Bir Şeker Fabrikası muhabbetidir gidiyor son günlerde…

“Efendim fabrika neden elden çıktı, APEK seçimlerine kim müdahale etti, FETÖ’nün bu işteki parmağı nedir” şeklinde sorular dolaşıyor ortalıkta…

Bir gün bir gazeteci soruyor bu soruları, diğer bir gün başka bir gazeteci…

Bir gün APEK’in eski bir başkanı çıkıyor ortaya, başka bir gün diğer bir eski başkanı…

Bir bakıyorsunuz MHP İl Başkanı Levent Bülbül basın toplantısında sıralıyor soruları…

Tamam, soralım, sorgulayalım, araştıralım…

Peki, kime veya kimlere yöneltelim bu soruları?

Bugün baktığımızda sürekli AK Parti Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’e yöneliyor bütün oklar…

Ha babam Üstün’e hodri meydan çekiliyor…

Elbette ona da sorulsun, sorulmasın diyen yok…

Nitekim soruldu, Üstün de kendince cevabını verdi…

Lakin başka soru soracak adam yok mu memlekette?

Hasan Ali Çelik dertlenmedi mi hiç Şeker Fabrikası ile ilgili?

Recep Yıldırım sürekli konuyla ilgilenmedi mi milletvekilliği müddetince?

Şaban Dişli fabrikada koskocaman bir pancarı eline alarak poz vermedi mi basına?

Diğer AK Parti milletvekilleri, il başkanları hiç bulaşmadı mı bu meseleye?

Evet, FETÖ parmağı var mı bu işte diye irdeleyelim…

Peki, somut anlamda kim var soru sorabileceğimiz?

Halihazırda FETÖ’den tutuklu bulunan ve de eski APEK Başkanı Ahmet Mülayim’in kendisi hakkında hayli çarpıcı bilgiler verdiği işadamı Durmuş Ali K’yı da gündeme alamaz mıyız mesela?

Neden o dönem fabrikaya bu denli ilgi duymuş bu kişi?

Bu kişinin ortakları kimlermiş?

Geçmişte ne gibi bağlantıları olmuş yukarılarla?

Fabrikanın bir kısım arazisinin satılmak istenmesi kimleri rahatsız etmiş şehirde?

Kimler bu işin üstüne üstüne gitmiş çeşitli yollardan?

Amacımız bağcıyı dövmek değil de üzüm yemek ya, onun için soruyorum…

Bu kişiyi de bir masaya yatırmamız gerekmez mi medya, siyaset ve iş dünyası olarak?

Durmuş Ali. K dosyasını açarsak “işin ucu nereye varır, fotoğrafa kimler girer, altından neler çıkar” gibi kaygılarımız mı var yoksa?

Ortada muazzam bir dedikodu kazanı kaynıyor, alabildiğine bir bilgi kirliliği yaşanıyor ve sürüsüne bereket iddialar dolaşıyor…

Ama kimse çıkıp da “Şu Durmuş Ali. K’nın ne gibi bir gizemi var arkadaş” diye merak etmiyor…

Şeytan bu işin neresinde?

BÜYÜK BİR SİLİNDİR LAZIM

Artık herkes biliyor ki AK Parti içinde müthiş bir savaş yaşanıyor…

Herkes tarafını seçmiş, bir şekilde propagandasını yürütüyor…

Milletvekilleri olsun, belediye başkanları olsun, teşkilat başkanları olsun hepsi bir tarafa savrulmuş durumda…

Birbiri ile hiç konuşmayanlar da var, karşılaştıklarında zoraki selamlaşanlar da…

Zaten herhangi birine sorsanız, “Ne savaşı kardeşim. Partimiz bir ve beraberdir” diye itiraz etmeye başlar, tabi yerseniz…

Peki, sadece AK Parti’de mi kavga var?

Olur mu canım, hemen bütün siyasi parti ve oluşumlarda var bu sen-ben kavgası?

Birbirinin yerine göz dikme, birbirinin ayağını kaydırmaya çalışma hastalığı hemen her yerde var…

Ama bizi ilgilendiren kısmı iktidar partisindeki savaş…

Niye; iktidar oldukları için…

Bizi onlar yönettikleri için…

Yerel olsun, genel olsun, hemen her yerde onların borusu öttüğü için…

Şayet verilen sözler tutulmuyorsa, şehir gereken yatırımı alamıyorsa, diğer şehirlerle kıyaslandığında Sakarya üvey evlat gibi kalıyorsa, hoop kardeşim bırakın didişmeyi de şehrin sorunlarıyla ilgilenin deme hakkımız yok mu?

