Geçtiğimiz pazar günü TÜVASAŞ Genel Müdürü Prof. Dr. İlhan Kocaarslan’ın basın toplantısına katıldım…

TÜVASAŞ lojmanları lokalindeki toplantıya biraz erken gittim ve lojmanların içinde şöyle bir gezintiye çıktım…

Amcam yıllarca bu fabrikada çalışıp emekli olmuş bir insandı, lojmanda otururdu, biz de sürekli gelip giderdik…

Çocukluğumdan beri bilir ve severdim buraları…

Ağaçlar arasında gezinmeyi, lojmanların o sessiz ve büyülü havasını, lokalin o iç açıcı atmosferini birçok mekâna değişmezdim…

Bu vesileyle anılar denizine dalıp gittim…

Daha sonra toplantının yapılacağı lokale geçtim…

Yenigün gazetesinden değerli meslek büyüğüm Cevdet Güngör ağabey vardı sadece…

Onunla otururken bir süre sonra Genel Müdür de geldi…

Toplantı öncesi sohbet ettik aramızda…

TÜVASAŞ’ın nereden nereye geldiğini, Milli Tren’in üretim sürecini anlattı…

Yaklaşık 4 saati bulan toplantı boyunca Genel Müdür Kocaarslan’ın kendisine yapılan vefasızlığa içerlediğini hissettim…

Öyle ya; Milli Tren üretiminin lokomotifi TÜVASAŞ idi ve bu üretimin mimarı da kendisiydi…

Doğal olarak yeni kurulan TÜRASAŞ’ın genel müdürlüğünü de en çok o hak ediyordu…

Başlattığı işi tamamlaması ve daha da geliştirerek sürdürmesi adına devletimizin de bu tecrübeden istifade etmesi elzemdi…

Belki büyüklerimizin düşüncesi de bu yöndeydi…

Ama evdeki hesap çarşıya uymadı…

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı değişince müstakbel TÜRASAŞ Genel Müdürü de değişmiş oldu…

Çünkü bizim ülkemizin bir hastalığı var…

Şayet bir makama ve göreve geldi isek altımızda ve emrimizde çalışan herkes illaki “Bizim adamımız” olacak…

İşini iyi yapması, liyakat sahibi olması, alanında yetişmiş ve tecrübe kazanmış olmasının bir önemi yok…

“Benim adamım” olsun, bana minnet duysun, bana sadık olsun yeter!

Bu ülke bu anlayıştan çok çekti ama kim gelirse gelsin düzeni böyle sürdürmeye devam ediyor…

Partizanlık zaten Allah’ın emri…

AK Partili olmadan önemli makamları hayalinizde bile göremezsiniz!

Bu itibarla belli makamlardaki insanların hepsi AK Partili, hepsi doğuştan Reisçi!

Lakin AK Partili olmak da yetmiyor; zira AK Parti’nin içinde 10 tane daha AK Parti var…

Falancanın grubu, filancanın maiyeti, falanca şehrin lobisi, filanca ismin yakınları, vesaire…

O yüzden bir AK Partili gidip yerine bir başka AK Partili geldiğinde bile tepeden ayağa kadro değişimine gidiliyor…

O güne kadar kazanılan tecrübeler, birikimler; hepsi heba olup gidiyor…

Her neyse; dönelim biz konumuza…

TÜVASAŞ’ta gerçekten çok ciddi işler yapılmış, Genel Müdür Kocaarslan da büyük mücadeleler vermiş…

Basın olarak bu gelişmelerin birçoğundan o toplantıda haberdar olduk…

“Keşke bunları bize zamanında anlatsaydınız da, biz de sizinle birlikte şehir olarak mücadele verseydik” dedik Genel Müdür’e…

Bir kurumda hizmet ederken işin “Basın ve Halkla İlişkiler” kısmının önemi de ortaya çıkmış oldu böylelikle…

Şehrin gazetecileri olarak Milli Tren üretim sürecinin her aşamasında kamuoyunu bilgilendirebilmiş olsaydık, Genel Müdür Kocaarslan’ın bilhassa dış kaynaklı rant çevrelerine karşı verdiği mücadeleye de katkımız olmuş olurdu…

Siz bırakın gelişmelerden haberdar olmayı, toplantıda bulunan birçok gazeteci Genel Müdür Kocaarslan’la daha ilk kez karşı karşıya geliyor, yüzünü bile ilk defa görüyordu…

