Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Başbakanı Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz günlerde ilimize bir ziyaret gerçekleştirdi…
Tozlu Camii’nde namaz kılan, ardından esnafı ziyaret eden Davutoğlu, daha sonra da kendisi için düzenlenen yemekte katılımcılara hitap etti…
Yatsı namazını da Serdivan’da kılan Davutoğlu, şehrimizde dolu dolu bir program gerçekleştirdi…
Davutoğlu’nun programını bizzat takip ettim…
Kim var kim yok bakayım, salondaki havayı koklayayım istedim…
Bir kere salon hıncahınç doluydu…
İçlerinde bizzat tanıdığım, bildiğim insanlar da vardı; hiç görmediğim, tanımadığım insanlar da…
Kim dışarıdan geldi, kim içeridendi bilmem mümkün değil…
Masa masa dolaşıp kimlik kontrolü yapmadım zira…
Ancak salonun doluluğu ve katılımcıların coşkusu yadsınamaz bir gerçekti…
Zaten bu programı düzenleyen insanlar siyasette tecrübesi olan insanlar…
Gerek salonun dolup dolmayacağını, gerekse oluşabilecek tepkileri en ince ayrıntısına kadar düşünüp hesaplamışlardır diye düşünüyorum…
Yani işin bu yönünü çok da konuşup tartışmaya gerek yok….
Davutoğlu’nun bir saati bulan konuşması sık sık alkışlarla kesildi…
Güzel ve etkili bir konuşmaydı…
Geçmişe ve geleceğe dair izler taşıyordu…
Eleştirilere cevap veriyordu…
Öfke ve nefretten ziyade kırgınlık ve üzüntü taşıyordu Davutoğlu’nun konuşması…
En başından beri olduğu gibi 4 dönem ilimiz milletvekilliğini yapan Ayhan Sefer Üstün yine yanındaydı…
Daha önce AK Parti listelerinden milletvekili adayı gösterilmiş olan Ender Serbes ve Nuray Sağıroğlu da oradaydı…
Bilhassa Doğruyol Partisi kökenli birkaç simayı da seçebildim…
Yine CHP eski milletvekili ve eski müftü İhsan Özkes de programdaydı…
Sakarya’nın ilçelerinden birer ikişer temsilci de katılımcılar arasında hazır bulunuyordu…
İş adamları da vardı, emekli de, esnaf da…
Genç de vardı, yaşlı da…
Millî Görüş kökenli bazı isimler de dikkat çekiciydi…
Şunu çok rahat söyleyebilirim ki o salonu dolduran insanların tamamı geçmişte AK Parti’ye oy vermiş insanlardı…
O salonu dolduranlar AK Parti davasının neferleriydi bir zamanlar, heyhat!
Fakat yarın seçim olsa hiçbirinin AK Parti’ye oy vereceğini sanmıyorum…
İşte asıl mesele bu…
Asıl üzerinde durulması, sorgulanması, irdelenmesi ve yorumlanması gereken tam da bu durum bence…
AK PARTİ’NİN DAVUTOĞLU VE BABACAN İLE İMTİHANI
Gazeteci olarak davet edildiğim her yere eğer bir mâni yoksa katılmaya gayret ederim…
Sol partilere de giderim, sağ partilere de, hatta aşırı uç görüşlere sahip insanlarla da oturup kalkarım…
Bunun hem davete icabet etmenin, hem de gazeteciliğin gereği olduğunu düşünürüm…
Bu minvalde Davutoğlu’nun yemeğine de katıldım…
Hemen sıcağı sıcağına o güne dair gözlemlerimi akşam saatlerinde sosyal medya aracılığıyla takipçilerimle paylaştım…
Akabinde AK Partili cenahın yorum bombardımanı başladı…
Vay efendim çok sönük bir toplantı imiş!
Yok efendim katılım çok azmış!
