Fırat Nehri, laciverte kaçan berrak suyuyla sağladığı serinlik, yöreye taşıdığı zenginlik, bolluk ve bereketi ile bölgenin simgesidir…

Yakından gördükçe daha çok sevilen bir nehir olarak Fırat’a, bugüne kadar hiç bu kadar yakından ve alıcı gözle bakmadım desem, yeridir…

Halfeti’de Fırat’ın bir başka yüzünü daha gördüm...

Yuttuğu camilerin minaresini, suyunun üstüne dikmiş sanki…

Kıyıdaki tarihi camiye ise acımış ancak suyuyla zeminini yıkamayı ihmal etmemiş...

Halfeti, “Sakin şehir” unvanı almış, tıpkı bizim Taraklımız gibi...

Tepeden bakınca manzara bir harika…

Göl haline gelmiş bir çukurun kenarında kalan yerleşim alanı olarak Halfeti’de, birkaç dönem belediye başkanlığı yapan eski bir reisle sohbet ettik...

Meğer Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in kuzeniymiş…

Şimdi kafeterya işletiyor, “Karagül” fidanı pazarlıyor…

“Birbirimizi ne kadar çok sevsek de siyasi görüşümüz hiç uyuşmaz” diyen eski reisin işlettiği çay bahçesinin duvarları siyah güllerle donatılmış...

Halfeti asma köprüsü, su üstünde turist taşıyan tekneleri ve gerçekten sakin hali ile farklı bir belde…

Nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan “Kelaynak” kuşları, Fırat ile öpüşen kıyıları ve gürül gürül akan sularına tepeden bakan kalesiyle görülmeye değer Birecik

Balıklıgöl’ü ve Ulucami’yi ve yıllardır, belki de asırlardır sürüp gelen sabah namazı sonrası devam eden zikirleri, çok istememize rağmen bu yoğun gündem içerisinde fırsat bulup göremedik…

Buna rağmen yoğun gündem ile takip ettiğimiz, meslek adına bilgilendiğimiz ve ilimizi temsilde üzerimize düşen görevi yerine getirdiğimize inandığımız Şanlıurfa ziyareti sırasında grubumuza gösterdikleri ilgi nedeniyle Halfeti Kaymakamı Mutlu Köksal ile Birecik Kaymakamı Deniz Zeyrek’e Bizim Bahçe’den birer demet “Beyaz gül” göndermesek olmazdı sanırım…