Toplumun, bireylerin sağlığının güvencesi doktorlar, 14 Mart Tıp Bayram’nı bu yıl pandeminin ağır koşulları altında yorgun geçirdi. Her biri birbirinden değerli hekimlerin çoğu mevcut şartlarda mutsuz olduğunu söylerken, toplum önündeki itibarlarının giderek düştüğünü düşünüyor, anlamak ve anlaşılmak istiyor.

Yeni Sakarya Gazetesi doktorlara, dün kutlanan 14 Mart Tıp Bayramı hakkındaki düşüncelerini, sağlık çalışanlarının yaşadığı zorlukları sordu. Özellikle pandemi döneminde iş yükü artan, özveriyle çalışan, insanüstü gayretle hizmet vermeye devam eden doktorlar tüm bu ağır koşullarla boğuşurken, sağlık çalışanlarının şiddete uğramasının önlenmesi için, saldırganlara caydırıcı ağır cezalar verilmesini bekliyor. Hak ettikleri saygınlık ve imkanların sağlanmamasının devamı halinde doktorlar, ülkenin en zeki gençlerinin artık doktor olmak istemeyeceğini ve bunun toplum için önemli bir tehdit oluşturacağı görüşünü savunuyor.


AİLE HEKİMLERİ ZOR DURUMDA
GÖKHAN GEDİKLİ (Sakarya Tabipler Odası Başkanı);

“14 Mart Tıp Bayramında konuştu. Tıp bayramının Türkiye’ de ilk tıp eğitiminin başladığı tarih olan 14 Mart 1827'den geldiğini belirten Gedikli bir diğer sebebi olan 1919’da İstanbul’da meydana gelen işgalde tıbbiyelilerin verdiği ilk mücadeleyi temsil ettiğini de sözlerine ekledi. “Uzun yıllardır Türkiye’ de bu bayram kutlandı fakat günümüzde bu özel güne gerekilen önem verilmiyor” dedi.

Doktor ve sağlık çalışanlarının büyük zorluklar çektiğini buna rağmen birçok konuda sürekli suçlandıklarını ve şikayet edildiklerini belirten Gökhan Gedikli, aile sağlığı merkezlerinde görevli hekimlerin de zor şartlar altında çalıştıklarını, hatta can güvenliklerinin olmadığını, saldırıya açık pozisyonda çalıştıklarını söyledi. Tabipler Odası Başkanı Gedikli şiddete, saldırıya uğradıkları halde artık şikayet etmekle, dava açmakla uğraşamadıklarını da sözlerine ekledi.

“Aile hekimleri maddi ve manevi yalnızlığa itildi. Onlara çok fazla yük yüklendi ve böyle olmasına rağmen hak ettiklerinin altında maaş alıyorlar” diyen Başkan Gedikli, aile hekimlerinin bu sorununa çözüm yolu bulunması gerektiğinin altını çizdi. Yaşadıkları zorluklara karşı başta özlük haklarının iyileştirilmesi, sağlıkta şiddet yasasının güncellenmesi ve mutlak surette uygulanması gerektiğinin altını çizdi. Gedikli, doktorların göreve getirilirken liyakate uygunluğunun sınanması gerektiğinin de altını çizdi.

Gedikli, Sağlık çalışanları olarak pandemi sürecinde büyük risk altında olduklarını, kendisinin yoğun bakımda olduğu için korunduğunu bu sayede hiç virüse yakalanmadığını söyledi. Hastane çalışanlarının yarısının virüse yakalandığını, hiç kayıp vermediklerini fakat kovid-19’u ağır geçiren çalışanlar olduğunu belirtti.

Polis, öğretmen, sağlık personeli ve din görevlilerine vaat edilen 3600 ek gösterge sözünün yerine getirilmediğini hatırlatan Sakarya Tabipler Odası Başkanı, sözün yerine getirilmesini beklediklerini vurguladı. Şehir hastaneleri yerine Sakarya’ya Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi yapılması gerektiğini savunan Başkan Gedikli, halkın hizmet alması için büyük meblağların harcanmasına gerek olmadığını, Korucuk’taki hastaneye ek bina ile SAÜ Tıp Fakültesi Hastanesi yapılması önerisinde bulundu.