Falan filan…
Bir kere bu yorumları yapanların hiçbiri orada değillerdi…
Gözleriyle görmedikleri ve de bizzat şahit olmadıkları şeyleri yazıyorlardı…
Bizim insanımızın en kolay yaptığı şeydir oturduğu yerden ahkam kesmek!
Esasında bu yorumcular AK Parti tabanının büyük bölümünün taşıdığı endişeyi taşıyor, yine tabanın büyük bir bölümünde hâkim olan korku ve telaşı yaşıyorlardı…
Ama az ama çok, bu hareketin AK Parti’den yiyeceğinin, AK Parti’den oy devşireceğinin hemen herkes farkında çünkü…
Belki görmezden gelseler, belki bu kadar üstünde durmasalar hem bu hareketin iyi kötü reklamını yapmamış olur, hem de kendilerini ele vermemiş olurlardı…
Ama suçüstü yakalandılar!
Türkiye genelindeki vaziyet de bu…
Gerek Ahmet Davutoğlu’na, gerekse Ali Babacan’a büyük bir öfke var AK Parti tabanında…
Ümmeti bölmekle, ihanet etmekle, sırttan hançerlemekle falan suçlanıyorlar…
Tıpkı İstanbul seçimlerinde olduğu gibi rakibi hafife alan söylemler, nefret dili, aşağılama ve hakaretler ve de en acısı tehdit ve şantajlarla karşılarındakini alt edebileceklerini sanıyorlar….
Ama fena halde yanılıyorlar…
Böyle yaparak aslında kendi kuyularını kazıyor, kendi sonlarını hazırlıyorlar…
Aleyhte yapılan her bir yorumla, karalamayla ve tehditle AK Parti’nin tabutuna bir çivi daha çakıyorlar…
Başta da dediğim gibi Davutoğlu’nun toplantısına katılanların büyük bölümü AK Parti’ye oy vermiş kişilerdi…
Bu insanların her biri bu dava için çalışmış, ter dökmüş, emek harcamış insanlardı…
Buruşturup bir mendil gibi kenara itilmek değil, hiç olmazsa görüş ve önerilerine değer verilen ve asgari saygıyı hak eden insanlardı…
Ama öyle olmadı…
Aşağılandılar, yok sayıldılar, itibar suikastına ve türlü iftiralara maruz kaldılar…
CHP’si, HDP’si, İYİ Parti’si, Saadet’i zaten karşı bloktaydı…
Bunlar yetmedi bir de Davutoğlu ve Babacan ikilisini karşılarına aldılar…
Böyle yaparak ellerine ne geçiyor gerçekten çok merak ediyorum…
Velhasılı kelam AK Parti ve AK Partililerin tavanı ve tabanı bu imtihanı geçemedi…
“Her ne olursan ol gel” gibi hoşgörülü bir dil kullanmak yerine “Trenden inen bir daha binemez! Bedelini ağır öderler” gibi tehditkâr bir dili tercih ettiler…
Bu dil AK Parti’ye İstanbul’da kaybettirdi, hezimet yaşattı…
Bu gidişle kayıp daha da büyüyecek gibi görülüyor…
Şurası kesin ki bu sürecin sonunda birileri gerçekten bedel ödeyecek…
Hem de çok ağır bir bedel!
AYHAN SEFER ÜSTÜN’ÜN ŞEHİRDEKİ KARŞILIĞI NE?
