Sosyal medya aracılığıyla referandumda “hayır” diyeceğimi açıklayınca adeta kızılca kıyamet koptu…

Tebrik üstüne tebrik yağdığı gibi, tepki üzerine tepki de çektim diyebilirim…

Ziyaretler, buluşmalar, görüşmeler aldı başını gitti…

Telefonlarım susmak bilmedi…

Mailler, mesajlar, yorumlar da cabası…

Kararımı büyük bir olgunlukla karşılayanlar olduğu gibi maalesef anlam veremediğim şekilde tahammülsüzlük gösterenler de oldu…

Her şeyden önce kararımın bu derece önemseneceği hiç aklıma gelmezdi…

Meğer ne kadar önemli (!) bir şahsiyetmişim ki bütün şehir beni konuşmuş…

Bu durum beni bir hayli korkuttu açıkçası…

Ben genellikle yarı şaka yarı ciddi yazılar yazan, çoğu zaman laylaylom’a kaçan bir insan olarak çok fazla kale alınmadığımı düşünüyordum…

Bilakis görüşlerine bu denli değer (!) verilen bir insan olduğumu bilseydim aşırıya kaçan yorum ve değerlendirmelerden uzak durur, kendime çekidüzen verir, hele ki kullanacağım reyin rengini falan asla belli etmezdim…

Omuzlarımda ne büyük yük varmış da benim haberim yokmuş…

…….

Her şeyden önce şunu belirteyim ki ben muhafazakâr bir insanım…

Beni bilen bilir, tanıyan tanır…

Ne Recep Tayyip Erdoğan’a, ne de AK Parti’ye bir düşmanlığım söz konusu değil…

Bilakis bu harekete sempatim var bile diyebilirim…

17-24 Aralık’ta, Gezi olaylarında, çözüm sürecinde ve son darbe girişiminde hep hükümetin yanında durmuş, yerel ve genel seçimlerin büyük bölümünde oyunu AK Parti’ye vermiş bir insanım...

Yarın bir genel seçim olsa mevcut durumda oyumu gider yine AK Parti’ye veririm…

Lakin referandumda onlarla aynı fikirde değilim…

Yapılmak istenen değişikliklerin bu ülkenin hayrına olduğunu düşünmüyorum…

Nedenlerine gelince:

Öncelikle bu kadar güç, yetki ve sorumluluğun tek bir insanın sırtına yüklenmesini doğru bulmuyorum…

Hukuken de bulmuyorum, vicdanen de bulmuyorum…

Aklım mantığım da kabul etmiyor böyle bir durumu…

Bunun kuvvetler ayrılığı prensibine aykırı olduğunu düşünüyorum…

Cumhurbaşkanı olarak Yürütme’nin, parti genel başkanı olarak Yasama’nın, direkt ve dolaylı yönden yapacağı atamalarla da Yargı’nın kaderine tek kişinin hükmetmesi eşyanın tabiatına aykırıdır…

Minimum yüzde 50 + 1 oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’nın minimum seçmenin yüzde 90’ını temsil edecek olan TBMM’yi tek başına alacağı bir kararla seçime götürebilmesi de (bakın fesih demiyorum) kabul edilebilir bir durum değil…

“Seçimle gelmemiş” bir cumhurbaşkanı yardımcısının zaruret halinde tüm bu yetkileri kullanacak olmasının da bir izahı yok…

Reel politik bir değerlendirme yaptığımız zaman meclisin kahir ekseriyeti AK Partili milletvekillerinden oluşacak…

Yargı üyelerinin seçimini de Cumhurbaşkanı ve mecliste çoğunluk olan AK Partili milletvekilleri birlikte gerçekleştirecek…

Bu durumda bir denetim mekanizmasının varlığından da, adaletin tecellisinden de söz edemeyiz…

Kimsenin denetlemediği/denetleyemediği, freni olmayan sınırsız bir gücün ne kadar iyi niyetli olursa olsun insanın başına dert açacağı kanaatindeyim…

…….

İşin bir de Avrupa boyutu var tabii...