SAĞLIK ÇALIŞANLARININ PEK ÇOK SORUNU VAR
ABDULLAH SÖNMEZ (Sağlık Sen Sakarya Şube Başkanı);

“Fedakar sağlık çalışanları bir Tıp Bayramı’na daha hüzünle girmenin burukluğunu yaşıyor. Bir yanda pandemi kaynaklı ağır iş yükü, ekstra sorunlar ve can kayıpları, diğer yanda yıllara sari çözüm bekleyen kronik meseleler.

2021 sağlık çalışanları yılı ilan edildi ancak sorun ve beklentilerinin çözümüne dair henüz bir ümit ışığı görebilmiş değiller.

Buna karşın bolca alkış, bir o kadar takdir ve teşekkür alıyorlar. Ancak bir türlü sesleri duyulmuyor, sorunları çözüme kavuşturulmuyor, yüzleri güldürülmüyor.

Fedakarlıkları, alın terleri, mücadeleleri, canlarını ortaya koymaları, bir türlü yetmiyor sorunlarının çözümüne. Hak etmediklerini ya da hakları olmayanları değil, alın terlerinin ve mücadelelerinin karşılığını istiyorlar.

Örneğin, hakkaniyetsiz ve adaletsiz döner sermaye sistemi son bulsun istiyorlar. Can yakan, alın terini yok sayan bu sistemin yerine, ödemelerin hastane bütçesinden değil, merkezi bütçeden karşılandığı yeni bir modele geçilmesini istiyorlar. Bu sayede gelirlerinin, hastanelerin gelirlerine bağlı olmaktan çıkacağını çok iyi biliyorlar. Bu durum aynı zamanda haksız ücret dağılımının son bulması demektir.

Bunun yanında, hakkaniyetli iş güvencesi herkesin hakkı olduğu için sözleşmeli istihdam modeline son verilsin istiyorlar. Çünkü aynı iş yerinde aynı işi yapıp da birbirlerinden çok farklı mali, özlük ve sosyal haklara sahip olmak kabul edilecek bir durum değildir.

Nöbet ücretleri artırılsın istiyorlar… Çünkü sağlık çalışanları nöbete kaldıklarında, normal mesai ücretinden daha düşük ücret alıyor. Oysa diğer kamu çalışanlarında tersi bir durum söz konusu. Sağlık emekçileri, üçüncü sınıf kamu çalışanı değildir. Hayat kurtarmakla yükümlü oldukları unutulmamalıdır.

Ayrıca, icap nöbet ücretlerinin bağış değil, hak olduğunu tüm sağlık çalışanları çok iyi biliyor. İdari tasarrufla bazı sağlık çalışanlarına icap nöbeti ödenirken bazılarına ödenmemesinin izahı mümkün değildir. İcap nöbet ücretleri anne sütü kadar helaldir, her çalışana her hak edene ödenmek mecburiyetindedir.

Sağlık çalışanlarının ağır iş yükü altında öteden beri ezildikleri bilinmiyor değil. Ne yazık ki pandemi sürecinde bu yük katlanarak arttı. AB ülkeleriyle kıyaslandığında, ülkemizde normal koşullarda bir hemşire dört hemşirenin yaptığı işi yapıyor. Benzer durum diğer branşlarda çalışanlar için de geçerli. Sorunun önüne ancak istihdam açığının sıfırlandığı güçlü sağlık ordusuyla geçilir.

Hatalı uygulamalar (Malpraktis) nedeniyle sağlık çalışanlarının ocağına resmen incir ağacı dikiliyor. 3 – 4 bin lira maaş alan bir sağlık çalışanının, 100 binlerce liralık tazminatın altından kalkması mümkün değildir.

Sağlık, risk payı çok yüksek bir meslek olduğu için idare, hatalı uygulamalar karşısında sorumluluğu çalışana yükleyerek görevini yapmış olmaz. İdareye düşen, her türlü sorun karşısında çalışanını mağdur etmemek, sahip çıkmaktır.

Binlerce sağlık çalışanı, “Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği” sınavları düzenli ve belli aralıklarla yapılmadığı için mali, özlük ve sosyal noktasında hak kaybı yaşıyor. Bunun önüne geçmek için ekstra ne bir çabaya ne de bir kanuna ihtiyaç vardır. Yönetmelik değişikliği yeterlidir.

