25. Dönem AK Parti Milletvekili ve Hendek Belediyesi eski Başkanı Ali İnci’yle birlikte geçen salı günü Hendek Seyir Terası’nda bir kahvaltı yaptık…

Konuştuklarımıza ve aramızda geçen diyaloglara dair izlenimlerimi de önceki gün “Halk kimi istiyor” başlıklı bir yazıyla kaleme aldım…

Yazıda her zamanki esprili üslup ve tarzımı kullanarak Cemal Kaşıkçı cinayetine vurgu yaptım…

Hatta bu düşüncemi Ali başkanla da paylaştım, o da baya bir güldü bu benzetmeye…

Bunu yaparken oldukça geniş olan hayal gücümün de etkisiyle Zeki başkanla ilgili yazdıklarıma Ali başkanın tepkisini oldukça abartarak ve mizahi bir üslup kullanarak dile getirmeyi murat ettim…

Ancak gördüm ki yazdıklarım birçok insan tarafından gerçek gibi algılanmış ve maksadını bir hayli aşmış…

Yazıyı okuyan çok sayıda insan Ali İnci’nin beni gerçekten tehdit ettiği zannına kapılmış…

Ali başkan da yazıyı aynı şekilde anlamış olacak ki dün beni bir kez daha arayıp yazdığım yazıdan dolayı üzüldüğünü söyledi…

O böyle söyleyince ilk anda neden üzüldüğünü anlayamadım açıkçası…

Cemal Kaşıkçı vurgusuna dikkat çekince konunun ciddiyetini kavradım…

Yazıyı bir kez daha okuyunca ve hatta yazının altına yapılan yorumlara bakınca olayın vahametinin ayırdına vardım…

Ben Ali İnci’yi yaklaşık 15 senedir tanırım…

Tanımanın da ötesinde kendisine büyük bir sevgim ve muhabbetim vardır…

Bu sevgimi ispat edecek çok sayıda da köşe yazım durur arşivlerde…

Hemen her fırsatta belediyeciliğini ve teşkilatçılığını övmüşümdür kendisinin…

Bu 15 sene içerisinde bırakın tehdidi, kavgayı, dövüşü falan en ufak bir tatsızlık dahi yaşanmamıştır aramızda…

İlişkimiz ağabey-kardeş seviyesinde bugünlere kadar gelmiştir…

Birlikte çok kez yiyip içmiş, oturup kalkmış, başka şehirlere yolculuklar yapmışızdır…

Bu süre zarfında iyilikten gayrı bir şey görmemişimdir Ali İnci’den…

Hal böyleyken yanlış bir algıya sebebiyet vermek istemem…

O yüzden bu düzeltme yazısını kaleme almayı bir borç bildim…

Sakın ola ki bu yazım da “Bu sefer harbiden tehdit etmiş olmalı Engin’i ki böyle bir yazı yazmak zorunda kalmış” gibi algılanmasın…

Kendisi dün telefonda bu yanlış anlaşılmayı son derece nezih ve yumuşak bir üslupla tarafıma bildirmiş ve “Başkanım ben bir yazı daha yazar bu yanlış algıyı düzeltirim” deyince beni zor durumda bırakmamak adına böyle bir şeye gerek olmadığının da altını çizmiştir…

Ama gerek var böyle bir yazıya…

Zira bu benim kırdığım ilk çanak değil…

Böylesi bir olay ilk defa başıma gelmiyor…

Hayal dünyamın genişliği, abartma sanatına olan düşkünlüğüm ve kullandığım üsluptaki aşırı ciddiyetsiz tavır neticesinde geçmişte de yazdığım yazıların, attığım tweet’lerin ve sosyal medyada yaptığım paylaşımların çok yanlış anlaşıldığı durumlar olmuştur…

Örnek vermek gerekirse sırf belediye başkan aday adayı olan bir arkadaşımı heyecanlandırmak adına attığım bir tweet yüzünden o dönem Hürriyet gazetesi muhabiri olan Okan Konuralp’ten okkalı bir fırça yemişimdir…

Yine yazdığım bazı yazılar aşırı derecede övgü veya yergi içerdiği için çok kereler rahmetli büyüklerim Sadık Canlı ve Selim Gündüzalp’in şiddetli itirazları ve ikazlarıyla karşılaşmışımdır…

Hatta ve hatta hakkımda yapılan yorumların ve üzerime atılan iftiraların etkisiyle şeytanın iğvasına kapılarak çok ama çok sevdiğim Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu hakkında bile inanmadığım halde gaza gelerek kimi zaman haksız eleştiriler kaleme almışımdır…

