İl Gençlik Kolları Başkanı Ali Gürler şu görüşlere yer verdi; “Yeryüzünde, bölgemizde ve ülkemizde yaşanan süreçler göz önüne alındığında böylesine kritik bir dönemde, ülkenin problemlerini bilen, ülkenin içinden geçtiği süreci yakından takip eden, ülkenin problemlerini çözebilecek yegâne reçeteyi elinde tutan Saadet gençliğinin gayreti bu ülke için hayatidir.

Aralık ayı denildiği zaman akıllara “İnsan Hakları” gelmektedir ve insan hakları denildiğinde de yine akıllara; genelde dünyamızın ve özelde ülkemizin ihtiyaç duyduğu en hayati kavram olan adalet gelmektedir.
Adalet tesis edilmedikçe, hukuk tam manasıyla herkesi kapsamadıkça bizler buradan haykırmaya devam edeceğiz. Bugün bu haykırışımız; ‘KHK kıskacında insan hakları’ üzerine olacaktır.
Devlet küfür ile ayakta durur ama zulüm ile ayakta duramaz. Bu sebeptendir ki adalet mülkün temelidir. Mülk ise devlettir. Devlet ise adalet temeli üzerine kuruludur.  
Adaletten yoksun olanların sebep olduğu talihsiz bir gece yaşandı ülkemizde. 15 Temmuz darbe girişimi… 15 Temmuz’da yaşadığımız hain darbe kalkışmasını kınıyor ve Saadet Partisi olarak 50 yıllık mücadele tarihimizde olduğu gibi bugün de her türlü vesayet uygulamasının karşısında olduğumuzu yineliyoruz.
15 Temmuz tarihi bize her şeyden çok daha fazla olarak hukuka, adalete, insan haklarına karşı duyarlılığa olan ihtiyacımızı göstermiştir.
Bu olay, birlik içinde, barış içinde bir arada yaşama irademizin de hakka ve hukuka dayanması gerektiğini bize göstermiştir.
Ne var ki 15 Temmuz’dan sonra yaşanan süreç, aynı zamanda Türkiye için bir ayıp olarak da tarihe geçmiştir.
İki yıl süreyle devam eden OHAL uygulaması aracılığıyla hukuk ve temel insan hakları askıya alınmış ve bu iki yıllık süre içinde adeta seçimlere OHAL koşulları altında girilmiştir.
Yargıya güvenin yüzde 20’lere düştüğü, Meclis yanı sıra yargının da iktidara bağlandığı bu günlerde Türkiye bir hukuk devleti olmaktan giderek uzaklaşmaktadır.
Bunun bir göstergesi olan kanun hükmünde kararnamelerle insanların temel hak ve hürriyetlerini kısıtlamaktadır. Çıkarılan KHK’lar ile ihraç edilen yaklaşık 100 binin üzerinde kişi bulunmaktadır. Bu insanların bir kısmı somut delil olmaksızın şüphe gibi öznel yargılarla, Bir kısmı sosyal medya paylaşımları nedeniyle, bir kısmı sadece hükümete muhalif insanlar olmaları nedeniyle ihraç edilmişlerdir. Üstelik bu ihraçlara karşı etkin bir itiraz yolu da açılmayarak hukuk kat be kat çiğnenmiştir.
OHAL kapsamında bugüne kadar yayımlanan 32 KHK ile 125 bin 800 kamu görevlisi meslekten ihraç edilmiştir. Soruşturmalar kapsamında şu ana kadar 446 bin kişi hakkında işlem yapıldı. Halen 100 bin 661 soruşturma, 48 bin 390 dava bulunmaktadır.
OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu adı altında kurulan komisyon bir yılı aşkın bir süredir yapılan 125 bin ihracı incelemekteyse de şu ana kadar daha 50 bin dosyayı bile görmüş değildir.
Adeta bir onay makamı gibi çalışan komisyon, inceleme için bir zamanla da sınırlandırılmış değildir. Ne yazık ki dosyaların tamamının incelenip mahkemeye gitmesi için öngörülen süre beş yıldır. Cezai soruşturmaya uğrayan mağdurların yüzde 46’sı hakkında henüz iddianame bile düzenlenmiş değildir. Önümüzdeki beş yıl boyunca, ihraç edilmiş 100 bin kişinin, henüz suçlu olup olmadıkları bile belirsizken ve henüz suçluyu belirleyecek bir ölçüt adil bir şekilde ortaya konulmamışken, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun raporuna göre, cezaevlerinde 743'u annesiyle kalan bebekler olmak üzere toplam 3 bin çocuk varken, doğum yaptığı gün ceza evine konulan anneler varken, komisyon ve mahkeme kararıyla beraat etmelerine rağmen binlerce kişi halen görevlerine iade edilmemekte; beraat alan insanların yaşamlarını nasıl idame ettirecekleri ise bilinmemektedir.
Bunca insanın hukuki, ekonomik ve sosyal haklardan mahrum bırakılmaları, pasaportlarını kullanamadan, bir işe girip çalışamadan, toplumdan dışlanarak yaşamaları beklenmektedir.
Ülkemizde normalleştirilmek istenen, ‘önce cezalandırıp sonra gerekçe bulma’ uygulamasının artık son bulması gerekmektedir. Şayet bir hukuk devleti olabilmek istiyorsak artık OHAL uygulamasına son verildiği gibi OHAL aracılığıyla işlenen insan hakları ihlallerini, hukuksuzluğu ve her türlü yanlış uygulamayı da sonlandırmak zorundayız.
Binlerce yılın bilgeliği bize şunu öğretti ki; adalet devletin temeli ve özüdür. Adaletten ve hukuktan saptığımız ölçüde kendimizi bir belirsizliğe ve karanlığa mahkûm ediyoruz demektir.
Saadet Partisi olarak buradan ifade etmek isteriz ki bizler; adaletin ve haklının yanında olmaya devam edeceğiz. Her nerede bir mazlum varsa -dili, rengi ve inancı ne olursa olsun- biz orada saf tutacağız.
İktidar sahiplerine açık çağrımızı tekraren yinelemekte fayda görüyoruz; Devlet küfür ile ayakta durur ama zulüm ile ayakta duramaz.”

Editör: Haber Merkezi