Çocuklarının emniyeti ve bakımı, sağlık çalışanı ebeveynler için sorun olmaya devam ediyor. Sağlık çalışanlarının yaklaşık yüzde 40’ı yine sağlık çalışanıyla evli. Diğer kamu çalışanlarıyla evli olma durumları da bu rakama eklendiğinde oran yüzde 60’ları geçmektedir. Dolayısıyla gündüz bakım evi ve kreş uygulamasının hayata geçirilmesi büyük bir zarurettir.

Bu aynı zamanda hayati bir zarurettir de. Pandemi sürecinde, bazı çocukların canlarına mal olan üzücü hadiselerin varlığını hiç kimse unutmuş değil.

Tüm bunların yanı sıra sağlık çalışanları artık şiddet kurbanı olmak istemiyor! Çünkü şiddet sadece mağduru etkilemiyor; göreni, duyanı kısacası tüm çalışanları doğrudan etkiliyor, travmalara neden oluyor, korkutuyor, sindiriyor.

Sonuç olarak, sağlık çalışanlarının daha pek çok sorunu var. Bu sorunlarla yaşamayı, bu sorunlara alışmayı, bu sorunların gölgesinde kutsal mesleklerini ifa etmeyi istemiyorlar. Mesleklerini severek yapmalarının yanında bayramlarını bayram gibi kutlamak ve hayatlarını müreffeh bir şekilde sürdürmek istiyorlar. Tüm bunları sağlık çalışanlarına çok görmemek gerekir. Sağlık çalışanları bayramın en güzelini en iyisini hak ediyor. Çünkü onlar bu ülkenin “hayat sigortası.” Herkesi, özellikle de sorumluluk sahibi olanları, bunun anlam ve önemini anlamaya ve bu doğrultuda sorunları çözmeye davet ediyoruz.”


SAĞLIKTA ŞİDDETE KARŞI CEZALAR ARTIRILMALI
ATIF ÇETİN (Genel Cerrahi Uzmanı);

Konuşmasına 14 Mart Tıp Bayramının anlamı ve önemini anlatarak başlayan Genel Cerrahi Uzmanı Atıf Çetin; “14 Mart 1827’de 2. Mahmut döneminde Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda Tıphane-İ Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kuruldu. Okulun kuruluş günü ve eğitiminin başladığı tarih olan 14 Mart Tıp Bayramı olarak kullanılmaya başlandı. O hafta tıp haftası olarak kabul edildi.

Ülkemizde ilk kutlama 1919 yılının 14 Mart’ında işgal altındaki İstanbul’da işgali protesto eden tıp öğrencileri ve doktorların desteği ile Vatan savunma hareketi olarak başlamıştır. Sağlık çalışanları insan hayatı gibi çok hassas ve hata kabul etmeyen, telafisi mümkün olmayan bir görevi üstlenmişlerdir. Hizmetin odak noktası insandır. Yapılan işler dikkat gerektirir. Verilen hizmette hata olmaması gerekir. Sağlığımızı, hayatımızı ellerine teslim ettiğimiz sağlık çalışanlarının hizmet sorunlarına ve zorluklara dikkat çekmek gerekir.

Doktor olarak yaşadıkları zorluk ve sıkıntıları paylaşan Atıf Çetin; “İlk öncelik sağlık çalışanlarının hasta ve yakınlarının şiddet ve kavgalarına maruz kalması. Çok fazla hasta ile ilgilenmek zorunda kalmaları. Sağlık çalışanlarının yaşam koşullarının, çalışma ortamının arzu edilen düzeyde olmayışı. Radyasyon, enfeksiyon, kan ve solunum yoluyla geçen hastalıklar. Anestetik ve kimyasal maddeler (biyokimya, laboratuar, anestezi ve ameliyathane personelinin maruz kaldığı hastalıklar). Aşırı düzensiz çalışma, uykusuzluk, yorgunluk, bedensel, ruhsal ve sosyal sorunlar.

Doktorlar başta olmak üzere sağlık çalışanlarının karşılaştığı zorlukların önlenmesine ilişkin fikirlerini de paylaşan Atıf Çetin; “Ülkemizde sağlık hizmetlerinin verimli ve kaliteli olması için sağlık kuruluşlarında görev alan tüm çalışanların eğitimli, donanımlı olması ve kurumun kişilerce yönetilmesi gerekmektedir. Karşılıklı hasta ve çalışanlar saygı ve iletişime önem verilmesi. Cihazların, teknolojinin üst düzeyde olması. Bilimsel araştırmaya önem verilmesi ve teşvik etmek gerekir. Moral ve motivasyon hizmet kalitesini arttırır.

