Her 20-30 yıl arası yaşadığı depremlerle sarsılan ilimize ülkenin farklı köşelerinde oluşan depremlerden gelen sinyaller, “Vakit geçirmeden bugüne değin alınmış ya da alınması gereken önlemlere yenilerinin eklenmesi adına” yetkili-etkili makam ve mevkilerde bulunanlar yanında vatandaşımıza da yapılmış bir uyarı olsa gerek…

Halen yıkılmayıp allanıp pullanarak kullanılan ya da kiralanan pek çok deprem yorgunu ev, bina, işyeri mevcutken ilimizde buna karşın gözle görülür ve dahi elle tutulur bir faaliyet gözlenmeyişi, geleceğimiz adına bizi hayli sıkıntılı zamanların beklediğini gösteriyor...

Tehlike yaklaşırken adım adım, yanmasın yürekler, yitirilmesin canlar, kaybolmasın mal mülk isteniyorsa -ki öyle olduğu kesin- alınsın önlemler ve tehlikeli yapılar edilsin kontrol ve geçirilsin ivedi gözden…

Ege’de meydana gelen ve ilimizde de hissedilen deprem, bizi yine o müthiş yıkım gecesi olan 17 Ağustos’a götürdü istemesek de…

Henüz vakit varken ve de geliyorken deprem yine insaflı hareket ediyor olmalı ki “beni unutmayın sakın” dercesine sinyal üstüne sinyal göndermeye başladı…

Bu konuda yazılıp çizilenlere ve uyarılara sırtını dönmek yaşam adına en büyük talihsizlik olsa gerek…

Zira o büyük afetin ayak izlerini görüyoruz nereye varsak ve dahi baksak etrafa…

İzmir’de büyük paniğe yol açan ancak bizim alışkanlık haline getirdiğimiz 5-6 şiddetindeki sarsıntılar bir yana “Mevla beterinden korusun” deyip uyaralım herkesi ve her kesimi bir kez daha erkenden…

Bu kronik hastalığı yenmede ne zaman başarılı oluruz derseniz…

“Deprem değil, binalar öldürür insanı” görüşünü savunan bilim adamlarımızın, o çarpıcı uyarılarına kulak verilsin isteriz.

Sarsıntısız, yıkımsız günler, aylar, yıllar dileğiyle gitsin istedim Bizim Bahçe’den sarı güller bu konuda faydalı olacak herkese ve her kesime…