“Her doğru her yerde söylenmez” düsturuna sadık kalamadığım için şu anda kendime en yakın hissettiğim ve de en çok sevdiğim milletvekilleri benimle selamı sabahı kesmiştir…

Gel zaman git zaman kendimi çok fazla ciddiye almadığım için yazılarımın da aynı şekilde değerlendirileceğini düşündüğümden olsa gerek, bu son derece abartılı ve ciddiyetsiz üsluptan bir türlü vazgeçemedim…

Belki bu son hadise vesilesiyle kendime çeki düzen verir ve adam gibi yazı yazmayı öğrenirim…

Kim bilir belki de Gar Meydanı’nda köfte satma düşüncesi bir süre sonra hakikat olur ve bu işleri artık tümden bırakırım…

Ya da kendimi aşırı kaptırdığım bu hayal dünyası bir gün gözlerimi ve aklımı iyice kör eder de kafayı toptan sıyırıp başımda huniyle Atatürk Bulvarı’nda gezinmeye başlarım…

Evet, ben sevdiğim insanları tutarım, desteklerim, her zeminde onları savunurum ama bunu yaparken asla bir karşılık beklemem, bir menfaat elde etmem…

Sevdiklerimi savunacağım diye başkalarının kuyusunu kazmam, kimseye operasyon çekmem ve de kimsenin arkasından iş çevirmem…

Kimsenin yanlış anlaşılmasına ve hakkının yenmesine sebebiyet vermek istemem…

İnsanları aşağılamak ve küçümsemek, kendimi de dev aynasında görme kibrine saplanmaktan da Allah’a sığınırım…

Şu noktanın kesinlikle bilinmesini isterim ki ben vicdanı olan ve Allah’tan korkan bir insanım…

Bu sebeple yazdığım son yazıdan ve yazıda kullandığım maksadını aşan yanlış ve hadsiz ifadelerden ötürü

başta Ali İnci olmak üzere tüm okuyucularımdan özür diliyorum…

Allah hepimizin akıl sağlığını muhafaza etsin, hak ve hakikatten bizleri ayırmasın…

Rabbim beni ve cümlemizi yanlış anlaşılmaktan ve de ifrat ve tefrite kaçacak beyan ve yazılardan muhafaza eylesin…

Bugün toprağın üstünde geziyoruz ama yarın o toprağın altına gireceğiz…

Dünyalık tüm makam ve mevkiler bir gün yerle yeksan olacak…

Allah bizi bu bilinçten yoksun etmesin ve ayaklarımızı doğru yolda sabit kılsın inşallah…

İki günlük dünya menfaati için, iki üç kişinin pohpohlaması için, şan için, şöhret için, desinler diye, beğensinler diye kimseyi üzmeye, kimseyi kırmaya değmez…

Asıl önemli olan musallaya konduğumuzda insanların bizden razı olmasıdır…

Merhum Selahaddin Şimşek ağabeyin dediği gibi:

“Hayat ancak dosdoğru yaşamaya yetecek kadardır”

 

Halk kimi istiyor?

Yanlış anlaşılmalara mahal verdiği için “Halk kimi istiyor” başlıklı yazımı internetten kaldırttım…

Ali İnci’nin Büyükşehir adaylığı ile ilgili sözleri güme gitmesin diye kahvaltıda söylediklerini bir kez daha paylaşmak istiyorum…

Yedi içti, yazıyı da düzeltti ama bu arada söylediklerimiz de uçtu gitti diye düşünmesin…

İnci başkanın söyledikleri ana hatlarıyla şöyle:

“Bu sefer aday seçimi çok farklı olacak…

Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı: ‘Halk ve teşkilat kimi isterse onu aday göstereceğiz.’

Yani önemli olan halkın kimi istediği…

Teşkilatımızın kime teveccüh gösterdiği önemli…

Halkta ve teşkilatta karşılığı olmayanların aday gösterilme ihtimalleri yok…

Mümkün değil böyle bir şey…

Şayet temayülün bir hükmü olmasaydı bu kadar masraf yapılarak elektronik ortamda oylama yapılmazdı…

Şayet anketlerin bir değeri olmasa yüz binlerce TL masraf yapılarak halkın nabzı tutulmazdı…

Ben halkımızın ve teşkilat üyelerimizin ferasetine güveniyorum…

Kavgacı ve geçimsiz bir insan değilim…

Bunu kısa süreli milletvekilliğim sırasında arkadaşlarımla uyum içinde çalışarak ispatladım…

Belediyecilik hususunda da Hendek’te yaptığım hizmetler ortadadır…

Cumhurbaşkanımızın tüm bu değerlendirmeler ışığında en doğru adayla yola çıkacağını düşünüyorum.”