Fiziksel koşulların ve potansiyel sayısının yetersizliği iş, yaşam kalitesini de olumsuz etkiler. Ekonomik sorunların düzeltilmesi sağlık çalışanın daha istekli ve verimli çalışmasını sağlar. Fiziksel ve sözlü saldırıların önlenmesi için yasalara ve cezaların arttırılması gerekir. Yazılı ve görsel basının üstüne bu konuda büyük görevler düşüyor. Toplumun eğitimine ve kültürüne önem verilmesi de gerekir. Bu vesile ile tüm sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutlar, işlerinde başarılar dilerim.”



CAYDIRICI VE ÖNLEYİCİ CEZALAR VERİLMELİ
HAŞİM BAYRAM (KBB Uzmanı)

Tıp Bayramı’nın tarihçesine ilişkin bilgiler verdikten sonra, doktor-hasta ilişkilerine değinen Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dr. Haşim Bayram, “Eskiye nazaran hasta-doktor ilişkileri bozuldu, sadece bize karşı değil, hastanın diğer hastalara karşı yaptığı saygısızlık ve haksızlıktan da şikayetçiyiz” dedi.

Son zamanlarda doktorlara ve sağlık çalışanlarına karşı şiddetin artış gösterdiğini ifade eden Bayram; “Mesaimizin büyük kısmı hastaları düzene sokmakla geçiyor. Bu da bizleri çok yoruyor. Doktor ve sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet basına yansıdığı gibi, verilen cezalar da gözler önüne serilmeli ki insanlar artık bir yanlış yapacağında kesinlikle ceza alacağını bilip dursun. Saldırganlara da caydırıcı ve önleyici cezalar verilmesi gerekiyor.”

Dr. Bayram günümüz pandemi sürecinde sürekli tedirgin olduklarını ve en küçük bir baş ağrısında bile virüs şüphesine düştüklerini, psikolojik açıdan da yıprandıklarını ifade etti. Bu zorlu süreçte herkesin aşısı tamamlanana kadar maske, mesafe ve hijyen kurallarına uyulması gerektiğinin altını çizdi.
Dr. Bayram, ülkemizin sağlık alanında diğer ülkelerden ileri olduğunu ve Koronavirüs sürecinde de maske ve aşı konusunda neredeyse hiç eksiklik çekilmediğini sözlerine ekledi.


HEKİMLERİN ÇOĞUNLUĞU ÜLKEMİZDE MUTSUZ
Op. Dr. Furkan Kayabaşoğlu (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı);

“14 Mart aslında bir tıp bayramı olmaktan öte, sağlık çalışanları ve toplum arasında karşılıklı iletişim için bir fırsat olarak görülmelidir. Sonuçta biz tıp mensupları için öncelik güzel dilek ve temennilerin paylaşıldığı sembolik bir günden ziyade, anlamak ve anlaşılmaktır. Sadece ülkemizde değil, tüm dünya genelinde tıp eğitimi oldukça zorlu, hayatından ödün vermeden tamamlanamayan bir süreçtir. Üstelik hekimlik bir aileye, bir zümreye özel de değildir. Dolayısıyla doktorların toplum önünde saygınlığı hak etmeleri, doğdukları ailelere, hayatın onlara sunduğu şansa bağlı değil, verdikleri emeğe çabaya bağlıdır. Bizim beklentimiz bu emeğe saygı duyulmasıdır. Doktorluk babadan oğula miras geçmez. Ailenizin maddi imkanları sizi hekim yapmaz. Yani tıp mensubu olmak hak meselesidir, saygı gerektirir. Siz bu koşulları sağlamazsanız, ülkenin çalışkan ve zeki insanları hekimliği tercih etmezler, ki bu durum da halk sağlığını tehdit eder. Bu açıdan ülkemizin geleceğini çok aydınlık görmüyorum.

