Sevgili okurlar,
Sizlere uzaktan yazmanın derin bir sızısı olduğu kadar, büyük te bir sevinci var.. Bu yüzden pazarları iple çekiyoruz.. Kaldığımız yerden ‘hasbihalimiz’ sürsün diye..
O tekerlemeleri hatırlar mısınız bilmem,’ Kırk gün oldu kaynatırım, kaynamaz’ diye halk edebiyatı içinde, iyi de bir yer tutan Kaygusuz Abdal’ın bir şiiri var:
Bir bölümünü gelin birlikte okuyalım:

‘…
Kaza verdik birçok akçe 
Eti kemiğinden pekçe 
Ne kazan kaldı, ne kepçe 
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz. 

Kaz değilmiş be bu, azmış! 
Kırk yıl Kaf Dağı'nı gezmiş 
Kanadın kuyruğun düzmüş 
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz. 
…’
Ozan yaman dizeler sıralamış..Bugüne uyarlarsak, görürüz ki, bu kazana attıklarımız, ne kaynayacak, ne de bize bir faydası olacak, kısacası güme gidecek!
Türkiye, Cumhuriyet’in son yıllarını ‘terör ‘ olgusu ile geçirdi. Teröre lanet ettik, terörü kınadık. Terör odakları ile kah konuştuk, kah birlikte açıklamalar yaptık. Kah davullu zurnalı karşıladık. Kah hazretleri yalnız kalmasın diye zatı alilerine adaş gönderdik!
Terör aşağı, terör yukarı bugünlere geldik!..
Hani çocuklarımıza anlattığımız, bitmeyen masallara döndü bu ‘terör olgusu’ vesselam!
Ozan Kaygusuz Abdal’ın söylediği gibi, bu terör kazanı ne kaynamazmış!
Kaynamadan muradım, ne bitmez terörmüş bu be!
Terör aşağı, terör yukarı!
Bir de devletin koca Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, çıkıyor ekranlara,’ Başkanlık sistemi gelirse, terör biter’ diyebiliyor!
Hani o fakra vardır ya,’ Ayıya sormuşlar, bal sever misin ‘diye? O da hemencecik,’ Gülesim geliyor’ demiş!
Şu hale bakınız?
Karşısındakileri ‘aptal’ yerine koyan bir anlayışı temsil eden, bu siyasilere nasıl güvenelim?
Ah be kardeşim, Türkiye zaten 15 yıldır’ başkanlık’ sistemi ile yönetilmiyor mu?
Daha ne istiyorsunuz?
Siyasilerin, Mecliste sergiledikleri manzaralara, hep birlikte şahit olmadık mı?
‘Anayasa değişikliği’ gibi önemli bir konunun görüşüldüğü Meclis’te, o ne menem oy kullanma sahneleriydi?
Oyunu, kanunlar çerçevesinde ‘gizli’ olarak kullananlara sözüm yok. Ama bu ülkenin koca bir Bakanı Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, oyunu aşikara kullanması ve ettiği laflar üzüntü ericidir..
Kanunları, dele, dele, ülkeyi bu hale getirenlere nasıl güveneceğiz?
Doları, Euro’yu  Türk Lirasına çevirin deyip, kendi Dolar ve Eurolarına nema kazandıranlar, bu yükselen Dolar ve Euro ateşinin faturasını da millet yüklemenin umursamazlığı içinde oldular!..
Tasvip etmek mümkün değil!
Siyasi iradenin sergilediği manzaraya bakınız!
Alel-acele yangından mal mı kaçırıyorsunuz?
Enine,boyuna konuyu,değişimi, yaptırımları, yarın neler olup biteceğini konuşsanız kıyamet mi kopardı?
Bu ne güvensizlik?
Birde, tekme-tokat, saç baş yolmalar!..
Değişim dediğiniz bu mu?
***
Sevgili okurlar,
Türkiye, bunca yıllardır, terör tehdidi altında bulunuyor. Yapılan düzenlemeler ile bir kesimin evlatları askerden muaf tutuldu. Yani parasını ödeyen askere gitmedi. Şimdi fakir-fukara çocukları vatan hizmetinde..
Şehit cenaze törenlerinden  de anlaşılacağı gibi, manzara ürkütücü ve incitici..
Şehitlik mertebesine erişen kahraman asker ve polislerimizin iğreti, çarpık, yoksul evleri zaman zaman gazete sayfalarına ve akranlara yansıyor..
İnsan üzülmekten öte, kahroluyor..
Ya onların yetimleri, geride bıraktıkları!?..
EPOHDER Başkanı Yesugay Aksakal, Brüksel’de bir konferans verdi. Şehit ve gazi ailelerine dikkat çekti. Devletin sadece maaş vererek işin içinden sıyrıldığı bu kesime, yardım eli uzattıklarını ve onlara psikolojik ve diğer destekler verdiklerini anlattı..
Elbette her şeyi devlette beklememiz doğru olmaz!..
Sırça köşklerde içli kahkahalar atılırken, ülkenin zenginlikleri bölüşülür ve talan edilirken, şehitlerini, gazilerini ihmal edenlerin vefasızlığı ülkeye pahalıya mal olabilir!..
Bakınız, İstanbul Reine Kulüp saldırısında evladını kaybeden acılı baba Ali Akyıl, evladı için, İstanbul yollarına düşüyor. O karakol, bu hastane, şu morg evladını arıyor. Üç günlük bir uğraştan sonra oğlunun izini buluyor.
Sonra mı?
Türkiye’de yaşadıklarından sonra evladının cenazesini çok sevdiği Türkiye’den alıp,Belçika’ya götürüyor..
Büyük bir hayal kırıklığı yaşayan bu vatandaşımız gibi niceleri var!
Onları unutmak olur mu?
Yine Emekli Tümamiral Soner Polat, Brüksel’de verdiği konferansta, Türkiye’nin Jeopolitik bir tehdit altında olduğunu belgeleri ile anlattı..
Anlayacağınız, Türkiye bu terör belası iye yatıp, kalkacak gibi!
Türkiye çepeçevre kuşatılmıştır..
İçte ise durum vahimdir..
Böyle bir ortamda şimdi referandum için yelkenler açıldı.. Manzara çirkin ve o kadar da üzücü gelişmeleri içeriyor..
İsimlerinin önüne ‘milli’ kelimesi konulmuşların, yani bu topluma, bu millete mal olmuşların sergiledikleri aymazlıklar, bu milletin bölünmesine daha da hizmet eder!
Sen böyle söylersen, öteki de kalkar ‘İzmir Marşı’nı söylemeye!
Lütfen, herkes aklını başına alsın, ülkeyi, insanımızı gerecek açıklamalardan sakınsın?
Gidecek, sığınacak başka ülkemiz olmadığını bilmeyenimiz yok! O nedenle birlik, beraberlik ve sağduyu içinde birbirimize tahammül ederek, üzerimize farz olan vatandaşlık  görevinin gereğini yerine getirelim..
Kimse, kimseden üstün ve özel değildir..
Herkesin bir oyu var.. Gider sandıkta atar.. Yapılması gereken de budur!
‘Benim babam, senin babanı döver’ yaklaşımlarından lütfen imtina edelim..
Bu ülkeye, bu ülke insanlarına kıymayalım!
Yeterince şehit verdiğimiz, gazi verdiğimiz, yetim ve öksüz bıraktığımız yetmedi mi?
Bu nazik dönemde ara pası veren, ara gazı verenlere lütfen itibar etmeyiniz!
Unutmayınız ki, ülkenin geleceği birlik ve beraberlikten geçer! Onu da kaybedersek, vay halimize!