Bir haftanın ardından yeniden merhaba sayın okuyucum… Habersiz ve sebepsiz bir ayrılık geçen haftaki boşluğum. Değerli ülkem ve şehrim seçim ile meşgul olmuş iken ben ise yazmamayı seçtim. Belki de gündeme iştirak etmek istememektendi bu kaçış…

Bu kaçış sürecinde hayatımın “tatlılık makinası” olan yeğenimin özlemini bir süreliğine de olsa dindirmekle geçiriyordum. Bir telefon veya bilgisayar camının arkasından değil, kanlı canlı yanı başımızdaydı şirinlik abidesi.

Özlem duygusu herkes için zor. Teknolojinin imkânlarından faydalanarak yeğenimin fotoğraflarını ve videolarını görüyoruz bittabi. Bu sayede özlemimiz bastırılıyor.

Lakin İstanbul’da mevzusu oldu; bu teknoloji özlemimizi dindiriyor mu yoksa katlıyor mu? Sorunun açılımını şöyle yapabiliriz. Bir camın arkasındaki sana bakan, gülümseyen “canı” görüp; kucaklayamamak öpememek mi yoksa hiç görmemek mi daha zor?

Ben her hâlükârda görmeyi yeğlerim. Misal annem benden bir buçuk yaş küçük kuzenimi “sekiz ay” hiç görememiş. Tabi ki o günün şartlarının buna müsaade etmemiş olması gayet doğal. Buna katlanmanın zorluğu daha beterdir diye düşünüyorum.

Ama diğer cevabı tercih edenleri hiç anlamıyor değilim hatta yine kendimden örnekle vereyim izninizle.

Hani bazı günler olur ya mutsuz uyanırsınız, kader dünden farklı değildir ama siz o gün küsmüş olursunuz kadere. Bende o günlerden birindeydim. Küsme sebebim de belliydi “engelli oluşum”.

Ve hiç söylenmeyecek bir söz geçirdim içimden; “madem engelliyim keşke aklımda hiç olmasaydı”. Bu cümlenin sebebini şu örnekle açıklayalım; Önünüzde bir bardak su var ve uzanamıyorsunuz aklınız yoksa o suyun önemi de yoktur sizin için. Benim de gayem suyun öneminden kurtulmaktı, o an ki isyanımda…

İki konuyu bağdaştırdığımız noktaya “akıl ve teknoloji” düğümü atalım. İkisi de anlam katarken hayatımıza biz bir an dahi olsa çıkarıp atmak isteyebiliyoruz. Çünkü gözden ırak gönülden de ırak olacak inancını taşıyoruz. Oysa gönlümüzün paslanacağını düşünmüyoruz. Paslanan yürek tekrar çalışabilir mi?

Geçen gün Ömer Alikılıç Ağabeyim ile sosyal medyadan aşkın engel tanıyıp tanımadığına dair sohbet ederken düşündüm ve yazdım. Romantizm bakışıyla tanımıyor ama reel bakışla yalan çıkıyor cümle. “Belki de cümleyi biz yanlış anlıyoruzdur. Aşk “her kalbe girebilir” demek istiyordur. Engelimiz sadece vuslata izin vermiyordur”…

Hani bir şarkı var ya ”orda bir köy var uzakta/ gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüzdür” sözlerini barındıran. Büyük yanılgılara sebep veriyor benim nezdimde. Gitmediğimiz, görmediğimiz hiçbir şey bize kalmıyor maalesef. Çok iyi niyetli de olsak sonuç değişmiyor değişmeyecek…

Son paragraf konuya bağlanmadı sanki diyebilirsiniz hemen bağlayalım. Şükürler olsun telefondan olsa yeğenimi görüyorum, amcalığımı biliyorum,   şükürler olsun her dilediğimde ulaşamasam da suyun tadını biliyorum, kanıyorum, şükürler olsun vuslata erişemeyecek olsam da aşkı yaşıyorum, kalbim çalışıyor diyorum. Olumsuzluklar, diz yaraları bize hayatta olduğumuzu gösterir, kabuk bağlanması mutluluğu getirir belki. Ve şunu da biliyorum ki gitmediğim, görmediğim bir köye sahip çıkma gafletinde bulunmayacağım çok şükür….Allah’a (c.c.) emanet olun…

e-mail : [email protected]