Ki bunlar 20-30 senelik gazetecilerdi…

Ben de görev süresi boyunca kendisiyle bu denli uzun sohbet etmemiştim…

Daha önce yalnızca bir kez makamında görüşmüştük…

Bir vesileyle aylar önce yaptığım bu ziyarette, randevulu gitmeme rağmen yaklaşık 1 saat kendisiyle görüşebilmek için Özel Kalem’de bekletilmiştim…

İçerideki görüşme bittikten sonra bile benden sonra gelen başka bir grup içeri alınmış, ben yine beklemek durumunda kalmıştım…

Özel Kalem Müdürü halime acımış olmalı ki “Efendim burada sizi bekleyen bir arkadaş var” deyince Genel Müdür beni de içeri davet etmek zorunda kalmıştı…

Beni orada 2-3 dakika dinleyip sonra dışarıda beklemem için yeniden Özel Kalem’e yollamıştı…

Bir müddet sonra da beni Genel Müdür Yardımcısı Yakup Karabağ’a paslamış, o da bana benzer bir muameleyi reva görmüştü…

Böyle de acı bir hikayemiz vardı yani kendisiyle…

Ama aramızda her ne yaşanmış olursa olsun Genel Müdür Kocaarslan’ın gayretli, vatanını milletini gerçekten seven ve ülkesi için bazı şeyleri sözde değil özde başarmak isteyen bir insan olduğunu gördüm o toplantıda…

Kendisini dinleyince aylar önce bana “tepeden bakan” ve beni “başından savan” o insanın gerçekte ne kadar değerli bir bürokrat olduğunu anlamış oldum…

Görünüşe aldanmamak gerekiyormuş demek ki…

Ne diyelim; Allah bundan sonraki yolunu ve bahtını açık etsin…

Bakarsınız kendisine çok daha farklı, çok daha hayırlı bir görev verilir, o da bu vesileyle ülkesine hizmet etmeyi sürdürür…

Zira hayat sürprizlerle doludur…

Gün doğmadan neler doğar…

 

Milletvekillerinin karnesi

Genel seçimlerin üzerinden 2 yıl geçti…

Bu süre zarfında ilimiz milletvekillerinin bir bölümü partilerinde önemli görevler elde etti…

Ali İhsan Yavuz, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı oldu…

Engin Özkoç, CHP Grup Başkan Vekili seçildi…

Ümit Dikbayır, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcılığı’na getirildi…

Levent Bülbül de MHP’nin Grup Başkan Vekili olarak görev aldı…

Haliyle bu dört isim zamanlarının büyük bölümünü Ankara’da, parti işleriyle geçirmek durumunda kaldı…

Ali İhsan Yavuz fırsat buldukça şehre gelerek toplantı ve programlara katıldı…

Özellikle bin yataklı hastanenin ihaleye çıkması için yoğun çaba harcayan Yavuz, şehrin diğer meseleleriyle ilgili de girişimlerde bulundu…

Engin Özkoç, şehrin sorunlarıyla ilgili takibini, ısrarını ve muhalefetini sürdürdü…

Ümit Dikbayır da zaman zaman şehre gelerek daha çok partili ziyaretleri de olsa çeşitli ziyaretler yaptı, ilin gündemiyle ilgili açıklamalarda bulundu…

Bu süreçte şehirde en az gördüğüm vekil şüphesiz Levent Bülbül’dü…

Bülbül’ün Ankara’da yoğun mesai harcayan bu dört milletvekili arasında şehirle arayı en fazla açan vekil olduğunu söyleyebilirim…

Çiğdem Atabek, Meclis görevleri haricindeki tüm zamanını şehirde geçirdi…

Özellikle partililerin en kolay ulaştığı ve derdini anlattığı vekil oldu…

Son olarak YHT’nin Arifiye’de de durması için girişimlerde bulundu ve sonuç aldı…

Azmi ve çalışkanlığı Genel Merkez’in de gözünden kaçmamış olacak ki birkaç gün önce de partisinin grup yönetimine seçildi…

AK Parti’nin diğer milletvekilleri Recep Uncuoğlu ve Kenan Sofuoğlu ise adeta yokları oynadı…

Varlıkları ile yoklukları bir oldu geçen 2 senede…

Sanki ununu elemiş, eleğini de duvara asmış gibiydiler…

Netice itibariyle geçen 2 senelik süreçte Sakarya’nın sorunlarına herhangi bir çözüm üretilemedi…

Yerimizde saymaya devam ediyoruz!

 

AK Parti’nin Adapazarı İlçe Başkanı kim olacak?