Evet, büyük bir saldırı var Sayın Cumhurbaşkanı’na karşı…

Avrupa devletleri açık açık hayır kampanyaları yapıyor…

Ha keza DAEŞ, FETÖ, PKK ve DHKP-C gibi azılı Türkiye düşmanları da hayır cephesinde yer alıyor…

Türkiye düşmanlarını bir kenara koyuyorum…

Onlar sadece Erdoğan’a değil, bütün siyasilere düşmanlar zaten…

Örneğin PKK, bırakın Erdoğan’ı, 7 Haziran’da büyük bir sıçrama yapan HDP ve Selahattin Demirtaş’a bile tahammül göstermedi…

FETÖ desen darbe yapmaya kalktığı anda kafasını ezen adamı savunacak değil haliyle…

Ancak 15 Temmuz’da memleketi Kemal Kılıçdaroğlu yönetmiş olsaydı o darbeye yine yelteneceklerdi…

Çünkü nihai amaçları ülkeyi tek başlarına yönetmek ve de ele geçirmekti…

Burada asıl önemli olan Avrupa’nın tavrıdır…

Ben Avrupa’nın mutlak bir siyasi zekâya ve güçlü bir istihbarata sahip olduğunu düşünüyorum…

Gösterdikleri bu tavırla evet oylarını artırdıklarının pekâlâ farkında olduklarını düşünüyorum…

Biz şu anda, mevcut şu sistemle bile Erdoğan’ın diktatör olmadığını, ülkemizde demokrasi olduğunu bu insanlara anlatamıyoruz…

Varın bir de sistemin değiştiğini, gücün tek bir kişide toplandığını düşünün…

Bu sefer “diktatörlük, otoriterlik, tek adamlık” söylemleri alıp başını gidecek, haydi haydi artacak…

Allah göstermesin yarın bir gün belki bir müdahale seçeneği bile gündeme getirilecek…

Bugün hamiliğini yaptıkları terör örgütleri onların gözünde sözde diktatöre karşı mücadele ettikleri için birer özgürlük savaşçısına (!) dönüşecek…

Bunun yanında toplum daha da gerilecek, özellikle AK Parti ve Erdoğan’a muhalif kesim kendini daha da bir boğulmuş ve hapsedilmiş hissedecek…

……

Kabaca bu düşünceler ışığında “evet” seçeneği bu ülkeye hayır getirmez diyorum…

Bu nedenle referandumda “hayır” demeyi düşünüyorum…

Çekincelerime dair söyleyecek sözü olanlara, yazdıklarıma cevap vermek isteyenlere bu köşenin açık olduğunu, görüşlerine harfiyen yer vereceğimi de eklemek istiyorum…

Evet de çıksa, hayır da çıksa “Bizi ne bekliyor” sorusuna ise maalesef olumlu bir cevap veremiyorum…

Cin şişeden çıktı artık!

KOALİSYON MU OLSUN?

“Sistem değişmesin de yine koalisyon mu olsun” diyorlar…

Tabii ki bir daha koalisyonlarla yönetilmeyelim…

Ama bunun önüne geçmenin başka yolları da var…

Cumhurbaşkanı’nın yetkileri kısıtlanabilir örneğin…

Tek başına iktidar olmak için belli bir oy hedefi konulabilir…

İki turlu seçim yöntemine de geçilebilir…

Seçimlerde şayet tek başına iktidar olacak güce hiçbir parti ulaşamamışsa, en yüksek oyu alan iki parti arasında bir seçim daha yapılabilir…

Hatta güçlerin dengeli dağıldığı, denetim ve fren mekanizmalarının daha etkin olduğu başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı sistemine dahi geçilebilir…

Yeter ki toplumsal uzlaşma sağlansın, yeter ki insanların çekinceleri giderilsin, yeter ki gerçekten sağlıklı, adil ve demokratik bir sistem getirilsin…

BU ADAMLARI KİM DURDURACAK?

