Güvenlik Paradoksu: Körfez Ülkeleri Savaşın İlk Mağduru Olabilir mi?

İran’ın balistik füze ve İHA kabiliyeti nedeniyle, BAE, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar gibi Körfez ülkeleri, doğrudan hedef olma riskiyle karşı karşıya. Özellikle Katar’daki El-Udeyd Üssü’ne yapılan saldırı, Körfez güvenliğinin zayıf noktalarını ortaya koydu.

Körfez’in güvenlik yaklaşımı iki ana eksende şekilleniyor:

  1. ABD'nin sağladığı güvenlik şemsiyesi ve bu ülkeye olan bağımlılık.

  2. İsrail’le yapılan normalleşme anlaşmalarının İran’la gerilimi artırma riski.

Ancak İran’ın “İsrail’e operasyon izni veren ülkeleri vururuz” açıklamaları, Körfez’deki denge politikasının sınırlarını zorluyor.

Enerji ve Su Güvenliği: Hürmüz Boğazı ve Nükleer Tehdit

İran’ın Hürmüz Boğazı üzerinden yaptığı açıklamalar, küresel petrol ticaretini tehdit ediyor. Günlük 20 milyon varillik petrol geçişinin yapıldığı boğaz, Körfez için hayati öneme sahip. Alternatif hatlar kapasite olarak yetersiz kalırken, petrol fiyatlarında %12’lik artış ekonomik kırılganlığı ortaya koydu.

Öte yandan İsrail’in Buşehr Nükleer Santrali’ni hedef alabileceği yönündeki haberler, Körfez’de su kaynakları açısından endişeleri artırıyor. Özellikle deniz suyundan arıtma yoluyla sağlanan içme suyu ihtiyacı, nükleer kirlenme durumunda büyük bir felakete dönüşebilir.

Diplomasi ve Denge: Körfez’in Çok Taraflı Hamleleri

Körfez ülkeleri hem İsrail hem İran’la yakınlaşma süreçleri yürütürken, savaş bu dengeyi sarsmış durumda. Özellikle:

  • Katar ve Umman, İran ile ABD arasında arabuluculuk yapıyor.

  • Suudi Arabistan, İsrail’in aşırı saldırganlığını eleştirirken, İran’a da ölçülü davranma çağrısı yapıyor.

  • BAE, İran’ın zayıflamasını istese de parçalanmasını istemiyor.

  • Körfez ülkeleri, Çin ve Rusya ile diplomatik ve savunma ilişkilerini artırıyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın ateşkes açıklaması ve İran’ın ABD’ye ön bilgi vererek can kaybına yol açmaması, gerilimin kontrollü tutulabileceği izlenimi oluşturuyor.

Körfez’in Stratejik Çıkış Yolu: Dengeli Tarafsızlık

Körfez ülkeleri, “kim kazanırsa kazansın biz kaybederiz” anlayışıyla ne İran’ın ne İsrail’in tarafında konumlanmak istemiyor. Bu çerçevede:

  • ABD ile savunma koordinasyonu güçlendiriliyor,

  • Ortak hava savunma sistemleri kurulması hedefleniyor,

  • Çok taraflı diplomasi ve ateşkes için yoğun çaba gösteriliyor.

Dr. Mehmet Rakipoğlu’nun analizine göre Körfez’in bu krizdeki pozisyonu, hem bölgesel istikrarı koruma hem de küresel enerji güvenliğini sağlama açısından kritik önem taşıyor.

Kaynak: AA