, insanları bir şekilde kandırıp geminizi yürüttünüz diyelim…

Peki, Allah’ı nasıl kandıracaksınız?

Şu üç günlük dar-ı dünyada makam için, şan şöhret için, para pul için koskoca Ahiret hayatı yakılır mı?

Yaptığınızın yanlış olduğunu, ahlaksızca olduğunu, günah olduğunu, kul hakkı yemek olduğunu, her ne sebeple olursa olsun sahtekârlık olduğunu bile bile nasıl imza atıyorsunuz o belgelere, kâğıtlara, faturalara?

Nasıl iç ediyorsunuz tüyü bitmemiş yetimin parasını?

Nasıl?

***

Ve de eyyy tüm bu olup bitenlere şahit olan ama kafasını kuma gömenler…

Haksızlık karşısında susanlar…

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenler…

“Nasılsa yetkili, sorumlu ben değilim. Bana bir şey olmaz” diye düşünenler…

“Ben bana emredileni yaptım” deyip de bu işlerden sıyrılabileceğini düşünenler…

Nasıl olup da susuyor, konuşmuyorsunuz?

Yapılan tüm bu pislikleri görüp de nasıl görmemezlikten geliyorsunuz?

Üç kuruş maaş için, beş paralık koltuk için nasıl oluyor da bildiklerinizi insanlardan gizliyorsunuz?

Bu denli vurdumduymazlığı, bu derece gamsızlığı nasıl başarıyorsunuz gerçekten?

***

Kıymetli büyüklerim, kardeşlerim, akranlarım…

Gece herkes uyuduğunda, el ayak çekildiğinde başınızı ellerinizin arasına alıp şu söylediklerimi iyice bir düşünün…

“Ben ne yapıyorum böyle?  Ben nasıl bu yanlışlara ortak oluyorum? Ben ne tür zalimliklere sessiz kalıyorum? Ben nasıl adamlarla birlikte yol yürüyorum” diye iyice bir muhasebe yapın kendinizle…

Ve bunu yaparken de şu gerçeği aklınızdan çıkarmayın:

Rızkı veren Allah’tır…

Konserler çok iyi geldi

Başta ben olmak üzere, bu ülkede yaşayan sağduyu sahibi herkesin ve de en nihayetinde kendisinin de tasvip etmediği sözlerinden dolayı şarkıcı Gülşen’in tutuklanması; saçma sapan nedenler ve başvurular sonucu ülkenin dört bir yanında festivallerin iptal edilmesi müzik severler ve Z kuşağı tarafından büyük tepkiyle karşılandı…

Ve de haklı, yerinde ve insani bir tepkiydi bu…

Ülkemizde 21. yüzyılda hala daha yasakçı bir zihniyetin varoluşunu, hala daha insanların adalet duygusunu zedeleyecek derecede kararların alınmasını, hele de seçimlerin giderek yaklaştığı bir dönemde insanın aklı almıyor açıkçası…

Böylesi bir ortamda şehrimizde ise peş peşe konserler düzenlendi…

Bilhassa Z kuşağının ilgiyle takip ettiği gözde sanatçı Sefo’nun Demokrasi Meydanı’ndaki konserini on binlerce insan coşkuyla izledi…

Yine 90’lar festivali adı altında millet bahçesinde gerçekleşen Burak Kut ve Doğukan Manço konserleri gençlerimize, vatandaşlarımıza adeta nefes aldırdı…

Daha önce de aylık sanatsal faaliyetler çerçevesinde Kolpa, Koliva gibi sevilen grupların konserleri düzenlenmişti…

Festivallerin bir bir ertelendiği, topluma mal olmuş şarkıcıların gerek kıyafetleri, gerek şarkı sözleri, gerekse açıklamaları nedeniyle hedefe konduğu böylesi bir ortamda peş peşe konserler düzenleyen ve bilhassa gençleri çok mutlu eden Büyükşehir Belediyesi yetkililerini can-ı gönülden kutluyorum…

Keşke kalan 1,5 senelik görev süreleri içinde şehrimize yakışır bir kültür merkezi inşa edip böylesi konserlerin sayısını daha da artırsalar…

Keşke ülkenin bu bunaltıcı ortamında kültür sanat faaliyetlerine daha fazla ağırlık verseler…

Son iki-üç senesi pandemiyle, siyasi çekişme ve kavgalarla, yaşama sevincini öldüren gelişmelerle heba olan insanımızın en büyük ihtiyacı böylesi konser ve faaliyetler çünkü…

Biraz nefes almaya ihtiyacı var hepimizin…