AK Parti’de dört dönem milletvekilliği, genel başkan yardımcılığı ve TBMM’de komisyon başkanlığı yapmış olan Ayhan Sefer Üstün, Davutoğlu hareketinin lokomotif isimlerinden biri…
Sakarya’daki tartışmalar da hep Üstün üzerinden yürüyor…
“Sakarya’da zaten sevilmezdi, bir karşılığı yoktu” diyor kimileri…
Kimileri, “Sakarya’ya hiçbir şey vermedi. Milletvekili iken hiçbir şey yapmadı” diye eleştiriyor kendisini…
Kimileri de hakarete varan sözlerle saldırıyorlar Üstün’e…
Ben Ayhan beyin avukatı değilim…
Bu eleştirileri kendisi de görüyor ve biliyordur…
Ben sadece kendisiyle ilgili kanaatimi paylaşmak istiyorum…
Ben Ayhan beyin milletvekilliği döneminin hemen hemen tamamının şahidiyim…
Siyaseten ve şehre katkı noktasında yaptıkları tartışılır ama hakkında en ufak bir şaibe ve dedikodu duymadım…
İsmi akçeli işlerle ve birtakım ahlaksızlarla anılmadı hiçbir zaman…
Dosya siyaseti yaptı mı yapmadı, birilerinin önünü kesti mi kesmedi mi bilmiyorum; ama partide dosya siyasetine tenezzül etmeyen hemen hemen hiç kimse olmadığını çok iyi biliyorum…
Vekilken Sakarya’ya ne verdi ne vermedi iyi bilmiyorum; ama bugüne kadar AK Parti’nin Sakarya milletvekilliğini yapmış ve yapmakta olan diğer isimlerin bu şehre ne verdiklerini, bu şehir için ne icraatlar (!) yaptıklarını çok iyi biliyorum…
AK Parti’de ve Sakarya’da Ayhan Sefer Üstün’ün karşılığı olup olmadığını bilmiyorum lakin şu anda AK Parti’de milletvekili olan isimlerin, üstüne üstlük AK Parti tabanında ne gibi karşılıkları olduğunu çok ama çok iyi biliyorum…
Şayet bir makam verilseydi Üstün yine AK Parti’yi eleştirir miydi bilmiyorum ama bir makam, bir unvan, bir ballı maaş alıp da bütün nefretini içine gömen ve menfaati devam ettiği müddetçe AK Parti’ye ve Erdoğan’a sıkı sıkıya bağlı kalacak olan siyasetçiler olduğunu çok iyi biliyor ve görüyorum…
Kimse noksandan, kusurdan ari değil…
Kimse eleştirilemez de değil…
Vakti zamanında ben de çok eleştirdim Sayın Üstün’ü…
Ama Ayhan Sefer Üstün’ün hakarete ve iftiraya varan yorumları hak etmediğini düşünüyorum…
Hele hele bu şehrin sokaklarında ve caddelerinde dolaşmak gibi bir sıkıntısı olduğunu hiç mi hiç zannetmiyorum!
Şayet birilerini eleştirecek isek dönüp bir de kendimize bakmamız, bilhassa siyaset çevresini şöyle alıcı gözle bir süzmemiz lazım…
Bıçağımız ve kalemimiz sadece Ayhan Sefer Üstün’ü kesiyorsa inandırıcılığımızı yitiririz…
Bilmem anlatabildim mi! 
DAVUTOĞLU ÜZERİNDEN SELAM ÇAKMAK
Şimdilerde AK Parti’de Davutoğlu ve Babacan mevzusu açılınca ağız dolusu küfür ve hakaret etmek moda oldu…
Bu iki isimle birlikte hareket eden insanlar da nasibini alıyor tabii ki bu küfür ve hakaretlerden…
Davutoğlu’nun programına gitmemek, Babacan’ın davetini geri çevirmek gibi hareketler; Ayhan Sefer Üstün’ü ağır bir şekilde eleştirmek gibi çıkışlarla AK Parti’ye selam çakıyor birileri…
Hani diyorduk ya birçok muhalif insanı da unvan ve maaş vererek bünyede tutuyor AK Parti diye…
Bu tip insanlar da çaktıkları selamlarla “Bizi de görün” mesajı veriyor olmalılar…
Baktılar olmuyor, bir zaman sonra ya Babacan’ın ya da Davutoğlu’nun kayığına binerler hiç merak etmeyin…
Dedi dersiniz!