Şahsen hekimlerin geneline göre daha iyi koşullarda görev yapıyorum. Ama çok net ifade etmeliyim ki hekimlerin büyük çoğunluğu ülkemizde mutsuz. Toplum önündeki itibarları giderek düşüyor. Bu ülke yöneticilerinin, medyanın ve tüm toplumun üzerinde hassasiyetle düşünmesi gerektiği bir konu. Ben şahsen insan sağlığı için hem geçmişte, hem de günümüzde bu derece emek veren tüm meslektaşlarımın ve sağlık çalışanlarının bu saygıyı hak ettiklerine inanıyorum. Dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde doktorlar ekonomik olarak da emeklerinin karşılığını alırlar. Zaten sistem size şunu vaat eder: Bir işe çok emek verirsin, çaba gösterirsin, böylece diğer insanların sağlığı sana emanet edilir, bunun karşılığında da daha saygın ve konforlu bir hayat yaşarsın. Lakin sağlık çalışanlarına bu haklar tanınmadı.

Pandemi koşulları tüm sağlık çalışanlarının iş yükünü artırdı. İş yükü artarken bir yandan da sağlık çalışanları hayatlarını riske etmek zorunda kaldılar. Sadece hekimler değil, tüm hastane çalışanları, çamaşırhanede çalışan görevliler bile evdeki sevdiklerini riske ederek görev yaptılar. Peki sizce bunun karşılığı ne olmalıydı? En basitinde görev başında hastalanan, virüs kapan bir sağlık çalışanının bu durumu mesleki bir hastalık olarak kabul edilmedi. Bir maden işçisinin çalışma koşulları nedeniyle elde ettiği haklar sağlık çalışanlarına verilmedi. Bırakın hakların iyileştirilmesini, çalışma koşulları daha da zorlaştı. Bu koşullar her ne kadar sözde takdir ediliyor olsa bile, özde sağlık çalışanlarını yalnız hissettirdi. Tıp mensupları toplumla barışık yaşamalı, insanları sevmeli ki mesleğini daha iyi icra etsin. Ancak koşulları da toplum, hekimler ve sağlık çalışanları lehine iyileştirilmeli. Maalesef pandemi sürecinde ülkemiz bu sınavdan başarılı çıkamadı.

Ben pandemi hakkında yeni bir mesaj vermeyeceğim. Toplum artık bu konuda son derece bilinçli. Artık herkes virüsü, hastalığını, yayılma koşullarını gayet iyi biliyor. Bundan sonrası toplumun eğitimi, birbirine saygısı ve empati yeteneği ile ilgili bir durum. Dolayısıyla verilecek klişe mesajlar ile yol alamayız. Mesaj vermek yerine belki bir temennide bulunabilirim. Umarım toplumumuz bu sıkıntılı günlerden bir an önce ve en az hasarla kurtulur. Herkese sağlıklı bir hayat diliyorum.”


SAĞLIKÇILAR YORULDU
HACER GENCER (Sağlık Sen Kadın Komisyonu Başkanı);

“Her şeyden önce önemli olan sağlığımızı bize kazandırmak için çabalayan tıp çalışanlarının bayramıdır 14 Mart. Bizim mesleğimiz türlü zorlukları içinde barındıran bir meslek grubudur. Bunu hepimiz biliyoruz aslında. Bu riskleri ilk defa yaşamıyoruz. Her zaman bu denli global bir durum olmasa da risk altındayız fakat bu dönem ailelerimizden uzak kalmak, çocuklarımızdan uzak olmak ve onların da düzeninin değişmesi, her alanda yarı zamanlı çalışma düzenine geçilmişken bizim çalışma sürelerimizin artması meslektaşlarımı gerçekten yordu.
En büyük destek halkın pandemi dönemindeki mücadelede yapması gereken tedbirlere uymaktır aslında. Koruyucu ekipmanların çok olması, mesai saatlerinin fazla olması, bizler için alınması gereken en büyük önlemlerin başında geliyor. Endişe vericiydi bu süreç evimize nasıl bir enfeksiyon getirdiğimizi bilmiyorduk, çocuklarımızı ailelerimizi nasıl tehlikeye sokuyorduk, bu bizi çok fazla demoralize ediyordu ama bütün bu olumsuzluklara rağmen mesleğimizi layığıyla icra etmeye çalışıyoruz. Son olarak herkese önemle rica ediyoruz; Maske, mesafe ve temizlik. Tüm tedbirlere uyalım lütfen.”

Editör: Haber Merkezi