Elbette var…

Ama artık iş çığırından iyice çıkmış durumda…

Ayrılıklar baya baya bir derinleşmiş…

O yüzden benim AK Parti üst yönetimine farklı bir önerim olacak…

Milletvekilleri, belediye başkanları, teşkilat başkan ve yöneticileri ve belediye meclis üyeleri…

İnanın, şunu tüm samimiyetimle söylüyorum hiçbirinin kişisel bir oyu veya becerisi yok…

Yerlerine kimi koysanız bu şehirden aynı oyu, belki de daha fazlasını alırsınız…

O yüzden 2019’da artık Cumhurbaşkanı mı olur, Başbakan mı olur bilemeyeceğim; binsin bir silindire ve Sakarya’nın başından sonuna kadar sürüp birçok ismin üzerinden şöyle bir geçsin…

Bu şehre en büyük katkıyı işte o zaman yapmış olurlar…

ADARAY NEDEN ÇALIŞMIYOR?

İlk yapıldığında herkes, “Ne gerek var şimdi böyle bir yatırıma” diye itiraz etti…

Hatta gel zaman git zaman “Kimse kullanmıyor. Boş gidip boş dönüyor” eleştirileri yöneltildi…

Lakin zamanla anladık ki ADARAY önemli bir işlev görüyor şehirde…

Bilhassa Arifiyeliler için alternatif bir seçenek…

Şehrin imajı açısından da önemli bir yer tutuyor…

Zira asıl bunun için hayata geçirildi…

Hemen bütün büyükşehirlerde raylı sistem var ama bizde yok…

En azından hazır raylar da döşeliyken böylesi bir yatırımı hayata geçirelim dediler…

Ama ne oldu; o da durdu…

3 haftadır ADARAY sefer yapamıyor…

Yer konusu nedeniyle bir vatandaşımızla ihtilaf yaşanıyor…

Peki, neden çözüm üretilemiyor?

Çok mu zor bu işi çözmesi?

Devletin, hükümetin, belediyenin gücü sınırlı mı?

Büyükşehir Belediye başkanımız, olmadı milletvekillerimiz, olmadı Sayın Valimiz giremiyor mu devreye?

Vatandaşın keyfini mi bekleyeceğiz bu hizmeti tekrar alabilmek için?

Allah aşkına bir tane dirayetli ve iş bilen bir yönetici yok mu bu sorunu hal yoluna koyacak?

Bir de yok Yenikent’e raylı sistem yapılır mı, Adapazarı treni şehir merkezine kadar gelir mi diye kafa yoruyoruz…

Baksanıza elimizin altındaki basit işleri bile çözüme kavuşturamıyoruz…

Nerede kaldı Yenikent’in raylı sistemi, nerede kaldı merkeze kadar gelecek Adapazarı ekspresi!

EL BEBEK GÜL BEBEK BÜYÜMEDİK!

Gazeteciliğe başlamadan önce çeşitli işlerde çalıştım…

Zaman zaman arkadaşlarla paylaşıyorum da hayret ediyorlar…

Sanıyorlar ki gazeteci olarak doğdum!

Zannediyorlar ki el bebek, gül bebek büyüdüm!

Bazılarında bir veya birkaç gün çalışmak kaydıyla çok sayıda işe girip çıktım…

Çok farklı insanla çalıştım…

Hemen başlayayım sıralamaya:

Bir traktör bayiinde satış temsilciliği yaptım…

Bütün gün, sabahtan akşama kadar biri gelsin de traktör fiyatı sorsun, model hakkında bilgi alsın diye bekledim…

Günlerce kimse gelmeyince sıkıntıdan işi bıraktım…

Bir iş hanında çay servisi yaptım…

Han iki katlıydı ve aşağı yukarı çay servisi yapa yapa haşatım çıktı ve sonunu getiremedim…

İnşaat malzemeleri satan bir firmada iş başı yaptım…

Daha işin ilk günü bir kamyon malzeme geldi ve onları indirirken akşam oldu…

Zaten tek çizgi pijama gibi adamdım, zayıflıktan kırılıyordum o günlerde, ailem hemen işten aldı beni…

Bir meşrubat firmasında bayilere mal götüren kamyoncunun malları indirip bindiren elamanı olarak ter döktüm…

Gücüm nispetinde tahammül gösterebildim bu işe de…

İstanbul’da bir restoranda bulaşıkçılık yaptım…

Sabahtan akşama kadar bulaşık yıkamak hayatın zorluğunu veciz bir şekilde öğretti bana…

Uzun yıllar bakkal çıraklığı yaptım…

Hatta gazetecilikten önce en uzun süre yaptığım iş budur…

O yüzden iyi bilirim ekmeği, yumurtayı, peyniri…

İyi bilirim mutfağın ateşini, vatandaşın çilesini…

Gazeteciliğime en büyük faydayı bu meslekten almış bir insanım…

Gözünün içine bakar, adamın notunu veririm!