“İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür” diyor Ülkü Tamer.
Sayesinde, biz de ara sıra da olsa, hayatımıza şiirden pencereler açabildiğimizde, içimize hava değil de gökyüzü çekebiliyoruz.
“Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor.” diyor ya Ülkü Tamer. Hayat da, gerçek olanı, banka hesaplarıyla, gayrimenkullerle, kendinden menkullerle ölçülemeyeni yani, şiirle başlıyor.
Robert Kolej mezunu Ülkü Tamer, Batılı değerlerin hakimiyet zamanında, “Memik’e Ağıt” yahut Zülfü Livaneli’nin meşhur şarkısı “Memikoğlan”ı yazmış bir şair. “Kurşun gelmiş kaşlarımın üstüne / alın yazım okur gibi saplanmış / uyu memikoğlan uyu / öte geçelerde büyü”
İkinci Yeni şiir akımının önde gelen isimlerinden biridir Ülkü Tamer. Anlatımı kadar anlattıkları da farklı. Basit gibi söyler, sade söyler, acılar söyler. Mutlulukla. Yenilmeyen bir gülümsemeyle. Bugün tartıştıklarınızı ta 70’lerde söyler üstelik.
1954'den beri, Kaynak, Pazar Postası, Yeditepe, Yeni Dergi, Papirus, Sanat Olayı dergilerinde yayımlar şiirlerini. 1967'de Yeditepe Şiir Armağanı Tamer’indir.
“Antep’in padişahı”dır ki, Ömer Asım Aksoy’dan sonra sadece Ülkü Tamer’in ünvanıdır bu. Yalnız “Memikoğlan” yoktur şiirinde. Modern İngiliz şiirinden yaptığı çeviriler, tabiatıyla Batı etkisine açık oluşu, aslında kapalı bir şiir yazması Ülkü Tamer’in, şiirimizin Neşet Ertaş’ı olmasını engellemez. Memleket meselelerini, hele doğuya doğru, arka mahallelere doğru, bodrum katlarına, dolmuşlara, duraklara, garibanın dünyasına doğru, dosdoğru bakarken, sanatsal kalitesi düşmeyen şiirler yazabildiği için diyorum bunu. “Goynü”nün hep ortak kalbimizle bir çarpmasını demek istiyorum.
“Gül dikeni”ni yazan Ülkü Tamer’den başkası, “Uçakları nedeyim / Gökkuşağı gönder bana / Senin olsun süngülerin / Gül dikeni yeter bana.” diyebilir miydi? Ahmet Kaya'nın şarkısı, "Üşür Ölüm Bile"yi yazabilir miydi? Zülfü Livaneli’den kaç kereler dinlediniz: "Güneş Topla Benim İçin"… Mırıldanacaksınız, biliyorum, şairi de duyacak sesinizi, haydi…“Seher yeli çık dağlara / Güneş topla benim için / Haber ilet dört diyara canım / Güneş topla benim için. // Umutların arasından / Kirpiklerin karasından / Döşte bıçak yarasından canım / Güneş topla benim için. // Seher yeli yar gözünden / Havadaki kuş izinden / Geceleri gökyüzünden canım / Güneş topla benim için.”
Cemal Süreya'ya kalırsa, “Her şeyin amatörüdür Ülkü Tamer” ama benim için şiirin mütevazı ustasıdır. Değeri bilinmemiş. Yazık. Çevirilerini saymakla yerim tükenir. “Yaşamak Hatırlamaktır” en güzel anı kitaplarından biri. Abdi İpekçi, zorla mizah yazdırtmak istemiş Ülkü Tamer’e. Haksız mı? Yöresel lehçelerle ilgili bir anekdotu var. Antepli gelmiş İstanbul’a, bakkalla konuşuyor: “Gohunun gannesi neçiye?” (Kolonyanın şişesi kaç lira?)
“Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün, / Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün” der Ülkü Tamer. Sık sık okuyun bu dizeleri. Yok mudur sizi alnınızdan öpmüş bir insan, bir usta, hoca, dost? Size hakkı geçmiş, size yol açmış, kucak açmış, ufuk açmış hiç kimse? Yoksa, hiç!
Sözü teşekküre getirmek amacım. Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri’ne teşekkür. Şundan. Rahmetli Selahaddin Şimşek’in, kahvehanelerdeki masalarında (Masa da masaymış ha! Sansürsüz!) ne bulursak o vardı bizim için. Yazarsız, sanatçısız, kültürsüz, sadece kitaplı, o da dar çevrelerde, dar bir Adapazarı’nda nefes almaya çalışıyorduk. Hava tabii. Gökyüzü değil. Nasıl mı? O da göçtü geçenlerde, yönetmen Yusuf Kurçenli gelmiş, niye gelmiş, hatırlamam, söyleşi bitti, yakışır mı bir kahve içirmeden göndermek, Aykar Otel yeni açılmış, söyleşi de oradaydı galiba, indirdim lobiye, çaylar, kahveler, kalabalık dağıldı, Kurçenli kalktı gitti, ee, hesabı kim ödeyecek? Bende para mı var arkadaş? Eczacı Mehmet Toplar’a, Faik Baysal için teşekkürümü şimdi anlıyor musunuz? Islama Köfte ısmarlayacak adam bulamazdınız bir sanatçı, bir yazar gelse şu memlekete.
Serhat Demirel’e teşekkür. O da şundan. Dostoyevski, “Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık” demişti ya. Ben de söylüyorum işte, hepimiz Selahaddin Şimşek’in paltosundan çıktık, kahvehanelerdeki masalarından. Fahri Tuna da, Aybars Bora’ da, Engin Gündoğar da, Sezgin Çevik de, Serhat Demirel de… Serhat’a teşekkür, çünkü Serhat, daha 12 yaşındaydı Selahaddin Ağabey’in masasına konuk olduğunda. Selahaddin Ağabey, Serhat’la, nasıl büyük adamla konuşur gibi konuştuysa, nasıl çok şık bir not defteri ve kalem hediye ettiyse, Serhat da gördüğü alakanın, aldığı hediyenin hakkını verdi hep. Bilkent’te Hilmi Yavuz’un yanında “Ziya Osman Saba Şirinde Ev” adlı yüksek lisans tezini yazarken de… Kral TV’de “Okuma Zamanı”nda, sanatçı portreleri, TRT Müzik’te “Notalar Harfler”de konuk portreleri yazarken de… Eminim, Sakarya Üniversitesi’ndeki öğrencileriyle daima “yüksek şiirli” bir dille konuşurken de Selahaddin Şimşek’in masasının hakkını verdi, veriyor.
“Yanar Dağın Üstündeki Kuş: Ülkü Tamer” toplantısı 20 Şubat Çarşamba günü. Haydar Ergülen, Ömer Erdem, Serhat Demirel ve Okan Koç, AKM’de saat 19.00’da başlayacak toplantıda Ülkü Tamer hakkında konuşacaklar.
Çok sevgili Ülkü Tamer, Sunay Akın’la birlikte, 2000 senesi sanırım, Kanal 6’ya konuk geldiği bir akşam, kendisine çay getiren televizyoncuyu hatırlar mı bilmem ama ben Ülkü Tamer’in ellerinden saygıyla öpmek için o akşam AKM’de olacağım. Şiirsiz bir hayat, yollarıma kaba saba pusular kurmazsa tabii. Selahaddin Şimşek’e, bizi alnımızdan kelime kelime öptüğü için, paltosunun sıcaklığıyla bize şiiri sevdirdiği için teşekkür eden duygularla, Serhat Demirel’in Ülkü Tamer’i hangi kelimelerle anlattığını görmek için orada olacağım.