AK Parti’de pandemi süreciyle kesintiye uğrayan kongre süreci tekrar başlıyor…

Süreç öncesi yaşanan en şaşırtıcı gelişme Adapazarı İlçe Başkanı Metin Kurtuluş’un göreve devam etmeyeceğini açıklaması oldu…

Siyasette eşine az rastlanır bir tavır geliştirdi Metin başkan…

Zira koltuğundan kendi rızasıyla feragat eden, “Benden bu kadar” diyen bir siyasetçiye rast gelmedim bugüne kadar…

Onun bu tasarrufunu değişik şekillerde yorumlayanlar da olmadı değil…

“Kendisi bırakmadı, bıraktırıldı” şeklindeki dedikodular çeşitli çevrelerden benim de kulağıma geldi…

Ama ben böylesi düzgün, böylesi dünya iyisi, böylesi güler yüzlü bir siyasetçiyi hiçbir odağın kolayca harcayabileceğini düşünmüyorum…

Bu kararı kendisinin hür iradesi ile verdiğine inanıyorum…

Metin Kurtuluş’un bu açıklaması sonrası gözler haliyle Adapazarı İlçe’ye çevrildi…

İlin en büyük ilçesinin başkanın kim olacağı tabii ki bir hayli önem taşıyor…

Çeşitli isimler adaylığını açıkladı, bazı isimler gündeme düştü, bazı isimler nabız yokluyor, kimileri ise şimdiden Ankara’da kulis yapıyor…

Geçen süreçte Adapazarı Belediyesi’nde uzun yıllar başkan vekilliği ve yardımcılığı yapan Erol Aydın’ın ismi biraz daha ön plandaydı…

Teşkilatçılıktan gelen ve tabanda da ciddi karşılıkları olan Erol Aydın, anladığım kadarıyla kimseyle yarışa girmeyip görevin kendisine tebliğ edilmesini bekliyor…

Yaşının ve tecrübesinin gereği olarak böylesi bir yolun daha doğru olduğunu düşünüyor…

Bence de teşkilata ağabeylik yapabilecek, kavgaları gürültüleri önleyip herkesle uyum içerisinde çalışabilecek ve görevi bihakkın yerine getirebilecek bir insan Erol Aydın…

Gündeme ciddi şekilde düşen diğer iki isim ise Adapazarı Belediyesi Meclis Üyesi Yavuz Meşe ile TÜGVA İl eski Temsilcisi Adnan Dizer…

Bu iki isim tecrübe anlamında Erol Aydın’ın bir hayli gerisinde ancak gençliğin verdiği dinamizm anlamında da ondan birkaç gömlek üstün…

Tabanda ne gibi karşılık görecekleri ise şu an için meçhul…

Bu üç ismin haricinde denkleme yeni isimler de eklenecektir hiç kuşkusuz…

Zira eylülde yapılacak olan seçimlere epey bir süre var…

Köprünün altından daha çok sular akar…

 

Vali Kaldırım’dan yatırım müjdesi

Uzun bir aradan sonra tam şehrin istediği ve benimsediği bir Valimiz oldu…

Sürekli halkın içinde olan, makamında oturmayı pek sevmeyen, icracı bir Vali profili çizen Çetin Oktay Kaldırım, daha şehre ayak basmadan yatırım müjdesi de verdi…

537 Milyon TL değerindeki bir yatırımdan söz eden Vali Kaldırım, haliyle tüm şehri bir beklentiye soktu ve meraka sürükledi…

Bir kesim de “Aman Kimya OSB olmasın, aman Çimento Fabrikası falan olmasın” diyerek haklı bir hassasiyet gösterdi…

Şimdilik sır gibi saklanan bu yatırımın turizme yönelik olduğu kanısındayım…

Zira böyle olacağına dair ipuçları verdi Vali Kaldırım…

Benim asıl dikkatimi çeken ise yatırımın büyüklüğü oldu…

Son yıllarda bu denli büyük bir yatırımı tek başına hiçbir bakan, hiçbir milletvekili, hiçbir belediye başkanı kazandıramadı bu şehre…

Şayet Vali Kaldırım bunu başarırsa şapka çıkartılacak bir işe imza atmış ve bir anda ilin de 1 numaralı aktörü haline gelmiş olur…

Dileğim odur ki; olur da bu yatırım gerçekleşirse Vali Kaldırım’ın bu büyük başarısı da TÜVASAŞ Genel Müdürü Kocaarslan’ın büyük başarısına benzer bir sonuç doğurmaz…

Öyle ya; bizim memleketimizde hiçbir başarı cezasız kalmaz!