SEYYİD ABDÜLKADİR GEYLANİ
Abdül Kadir Geylani, 1078 yılında İran’da doğdu. Peygamberimizin soyundandı. Anne ve babası doğruluğa önem vererek, evlatlarını sıdk olarak yetiştirdiler. Küçük yaşta babasız kaldı. Çocukken annesine,  ilim öğrenmek ve salih zatlarla evliyayı tanımak için Bağdat’a gitmek istediğini bildirdi. Annesi babalarından miras kalan seksen altının yarısını kardeşine ayırdı. Kalanını da Abdülkadir’in elbisesinin koltuğunun altına dikti. Gitmesine izin verirken, her ne olursa olsun asla doğruluktan ayrılmaması gerektiğini tembihledi ve oğlundan doğru sözlü olacağına dair söz aldı.
Abdülkadir küçük bir kafile ile yola çıktı. Yolda altmış atlı eşkıya yollarını keserek kervandaki herkesi soydular. Abdülkadir’e de bir şeyi olup olmadığını sordular. Kırk altını olduğunu ve koltuğunun altına sakladığını söylediğinde ona inanmayarak birbirlerine yolladılar. Her biri aynı cevabı alınca alay ettiğini düşünerek reislerine götürdüler. Reis de bir şeyi olup olmadığını sordu ve aynı cevabı aldı. Koltuğunun altındaki cebi sökmelerini emretti. Altınlar ortaya çıkınca doğru söylediğini anladı. Altınlarının var olduğunu ve koltuk altına sakladıklarını neden söylediğini sordu. Abdülkadir: ‘’Annem ne olursa olsun yalan söylemememi tembihledi. Doğruluktan ayrılmayacağıma söz verdim. Verdiğim sözde durmam lazım.’’ Dedi. Eşkıya reisi ağlamaya başladı. Yaptığı yanlışların farkına vararak tövbe etti ve eşkiyalığı bıraktı. Yanındakiler de: ‘’yol keserek insanları soymada reisimizdin, şimdi de tövbe etmekte reisimiz ol’’ diyerek tövbe ettiler. 
Abdülkadir Geylani Bağdat’a geldi ve  meşhur alimlerden ders alarak hadis, fıkıh, tasavvuf ilimlerinde çok iyi yetişti. Hocası Ebu Said Mahzumi’nin medresesinde vaaz vermeye başladı. Verdiği vaaz ve derslerde medreseye gelenler sokaklara kadar taşardı. Kırk yıl alim ve evliyalara da ders verdi. Derslerine talep çoktu. Yumuşak sözlüydü. Ders almaya gelenlerin çok kalabalık olması sebebi ile yer bulunmazdı. Birbirlerinin sırtında yazarlardı. 
Abdülkadir Geylani hazretlerine, bu yüksek dereceye nasıl ulaştığı soruldu. Abdülkadir Geylani hazretleri: ‘’ Temeli sıdk ve doğruluk üzerine attım. Asla yalan söylemedim. Yalanı kağıda bile yazmadım. Hiç yalan düşünmedim. İçim Mile dışımı bir yaptım. Bunun için işlerim hep rast gitti.’’ Diye buyurdu…
FATİH SULTAN MEHMET
Sultan II. Murat, oğlu şehzade Mehmet’e devrin meşhur hocalarından ders aldırdı. Oğlunun iyi bir eğitim almasını istedi fakat şehzade Mehmet bir türlü Kur’an-ı Kerim’i hatmedemedi. Oğlunu her yönden kontrol altına alabilecek bir hoca aradı. Sonunda şöhreti İslam alemine yayılmış olan Molla Gürani’yi buldu. Molla Gürani ilk dersine elinde uzun bir sopa ile girdi. Şehzade Mehmet sopayla ne yapacağını sordu. Molla Gürani, tembel şehzadeleri cezalandıracağını söylediğinde Mehmet ona inanmayarak güldü. Molla Gürani, sopa ile şehzadeye vurunca işin ciddi olduğunu anlayan Şehzade Mehmet, rahle başına oturarak besmele ile Kuran okumaya başladı. Kısa zamanda da Kur’an-ı Kerimi Hatmetti. 
Sultan Murat, Hacı Bayram Veli’nin ‘’İstanbul’u senin şehzaden Mehmet ile benim köse (Akşemseddin) fethedecek’’sözü üzerine Mehmet’in eğitimine daha da önem verdi. Sultan Murat, Mehmet’i  henüz altı yaşındayken Manisa’ya vali yaptı. İdarecilikte küçük yaşta pişmesini istedi. Mehmet tecrübeli devlet adamlarının yanında idareciliği öğreniyor bir taraftan da eğitim alıyordu. On yaşına geldiğinde dini ilimlerde ilerledi. Tarih, edebiyat, matematik, geometri, coğrafya, astronomi gibi ilimlerde hocaları ile tartışabilecek seviyeye geldi. Arapça, Farsça, Latince, Sırpça, İbranice, Yunanca, İtalyanca öğrendi…
Şehzade Mehmet on iki yaşına geldiğinde, Sultan Murat, tahtı ona bırakarak kendisini ibadete adadı. Avrupa ülkeleri, tahta bir çocuğun oturduğunu öğrenince aradıkları fırsatı bulduklarını dzannettiler. Büyük bir Haçlı Ordusu kurdular. Defalarca uğraşmalarına rağmen Avrupalılar başarılı olamadı. 
Mehmet, 21 yaşında İstanbul’u fethederek çağ açıp çağ kapattı. Fatih Sultan Mehmet’in başarıları da çocukken aldığı eğitimlerin sonucudur…