AK Parti'de siyaset yapanlar gerçekten makul insanlar…

Haliyle tepkileri de makul ve olgun tepkiler…

Kiminle karşılaşsam ya da telefonla konuşsam verdiğim kararla ilgili son derece seviyeli bir muhabbet geçiyor aramızda…

Lakin tabanda öyle adamlar var ki şahsen benim tabanımda böyle adamlar olsa yaptığım siyasetten utanırdım…

Ben ne yaptım da insanları bu hale getirdim diye kendimi sorgulardım…

Sığ düşünceler, ağabeydik gubidik yorumlar, militanca tavırlar...

Hiçbir fikri altyapısı ve entelektüel derinliği olmayan tamamen sloganik söylemler...

“Seni hain, seni terörist, seni imansız, seni vicdansız” yaftaları…

Bu güruh maalesef bu partinin de, bu davanın da aleyhine çalışıyor…

Böylesi çapsız adamların akıl dışı ve beyin yakan yorumları nedeniyle evet verecek olanlar bile hayır’a dönüyor…

Düşünmeyen, üretmeyen, işini hakkıyla yapmayan bu sosyal medya mücahitleri (!) bu ülkeye, bu davaya, bu millete zerre kadar hizmet etmiyor…

Elbette bu kadar geniş bir kitleyi kontrol etmek mümkün değil…

Lakin en azından herkes ulaşabildiği kadarına ulaşıp bu insanları dizginlemeli, işe kendi çevresini düzelterek başlamalı…

Söylemleri ve eylemleriyle bu insanları cesaretlendirmemeli…

Aksi halde toplumsal barışı hiçbir zaman sağlayamayız…

NASIL TEPKİ VERDİLER

“Hayır” dedikten sonra AK Parti’nin her kademesinden insanla görüşme imkânı buldum…

İşte tepkilerden bazıları:

- Evet önemli bir yol ayrımındayız lakin bunu iman-küfür savaşı gibi görenlerin imanları tehlikededir. O kadar da değil!
- Hadi yine gündeme gelmeyi başardın. Bir sürü insan arıyordur, senin de hoşuna gidiyordur. Akıllı adamsın!
- Sana küfür edenlere sen de küfür et! Bil ki onlar bizimle aynı davanın adamı olamaz. Bizim üslubumuz bu değil.
- Her zamanki gibi gaza gelmişsin. Çok duygusalsın çok!
- Seni Hüseyin Cumalı yaktı. O haber çıkmasaydı iş buralara gelmezdi.
- Engin bey gerçekten çok ama çok üzüldüm. Sizin gibi birinin bu tavrı uykularımı kaçırdı. Ne olur bu işi düzeltin.
- Engin abi sen ne yaptın ya!
- Bak güzel kardeşim. Fevri çıkışları olan adamsın. Git bir abdest al, iki gün evden çıkmayıp aklıselimle düşün, eminim sen de yaptığına pişman olacaksın.
- Biz seni seviyoruz, fikrine de saygılıyız. Ama böyle yaparak kendine zarar veriyorsun. Bu kadar aleni beyanatta bulunmanın ne gereği vardı?
- Geçen bir toplulukta sırf senden bahsedildi. Seni savunmak adına adeta çırpındım. Ne dediysem ikna olmadılar.
- Her şeye rağmen gözlerinin içine bakıyorum ve evet diyeceğini görüyorum. O yüzden içim rahat...

ZEKİ AYDINTEPE NE DEDİ

Benim bu son çıkışım sonrası en çok da Zeki abinin tavrını sordu insanlar…

Zeki abinin nasıl bir tepki vereceğini ben de çok merak ettim…

Lakin hiçbir şey demedi…

Etraftan öğrendiğim kadarıyla bir hayli üzülmüş ve morali bozulmuş…

Ama bana en ufak bir sitemde dahi bulunmadı…

Tabii bu durum daha çok koydu bana…

Hani ufakken bir kabahat işlersin de anne ve babanın tepkisinden korkarsın ya…

Hiçbir tepki vermedikleri zaman daha da bir ezilirsin…

Keşke kızsaydı, sövseydi, dövseydi de böyle tepkisiz kalmasaydı dersin…

Aynı o hesap!

Yine bir başka soru da Zeki başkanın (Toçoğlu) bu işe yaklaşımının nasıl olduğuydu…

Bak, onun cevabını henüz ben de öğrenebilmiş değilim!