Mutlu, kekemeliğin genellikle 2-5 yaş arasında başladığını ve temelinde psikolojik değil, genetik ve nörolojik faktörlerin bulunduğunu belirterek, “Kekemelik bir taklit ya da heyecanın sonucu değildir” dedi.
Erken Müdahale Kritik
Kekemeliğin %75-80 oranında kendiliğinden geçme ihtimali olsa da, erken müdahalenin önemine dikkat çeken Mutlu, şunları söyledi:
“En büyük hata ‘nasıl olsa geçer’ diye beklemektir. Her geçen ay, kalıcı hale gelme riskini artırır. Çocuklar mutlaka uzman değerlendirmesinden geçmeli ve gerekiyorsa terapi süreci başlatılmalıdır.”
Kekemeliğin sadece konuşma akıcılığıyla ilgili olmadığını, sosyal ve duygusal yönleriyle de ele alınması gerektiğini vurgulayan Mutlu, okullarda yaşanan akran zorbalığının çocukları sessizliğe ittiğini ifade etti:
“Sınıfta söz isteyen çocuğun gülüşmelerle karşılaşması, kekeme bireyin iş görüşmesinde cümlesinin yarıda kesilmesi, kekemelikten değil, önyargılardan kaynaklanır. En tehlikeli sonucu ‘konuşamamak’ değil, ‘konuşmamayı tercih etmektir.’”
Öğretmenlerin Rolü Önemli
Mutlu, okul ortamında öğretmenlerin farkındalığının kritik olduğunu belirterek:
“Kekemeliği alay konusu değil, öğrenme fırsatına dönüştüren sınıflar, çocuklara hem özgüven kazandırır hem de topluma insanlık dersi verir.”
Bireye Özel Terapi ile Güven Yeniden İnşa Ediliyor
Kekemelik terapilerinin bireye özel planlandığını ve konuşma akıcılığı ile birlikte kişinin konuşma anına duyduğu güveni güçlendirmeyi hedeflediğini belirten Mutlu, destek vermek isteyenler için dört temel öneri paylaştı:
-
Ne söylediğine odaklanın, nasıl söylediğine değil.
-
Cümlesini bitirmesi için zaman tanıyın.
-
Göz teması kurun, onu dinlediğinizi hissettirin.
-
Kekemelikten bahsetmekten kaçınmayın, duygusal destek önemlidir.
Mutlu, doğru destek ve terapiyle kekemelik yaşayan bireylerin özgüvenlerini yeniden kazanabileceğini vurguladı.





